25 Ağustos 2009

Sakallı Celal

sakallı celal

(1886-1962)

II. Abdülhamit'in bahriye nazırı Hüseyin Avni Paşa'nın oğlu. Galatasaray mezunu. Sağlıklı, güçlü, hazırcevap, espirili, kültürlü, içten, bekar, bakımsız, derbeder ama yerine göre titiz, babacan, ütopik-sosyalist-meczup...

Kalp para basan babasına yardım ettiği için Atina’ya sürülen ünlü ’kinik’ Sinop’lu Diogenes'i ( MÖ 413-327) örnek alır gibi geride hiçbir yazılı bir şey bırakmadı ve gene aynı onun gibi “gölge edildi mi” hemencecik o yerden uzaklaştı. Munis, sevecen ve saygılı ama gerektiğinde ödünsüz ve isyancı kişiliği; fikir ,davranış ve söylemleriyle Sakallı Celal Bey’i hiç bir ansiklopedide göremezsiniz. Görseniz bile ‘paşa babası’ sayesinde adından söz edilmiştir..

Untitled-8 Untitled-7

Düşünür ve filozoftur. Sakallı Celal olarak bilinir; yazılı bir eser bırakmamış ama her biri birer eser olan insanlar bırakmıştır arkasında. Yakın arkadaşları arasında Yusuf Ziya Ortaç, Ahmet Haşim, "öğrencim" de dediği Nazım Hikmet, Ordinaryüs Matematik Profesörü Ali Yar, Haldun Taner ve Ali Sami Yen; çevresindekiler arasında Nurullah Ataç, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Kazım Taşkent gibi çeşitli isimler ile Melih Cevdet Anday, Orhan Veli gibi pek çok şair ve yazar yer alır.

Untitled-2 Untitled-4

Sakallı Celal bir Paşa’nın oğludur, zengin bir ailedendir. Galatasaray idadisini bitirmiştir, iyi Fransızca bilir, pantalonu yamalıdır, ayaklarında koca koca galoşlar vardır, başında kasket, elinde Fransızca gazeteler. Otobüse, tramvaya bindi mi, gazeteleri yüzünün bir o yanına bir bu yanına siper ederek yolcuların aksırık, tıksırıklarından, mikroplarından korurdu kendini. Kapı tokmaklarına da eliyle değmez dirseği ile açardı, bu yöntemlerin sağlığı korumakta çok önemli olduğunu anlatan broşürler bastırıp dostlarına dağıtırdı..

Mikrop ve su fobisi yüzünden epeyce sıkıntı çekmiştir-bir taraftan kirli ve pasaklı dolaşması diğer taraftan çağrılı gittiği yemeklerde çatal kaşık vb.'yi ucunu yaktığı peçetelerle temizlemesi paradoks gibi görünse de bu hareketinin ‘dahi’ insanlarda görülen bir şey olduğu söylenebilir.

Rasyonel düşünceye aşıktı, kafası bir matematik aydınlığı içinde çalışırdı, kara taassubun can düşmanı idi, onu içinden atan şarklı topluma karşı ‘ayaklı bir protesto’ gibi dolaşabilmek için o pejmurde kıyafetinden ayrılmak istemezdi. Ama gerektiğinde çok şıkta giyindiği olmuştu nadir de olsa..

Untitled-17 Untitled-18

Cumhuriyet ve Mustafa Kemal’e inanılmaz bir sevecenlikle yaklaşır fakat yanlış bulduğu şeylerde de sözünü hiç sakınmazdı-bu durum sonradan çarptırılacak ve sanki devrim karşıtı gibi gösterilecektir.

Herkesin bir şekilde severek ya da korktuğu için sakalını bıyığını kestiği dönemde o sakalını uzatmıştır tam tersine-şekilsel olarak yapılan şeylere hep sinir olmuştur..

Bir övüncü sakalı ve sakalının tutturduğu özgürlük şarkısı ise bir başka övüncü de sıhhati ve fizik gücüydü. Sınıf arkadaşı Matematik profesörü Ali Yar’la gene sınıf arkadaşı Profesör İbrahim Hakkı Akyol’u birer eli ile tutup havaya kaldırmak Sakallı Celal’e çok keyif vermişti.

