17 Haziran 2009

Rasputin

Rasputin_pt

Grigori Yefimovich Rasputin (1869 - 1916)

Doğumu

Grigori Yefimovich Rasputin, 22 Ocak 1869 yılında Ural Dağları'nın eteğindeki Pokrovskoye köyünden Jefim Jakoviç'ten olma Anna Wasiljevna'dan doğmadır. Ailesi çiftçiydi. Çocukluğu hakkında çok şey bilinmeyen Rasputin'in Maria adında sara hastası bir kızkardeşi ve Dimitri adında da bir erkek kardeşi vardı.

2 kardeşini de neredeyse aynı şekilde kaybetmişti, hatta kendi sonu da onlarla aynı olacaktı. Maria adındaki kardeşi Tura Nehri'nde boğularak ölmüş Dimitri vekendisi ise gölde boğulurlarken yoldan geçen biri tarafından kurtarılmışlardı. Fakat Dimitri kendisi kadar şanslı değildi ve zatürreden ölecekti.İki kardeşinin de aynı kaderi paylaşan ölümü Rasputin'i derinden etkiledi. Öyle ki daha sonra çocuklarının isimlerini de Maria ve Dimitri koyacaktı.

Garip olaylar Rasputin'in hayatının daha ilk yıllarında başlamıştı. Genç yaşlarda kendisinde bazı haller olduğunu fark eden Rasputin yavaş yavaş bazı yeteneklerini de (hipnoz) keşfetmeye başlamıştı. Bir gün babasının atı çalındı ve Rasputin hırsızların, gözüne kestirdiği kişiler olduğuna, kalabalığı doğaüstü gücüyle (çok güçlü bir hipnoz yeteneği) ikna etti ve linç edilmelerini sağladı.

Okuma yazma bilmemesine rağmen, zekası ve bu halleri sayesinde dolaştığı yerlerde etrafında insanları toplamaya başladı. Mensubu olduğu Hıristiyanlık dininin Ortodoks mezhebini beğenmez; “Mühim olan kalptir. Kalp temiz olduktan sonra günahların kişiye zararı olmaz. Günah, kişinin kendisine ait olup, yaptığı icraata teşbih edilemez.” derdi.

rasputin22 Rasputin

Yeteneklerini Keşfetmesi

Bir kaç kez hırsızlık suçundan yakalanınca 18 yaşında üç ayını Verkhoturye Manastırı'nda geçirdi. Oradayken Meryem Ana'nın ona göründüğünü iddia etmeye başladı ve kendini seçilmiş bir aziz olarak tanıttı. Serseri bir gençlik yaşamının ardından, Ortodoksların 'hain' bir tarikat olarak telakki ettikleri Skopsty Tarikatı ile tanıştı. Bu tarikatın müritleri, 'Tanrı'ya ulaşmanın tek yolunun 'günah işlemek' olduğunu vaaz ediyorlardı ve bu, Rasputin'e oldukça çekici gelmişti. Günahişleyerek günahtan çıkacaklarına inanan bu topluluk evlilik dışı cinsel ilişkiyi teşvik eder. Bu da Rasputin'in kadınlarla olan dillere destan hikayelerine bir açıklık getirebilir.

1889 yılında Proskovia Fyodorovna Dubrovina ile evlendi ve 3 çocuğu oldu; Maria, Dimitri ve Varvana... Ayrıca başka bir kadından da gayrimeşru bir çocuğu oldu. 1901 yılında artık bir aziz olduğunu iddia ederek Pokrovskoye'deki evini terk etti. Yolculuğu boyunca Yunanistan ve Carussalem olmak üzere bir çok yer gezdi. 1903 yılında St. Petersburg'a varan Rasputin'in, burada mistik bir şifacı ve aziz olarak ünü yayılmaya başladı.