Untitled-51 Untitled-22

Tevfik Fikret’in Galatasaray Lisesi'nin Müdürlüğünü yaptığı dönemde direk odasına çıkarak kendisine ‘muit’lik (bir tür öğretmen yardımcılığı) verilmesini istemiş Fikret’te bu isteğini kabul etmişti. Daha sonra yüksek öğrenim yapmak için Avrupa ülkelerine gönderilecek kişiler listesinde yer almış fakat istediği bölüm (makine mühendisliği) olmadığı için gittiği Fransa’da ‘Siyasal Bilimler’ okumayı yarıda keserek Paris’in tadını çıkarmaya başlamıştır..Gene de bol bol okur girmediği kütüphane kalmaz durmadan fikir alışverişlerinde bulunur ve bir gün ‘devletin parasını yediğimiz yeter gidip şimdi Millete borcumuzu ödeyelim der’ ve ülkesine döner..

Untitled-9

Yurda dönünce kendi isteğiyle Üsküp‘te bir öğretmenliğe tayin edilir. Ve orada öğrencilerine sık sık Fransız Devrimi'nden söz eden, oruç tutmayan, Cumaya bile gitmeyen, boş vakitlerinde spor yapsınlar diye boş bir araziyi futbol sahası yapan bir “zındık” konumuna düşer ve görevine son verilir. Daha sonra Kastamonu, Ankara ve İzmit’te de aynı türden şeyler başına gelecektir. Cumhuriyet’in ilanından sonrada Ankara Sultanisi müdürlüğüne gelecektir...

Nazım ve bizim toplumumuz, bana Kimya derslerinde yaptığımız bazı deneyleri hatırlatıyor. “Mesela bir bardak beyaz, duru bir sıvıyı alırsınız, bunun içine yine bembeyaz , duru birkaç damla akıtırsınız..Bardaktaki o şeffaf, berrak sıvı birden bulanır. İşte Nazım’la bizim cemiyet de bir araya geldiler mi böyle olur, bir garip terkiplerdir..

Untitled-16 Untitled-271

Geçen PazarEpeydir görmedim şöyle bir Fener Burnu’na kadar uzanayım” dedim. Yürüdüm gittim, etraf yemyeşil, Bembeyaz badanalı bir “fener” dibine kadar yürüyüp bir yüce ağacın gölgesine oturdum. Kendi kendime düşünmeye başladım. Eksik olmasınlar, ‘prevezeli Kazım’ın Doğan Apartmanı’nın veya Münevver Hanım’ın okulunun bir odasında ömür tüketeceğime şu fenerin bekçisi yapsalardı beni ne kadar rahat ederdim, ne kadar mutlu olurdum.

Belli saatlerde feneri yak, söndür. Karışanın, görüşenin yok, bir başınasın. Seyret istediğin kadar ufku; gelip geçen gemileri. Gurubun turuncuya çalan kırmızısını, morunu. Düşün düşünebildiğin kadar. Üstelik işin de var. Üç kuruş para da veriyorlar ve hak ediyorsun bunu. Gemiler gece karanlığında senin yaktığın fenerle yollarını bulıuyorlar. Bir sıfatın bile var: “Fener bekçisi Celal’sin ve karanlıktakilere yol gösteriyorsun. " Az bir şey mi bu?..

Yetmişbeş yıllık ömrü boyunca paraya pula hiç önem vermemiştir. Öyle ki Galasaray Sultani’sindeki muallim muaviniliği döneminde çocuklara askıdaki ceketini göstererek ‘Parası biten cebimden alabilir’ dermiş..

Untitled-21 Untitled-19

1928 yılı ortalarında Aydın da ‘Karapınar İncir Müstahsilleri Kooperatifi’nin yeni makinalarla güçlendirilen ‘İncir İslah ve Tütsüleme Tesisleri’nde’ çalıştırılmak üzere bir baş makinist aradığını öğrenir ve gerekli başvuruyu hemen yapar. Fabrika yetkilileri bu ilginç adamdan biraz pirelenirler fakat makinalara yatkınlığını görünce işe alırlar.

Celal Bey, esas işi dışında üreticilerle bire bir temas kurarak incir ve üzüm tarımının geliştirilmesi, taşınması, kurutularak paketlenip ihraç edilmesi konusundaki yepyeni fikirleriyle kısa sürede ‘ustabaşılığa’ yükselecek ve işyerinin direği durumuna gelecektir.O zamana göre yeni ve karmaşık makinaları kolayca çözmesinin yanı sıra okuması bile olmayan Anadolu çocuklarına bu makinaları öğretmekten ve benzerlerinin aksine bildiklerini onlarla paylaşmaktan zevk almaktadır. Ustabaşı sıfatına aldırmadan en ağır çuvalların altına girerek işverenlerini hayretler içinde bırakmaktadır. Onların, Aydın’ın tozlu yollarında bozulan otomobillerini bile bir çırpıda onarmayı başarmaktadır. Ayrıca fabrikada işçilere yeni harflerle okuma yazma öğretmektedir.

Untitled-211 Untitled-25

Bugün dilimizde yer etmiş, kaynağını bilmeden kullandığımiz pek çok deyiş de onundur. Birkaç Sakallı Celal deyişi örneği:

"Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur."
"Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir."
"Türkiye'de aydın geçinenler Doğu'ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde Batı yönünde koşturarak Batılılaştıklarını sanırlar."
"Evinde yapılan arama esnasında polis duvarda duran Karl Marx portresini sorunca "Rahmetli Babam" diye cevaplamıştır".
"Meşrutiyeti getirdik olmadı, Cumhuriyeti kurduk olmadı. Biraz "Ciddiyete" ne dersiniz?"

Onun hakkında söylenenler

Birisi için çivi gibi adamdır demiş bir keresinde. İtiraz etmişler.
-Ne çivisi yahu. Zayıf, sünepe herifin tekidir o.
-Yanlış anlaşıldım galiba demiş Sakallı. Çivi gibidir derken; kafasına vurmazsanız iş görmez, işe yaramaz demek istemiştim.

Namık İsmail'in atölyesinde resim, Siret Dosdoğru'nun muayenehanesinde diş hekimliği öğrenmiş (?) Çöpcü ücretlerinin düşüklüğünü protesto etmek için İstanbul'un en lüks semtlerini süpürmüş sırtında smokiniyle.

Türk aydınlarını yolculara benzetirmiş. Dümeni bozulmuş, karaya oturmak üzere Doğu'ya doğru giden bir gemide, arkaya doğru koşup, Batı'ya gidiyoruz kuruntusuna kapılan yolculara.

Sakallı Celal Bey, güreşe oldukça meraklı ve bir o kadar da güçlü. İstanbulda olan hemen hemen tüm güreş müsabakalarının daimi seyircisi. Yine seyirciler arasında olduğu bir gün Fransa şampiyonu ile Türk güreşçi karşılaşır. Türk güreşçi Fransızın sırtını, hem de birkaç kez, mindere yapıştırır. Fakat "nedense" hakem bunu görmez.. Bunun üzerine dayanamayan Sakallı Celal kendini minderde, daha da ötesi hakemin üstünde bulur. Bağırmaktadır, hakeme: "Türkü galip ilan edinceye kadar seni bırakmayacağım!" Hemen jandarmalar müdahale ederler ve Sakallı Celal Bey şimdi de kendisini karakolda, komutan karşısında bulur. Karakolun komutanı, senin yerinde olsaydım ben de aynını yapardım, diyerek gönlünü alır ve Sakallı Celal Bey'e şu öğüdü verir:
"Bak oğlum, biz Osmanlılar bilek gücümüze güvendik hep. Onlar ise akıllarını kullandılar. Kuvvetten düştüğümüzü fark ettikleri için de şimdi üstümüze üstümüze geliyorlar. Türkleri yok etmek ve haritadan silip atmak için. Bizler yaşlandık. Yapacak başka birşeyimiz kalmadı. Ama, senin gibi gençlerin bundan sonra bileklerinden çok kafalarını çalıştırmaları gerekir. Güçlü bilek kafaları geliştirmez ama çalışan kafa bileğini güçlendirmeyi bilir."

Mustafa Kemal'e olan sevgisi. Sakallı Celal üzerinde silahla yakalandığı bir gün, polis neden silah taşıdığını sormuş. Cevabı, bungün bence çok daha önemli: "Gazi Paşa ve Cumhuriyet'i korumak için!" Vasiyetinde ise Ulu Önder hakkında şunları kaleme almış: "Mustafa Kemal'i seviyorum. Tatmin edilemeyen hasretimle ölüyorum. O'nu öpmek ve koklamak isterdim."

Sakallı Celâl 1962'de beyin kanamasından hayata veda eder. Mezar taşında kimsenin bilmediği ama belki de hissetiği soyadıyla Celâl Yalınız ve "Bahçıvan bir gül için bin dikene katlanır" yazılıdır.
Onunla ilgili tek kaynak kitap

sakalli-celal-orhan-karaveli__16579511_0 Untitled-30

Pergamon Yayınları 2004 / 230 sayfa

Onunla ilgili bir belgesel ve Fotoğraflar:

6 yorum:

  1. Zaman zaman aldığım eğitim başımın belasıdır.Müzik tarihi eğitimi kişiden önce kişinin yaratılarını öne çıkaran bir araştırmaya yöneliktir çoğunlukla.