Medeniyetten nasibini almamış olan saray çevresi; pis ve pejmürde kılıklı, parlak sözleri ve birtakım tedavi yetenekleri olan Rasputin’den çok etkilendi.

jPXzhSN

Saraya Yerleşmesi

1905 yılında Çar'ın küçük oğlu Alexei'nin amansız hastalığını duydu. Alexei,hemofili hastasıydı, bu genetik hastalık ona büyük büyükannesi İngiltere kraliçesi Victoria'dan miras kalmıştı. Doktorlar çocuğun hastalığına çare bulamıyorlardı. Bir gün attan düşüp yaralanınca kanamasını bir türlü durduramadılar.Doktorlar tarafından ölmesi beklenen oğlunun bu durumu karşısında Çariçe, çaresiz kalmıştı. Arkadaşı Anna Vyrubova'dan bu gizemli şifacının methini duydu ve Rasputin'i saraya davet etti. Rasputin, çocuğun kanamasını, başında dua ederek ve elleriyle dokunarak durdurdu.

Çar ve Çariçe gözlerine inanamadılar ve Rasputin'i doğaüstü güçleri olan bir peygamber gibi görmeye başladılar. Ancak Alexei'nin hastalığı tamamen geçmemişti. Her nöbetinde Rasputin saraya çağırılıyor ve onu iyileştiriyordu. Çariçe Alexandra, bu olayın ardından, Rasputin'in, Alexis'i korumak için Tanrı tarafından gönderilmiş bir aziz olduğuna inanmaya başladı, kendisine özel bir hayranlık besliyor; oğlunu iyileştiren bu adamın aracılığıyla Tanrının kendisiyle konuştuğuna inanıyordu. (Çariçe aslında Protestandı ve Rus Ortodoks mezhebine uyum sağlamakta güçlük çekiyordu.)

Köylü papazın yükseldiği bu 'sağ kol' pozisyonu, elbette, özellikle geleneksel rahip kastını öfkelendirmiştir. Kısa sürede dedikodular ortaya çıkar: Rasputin, Çariçe ve onun dört kızı ile ahlaksız ilişkilere girmektedir! Rasputin ise, bu dedikoduları haklı çıkarmak için elinden geleni yapmakta, içki masalarında 'Çariçe ve kızları ile maceralarından' bahsetmektedir. Gizli polis, bir süre sonra devreye girer ve Rasputin, olanları duyan öfkeli Çar'ın karşısına çıkarılır. Nikola, ona sürgün cezası verir ama Rasputin şehri terk eder etmez, küçük Alexis onulmaz bir kanamaya tutulur! Rasputin hemen geri çağrılır ve çocuğu kurtarır. Bu andan itibaren, kendisine bağımlı hale gelen Çar ve Çariçe'ye her alanda isteklerini dayatmaya başlar. Dış politikadan ekonomiye kadar birçok alanda, sahip olduğu diğer ilişkilerin de tavsiyeleriyle, adeta ülkeye hükmetmeye başlar.

Sarayda kaldığı süre boyunca Rasputin'in aşırı hareketleri Çar dahil birçok kişiyi huzursuz etmeye başlamıştı. Çarın üzerindeki, dolayısıyla politikaya olan büyük etkisi saray çevrelerinde diğer politikalcıları rahatsız ediyordu. Aile ile kan bağı olmayan çiftçi bir adamın bu kadar büyük bir yaptırım gücüne sahip olması akıl alır şey değildi. Ayrıca cinsel yaşamındaki aşırılıklar ve bunları hiç sakınmadan yaşaması da bardağı taşıran son damla olmuştu. (Rasputin'in bir rahibeye tecavüz ettiği bile rivayet edilir.) Saray çevresindeki bu dedikodular ve huzursuzluklar giderek yayıldı. Ortodoks Kilisesi de kendine peygamber diyen bu adamın din adamı değil, dini istekleri doğrultusunda kullanan bir şeytan olduğunu iddia etmeye başladı. Yaptığı herşey olay haline geldi ve gazetelerde de hergün alay konusu oldu. Artık ilahi güce sahip bir aziz değil, bir şarlatandı. Ve bu adamın sözünü dinleyen Çar'a da tepkiler giderek büyüyordu.

800px-Rasputin--insiderussianrev00dorrrich rasputin_tint

1.Dünya Savaşı

Bu arada I. Dünya Savaşı patlak vermişti. Rasputin kesinlikle bu savaşta Almanya ile barış yapılmasını istiyor ve bunu sıklıkla Çar'a iletiyordu. Savaşa karşı olan Rasputin, bunu hem ahlaki açıdan onaylamıyor hem de Rusya için bir felaket olarak görüyordu. Kendini içkiye ve çarpık cinsel hayata iyice kaptırmıştı. Rusya'nın savaştaki başarısızlığından Rasputin sorumlu tutuluyor, vatana ihanet etmekle ve Alman casusu olmakla suçlanıyordu. Bu arada Rasputin kendine bir vahiy geldiğini ve ordunun başına Çarın kendisi geçmezse savaşı kaybedeceklerini söyledi. Söylenen yapıldı II. Nikolay’ın ordunun başında cepheye gitmesi üzerine, Rusya’nın içişlerinin sorumluluğunu, Rasputin’in elinde oyuncak olan, Çariçe Aleksandra üstlendi. Çar'ın saraydaki yokluğunda Rasputin'in Çariçe Alexandra üzerindeki etkisi iyice arttı.

Onun baş danışmanı haline geldi ve hükümetin kadrolarına kendi seçtiği kişileri getirtti. Kilise görevlilerinin tayinlerinden, kabinedeki bakanların seçimine kadar, her konuya karışmaya başladı.ama bu olayın sonucu felaketle sonuçlandı, Çarın başında olduğu ordu yenilgiye uğradı. Rasputin'e düşman olan diğer politikacılar ve Ortodoks Kilisesi Saraydan desteğini çekti. Rasputin’i öldürüp Rusya’yı daha büyük felaketlerden kurtarmak gayesiyle birçok girişimlerde bulunuldu. Bu girişimlerin sonucunda, aşırı milliyetçi grup lideri Prens F. Yusupov tarafından 30 Aralık 1916 günü vurularak öldürüldü.

b-13269-rasputin e-murder-of-rasputin2

Ölümü

Rasputinin ölümü yaşamından çok daha esrarengiz oldu. Saray hanedanının ve diğer politikacıların Rasputin'den duydukları rahatsızlık had safhaya ulaşmıştı. Artık bu adamın ortadan kaldırılması gerektiğini düşünen hanedan mensubu Prens Felix Yussupov ve birkaç kişi bir komplo hazırladılar. 29 Aralık 1916 gecesi, Rasputin, prens tarafından bir odaya içki içmek için davet edildi. Ancak içkisine siyanür katılmıştı. Rasputin kendisine uzatılan zehir dolu bardağı dikti, ama bir süre geçmesine rağmen hiç birşey olmamıştı. Şaşkına dönen prens ona bir kaç el ateş etti.

Rasputin olduğu yere yığılınca prens bu kez başardığını zannederek sevindi. Ancak Rasputin ayağa kalktı ve prensin gözlerinin içine bakarak birşeyler söyledi ve ordan hızla kaçmaya başladı. Sarayın bahçesinde koşarken birkaç kez daha vurulan Rasputin artık kalkmamak üzere yere yığıldı. Prens ve adamları öldüğünden emin olmak için Rasputin'in cesedini Neva Nehri'nin buzlu sularına attılar. Ertesi gün ceset çıkarıldığında, Rasputin'in hemen ölmediği, boğulmadan önce bir süre çırpındığı anlaşıldı. Şubat Devrimi sırasında cezasını bulmadığı düşünülerek cesedi mezarından çıkarıldı ve yakılarak imha edildi.