    Ve bizlerde de bunun tam tersi olarak kişileri ön plana çıkartma eylemi olduğundan bazen hilkat garibesi gibi algılandığımı çok hissetmişimdir.Oysa müzik tarihinde bestecilerin eserleri yani ürünler kişiye ait izleri öylesine güzel saklar ki, görebilen gözler için onlar meydandadır.

    Örneğin Mozart için eserlerine bakarak bir çok şey söyleyebiliriz. Burası hiç yeri olmadığından bunu geçiyorum.

    Ortaya çıkan her ürün kişiden izler taşır. Ve bir ruh bilimci olmadığımız için de sadece ürünle ilgileniriz, yada kişiye ait özel yaşam medyayı ilgilendirdiğinden yine bizim ilgi alanımıza girmez ister istemez.

    Sakallı Celal için ise söylenebilecek şeyler söylenmiş aslında. En büyük yapıt kendisidir benim için.

    Büyük bir eserdir sakallı Celal, bu ülkenin en büyük yapıtlarından sadece bir tanesidir.

    YanıtlaSil
  2. Ve aklıma gelmişken....

    Egemen olan düşünce yapısıyla çatışmamak adına bir kurnazlığımız vardır bir de bu anlamda. Madem ki kişiler ve kişilerin yaşamları insanlar için önmelidir, o halde ürünü ön plana çıakrtmanın bir yolu olarak kişiyi araç olarak kullanırız.

    Onun hayatından yada kişiliğinden bir şeyler sunmak ortaya koyduklarını merak ettirecekse, kişiler araç oluverir hemen.

    Bu kitabı gerçekten okumanızı öneririm. Sakallı Celal in öylesine güzel bir dünyası var ki aslında, alabildiğine kendine özgü, ve serbestlikle özgürlük kavramları birbirine karıştırılmadan insanca yaşamın nasıl olması gerektiğinin cevaplarını bulabiliyorsunuz kendisinde.

    Ya da olması gerekenler, yada olmayanlar....

    Bilinenler, bilinmeyenler, bilindiği sanılanlar....

    Herşeyi ama herşeyi sorguladığınız , cevaplara ulaşmak üzere olduğunuz ancak onun kadar cesaretli olamayacağımız için tam olarak içinde kaybolamayacağımız onlarca düşüncenin, ufuklarını açan bir yapıttır kendisi.

    YanıtlaSil
  3. Sanırım böyle bir insanın yaşamış olması ve bu topraklara ait bir beden olması hemen herşeyi yitirdiğimiz bu dönemde çok önem taşımaktadır.

    Açıkcası her zaman ele aldığınız konuların seçiciliği karşısında büyük bir saygı duymaktayım.Sadece bu açıdan baktığım da bile Sakallı Celal ayrı bir önem ve anlam kazanıyor.

    Söylenebilecek en doğru söz şimdilik yine Sanem hanımdan gelmiş;

    Kendisi büyük bir eser bencede:)

    YanıtlaSil
  4. Mustafa Eyriboyun - ZonguldakEkim 28, 2010 11:20 ÖÖ

    Geçen hafta öğrencilerime bahsettim Sakallı Celal'den... Adını duyan yok... O geminin güvertesinde Batı'ya koşan aydınlarımız bir türlü Batı'ya varamadıkları gibi uzaktan gördükleri Batılı düşünürleri gerçekte olduklarından daha büyük algılıyorlar. Evet, Batı'nın bilim ve teknolojide çığır açtığı doğru. Fakat insanı tüketim delisi yapan, maymuna çeviren de yine Batı'nın sistemidir.
    Sakallı Celal tüm bu kirlenmenin dışında doğru bildiği yolda (yalnız) yürümesini becerebilen ender bir kişilik. Öyle olabilmeyi ne kadar isterdim...

    YanıtlaSil
  5. Mustafa Eyriboyun - ZonguldakEkim 28, 2010 11:23 ÖÖ

    Bu arada, Sakallı Celal'i bloguna taşıyarak O'nun daha çok kişi tarafından tamınmasını sağlayan kişiye de teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
  6. sakallı celal okuyup tanıyınca çok sevdiğim hayranı olduğum zengin aydın görüşü ile beni cezbeden ve bir o kadar da madden dünya malına tamah etmez tavrı beni etkilemiş ,içimdeki gizli madeni keşf etmeme sebep olmuşştur.sever ve sayarım.

    YanıtlaSil

Related Posts with thumbnails