Rasputin, insanın ne kadar günah işlerse o kadar günahtan arınacağını savundu. Kendi günahını da içkiye düşkünlüğünde ve abartılı cinsel yaşamında buldu. Doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanılan bu esrarengiz kişi Çarlığın çöküşünden ve Sovyet İhtilali'nden sorumlu tutuldu. Adının, Rusça 'yoldan çıkmış' anlamına gelen 'rasputine' ile benzerliği kullanılarak alaya alındı. Halen yaşamı ve ölümü üzerindeki gizem perdesi birçok araştırmacının ilgisini çekmektedir.

http://www.alexanderpalace.org/2006rasputin/


rasputin1 rasputin2

Zehir ve kurşunla ölmediğine inanılan bu Çılgın PapazIn hayatı boyunca yıkanmamış olduğu söylenmektedir , penisi St. Petersburg müzesinde sergilenmektedir:) Boney M gurubu, Rasputin'in için şarkı yapmıştır .

 (şarkının sözleri)

rasputin1 (1)

Otobiyografik Filmi

2vbu0kx Picture1

Rasputinden Sonra

Tarihin düştüğü kayıtlara göre Rus Çarı II. Nikola, karısı Alexandra, beş çocuğu ve maiyetindeki 4 kişi, Bolşevik ihtilalinin yeni parlayan lideri Lenin'in emriyle Yekaterinburg'daki bir evin bodrumunda 17 Temmuz 1918 günü öldürülmüşlerdi. Ölümleri, 300 yıl süren Romanov hanedanlığının sona erdiğini ilan ediyor ve bu olay tüm dünyada büyük yankı uyandırıyordu. Bu olaydan sonra Sovyet yönetimi Romanov hanedanı ile ilgili her türlü konuşma, yazışma ve belge/bilgi toplanmasını yasakladıysa da, hanedansever Ruslar öldürüldükleri evi adeta bir tapınak haline getiriyorlar ve insanlar akın akın burayı ziyaret ediyordu. Nihayetinde 1977 yılında sözkonusu ev buldozerlerle yerlebir ediliyor ve son nokta konuyordu.

Tüm dünyada yankı uyandıran bu toplu öldürme olayını bu kadar dramatik hale getiren ise, Çar II. Nikola'nın dünyalar güzeli küçük kızı Prenses Anastasia'nın da öldürülenler arasında olduğunun ilan edilmesiydi. Çarlık rejimine sempati duyan duymayan, Romanov hanedanını seven sevmeyen birçok insan, Prenses Anastasia'nın ölümüne inanamadı. Nitekim fısıltı gazetesi harekete geçmişti ve kısa bir süre sonra Anastasia'nın öldürülmediği, kendisine merhamet eden infazlarda görevli bir asker tarafından ülke dışına kaçmasına yardım edildiği konuşulmaya başlandı.

Aynı yıllar sinemanın da popülerlik kazanmaya başladığı yıllardı ve sinemacılar hemen "masum Anastasia" üzerine irili ufaklı filmler çekmeye başladılar. Bunlar genelde senaristlerin hayal dünyasını yansıtan yapımlardı.

İşte bu karışık yıllarda, zaman içinde birçok insan "Prenses Anastasia" olduğu iddiasıyla ortaya çıkmaya başladı. Bunların birçoğunun yalan söylediği kısa sürede anlaşılsa da, içlerinden bir tanesi kendisinin Prenses olduğuna, hanedanın Avrupa'da yaşayan akrabalarını ikna etmeyi başarmıştı. 1920 yılında Berlin'de ortaya çıkan Anna Anderson adlı bir genç kız hanedanın büyük kısmını ikna etmeyi başarmış olsa da ölümüne kadar hiçbir zaman resmî olarak "Kayıp Prenses" olarak tescil edilmedi. Anna Anderson 1964 yılında, ABD'nin Virginia eyaletine bağlı Charlottesville'de hayata gözlerini yumarken bile "Prenses Anastasia" olduğu iddiasını tekrarlıyordu.

1991 yılında Sovyetler rejimi yıkılıp dağıldıktan sonra Romanov hanedanı ile ilgili araştırmalara devlet daha ılımlı yaklaşır olmuştu. Rus araştırmacı Gely Ryabov daha 70'li yıllarda konuyu eşelemeye başlamış, hatta infazlarda bulunan Bolşevik nöbetçi Yakov Yurovski'nin hayattaki çocuklarına ulaşmayı başarmış ve onlardan cesetlerin Yekatirenburg yakınındaki bir çayırda bulunan balçık bir alana gömüldüğünü, üzerlerinin toprak ve tahta ile kapatıldığını ve iz bırakılmamaya çalışıldığını öğrenmişti. Gizlice hareket eden Ryabov, sözkonusu alanı bulmuş, toprağı bir miktar kazarak bazı kemik parçalarına da ulaşmıştı. Ancak o yılların kapalı rejiminde daha ileri gitmesinin hayatına mâl olacağının bilinciyle o noktada durmuştu. 91 yılında sözkonusu mezarlardan kemik ve doku örnekleri toplayan Ryabov'un, cesetlerin hanedana ait olduğunu ispatlayabilmesi için, aynı soydan gelen birinin doku örneğiyle karşılaştırma yapması gerekiyordu.

Bu noktada kendisine Çariçe Alexandra'nın soyundan gelen, Kraliçe Elizabeth'in kocası Prens Philip yardımcı oldu. Yapılan testler sonucu mezarda bulunanların Romanov hanedanı olduğu kesinlik kazandı. Ancak çok ilginç başka bir durum da ortaya çıkmıştı. Mezardan çıkarılan ve birleştirilen kemik sayılarıyla tesbit edilen ceset sayısı 9 taneydi. Aynı kanı taşıyan ceset sayısı ise 5. Bu durumda bütün herkes Prenses Anastasia'nın gerçekten de öldürülmeden kurtulduğu veya kurtarıldığı iddiasını güçlendiriyordu. En ciddi, hatta tek Anastasia adayı 1964 yılında ölen Anna Anderson idi. Yasal açıdan mezarının açılması ve doku örneği alınması mümkün değildi. Ancak devreye bir ABD hastanesi girdi. Anderson bir ameliyat geçirmişti ve hastane her ihtimale karşı kendisinden aldığı bir doku örneğini yıllardır saklıyordu. Araştırma ekibinin lideri Peter Gill ABD'ne gidip gizlice doku örneğini aldı ve laboratuvar incelemesi zaten bilinen bir sahtekârlığı tescil etti: Anderson kesin olarak Anastasia değildi!

11 Mart 2009- National Geographic sitesi bu konuya nokta koyan haberi verdi: Çar'ın çocuklarının hiçbiri öldürülmekten kurtulamamıştı! Anastasia dahil...

2007 yılında Yekaterinburg'da bulunan bir mezardaki iki çocuk cesedine yapılan üç tip DNA analizi sonucu, çocukların Romanov ailesine ait olduğunu ortaya çıkardı.

Kısacası, tüm filmlere, romanlar sadece kurguydu, belki de Anastasia'nın kurtulmuş olduğuna inanmak istedik ama gerçek acıydı, Anastasia o gün ailesiyle birlikte öldürülmüştü.


3 yorum:

  1. bir tespit:
    Atatürk hiçbir zaman Osmanlı Hanedan'ından geride kalanlar için bu şekilde bir şiddet uygulamadı..

    YanıtlaSil
  2. mithatsarcan; keşke uygulasaydı şu anda ülkenin başında yobazlar olmazdı...

    YanıtlaSil
  3. Bir şeyi ayırt etmek gerekir sanırım-Osmanlı Hanedanından geri kalanlar çeşitli Avrupa ülkelerinde vatan özlemi çekerek-ama ülkemiz hakkında tek bir kötü söz etmeden ölüp gitmişlerdir-Bugünkü yobazlar o zamanda yobazdı
    kökünü kazımak gibi bir seçenek hiçbir zaman olmayacaktır ne yazık ki..Olsa olsa karanlıklarını aydınlatabiliriz biraz o kadar..

    YanıtlaSil

Related Posts with thumbnails