18 Aralık 2014

Talât Sait Halman




(7 Temmuz 1931  -  5 Aralık 2014 )

Şair, yazar, akademisyen, köşe yazarı, kültür elçisi / bakanı...

İstanbul Kadıköy'de doğdu. Atatürk’ün İhtiyat Filosu Komutanı Tümamiral Sait Halman'ın oğludur. Annesi Nemlizade Tahsin Paşa’nın kızı Fatma İclal Hanım’dır. Aile, Sait Bey’in Trabzon’un Holamana Köyü’nden olması nedeniyle “Halman” soyadını almıştır.Talât Halman, Robert Kolej'i bitirdikten sonra (1951), yüksek lisansını 1954 yılında Columbia Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü'nde tamamladı. İlk evliliğini 1954’te Barbara Teitz ile yaptı, bu evlilikten oğlu Hür (Hugh) Talat Halman dünyaya geldi. Askerlik görevi nedeniyle Türkiye’de bulunduğu sırada Devlet Planlama Teşkilatı'nda yayın ve temsil şubesini kurmakla görevlendirildi; ardından ilk Yüksek Planlama Kurulu'nun raportörü oldu. Bu sivil görev sayesinde Türkiye’deki siyasi çevreyi tanıyan Halman, askerlikten sonra ABD’ye döndü.

1960 yılında ikince evliliğini Türkiye’nin ilk hava subaylarından Salim Taşkıranel’in kızı Seniha Taşkıranel ile yaptı. Bu evlilikten tiyatro oyuncusu kızı Defne Halman ile bir kaza sonucu 17 yaşında hayatını kaybeden oğlu Sait Salim dünyaya geldi. Amerika'da Columbia Üniversitesi Siyasal Bilgiler ve Ortadoğu Edebiyatları Bölümünü (1954) bitirdi. Bitirdiği fakültede Türk dili okuttu (1953-1960). Birleşmiş Milletler Radyosunda spikerlik yaptı. Princeton ve New York üniversitelerinde Türk Dili ve Edebiyatı profesörüyken Türkiye’ye çağrıldı. 1971’de kurulan teknokratlar kabinesinde Kültür Bakanı oldu. 5 ay sonra bakanlığı kaldırıldı, Amerika’ya döndü.

1972-1980 yılları arasında Princeton Üniversitesi, 1980-1982'de Türkiye Cumhuriyetinin kültür işleri müdürlüğünü yürüttü..1984-1986 yılları arasında Pennsylvania Üniversitesi'nde Türk Dili, Edebiyatı ve Kültürü; İslam ve İslam Kültürü ile Ortadoğu konularında dersler verdi.Kendisine 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi tarafından onursal doktor unvanı verildi. 1986-1996 yılları arasında New York Üniversitesi Ortadoğu Dilleri ve Edebiyatı Bölümü'nde bölüm başkanlığı yaptı.1998'de Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü'nün kurucu başkanlığını yapan Halman, 2005'ten bu yana da İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Dekanı olarak görev yapıyordu.



Bunun dışında yaptığı görevleri ise şöyle sıralayabiliriz: Kültür Büyükelçiliği, UNİCEF Türkiye Milli Komitesi başkanlığı, UNESCO Yönetim Kurulu üyeliği, ABD PEN Derneği Yönetim Kurulu üyeliği ve Journal of Turkish Literature'ın baş editörlüğü, Milliyet Gazetesi'nde köşe yazarlığı, Uluslararası Şiir Komitesi ve Amerikan Şiir Akademisi üyesi. 

5 Aralık 2014 tarihinde, üniversitedeki çalışma masasında kalp krizi geçirmesi sonucu hayatını kaybetti.

Aldığı bazı ödülleri de sıralayalım;; Türkiye Bilimler Akademisi Hizmet Ödülü, Columbia Üniversitesi Thornton Wilder Çeviri Armağanı, Rockefeller Vakfı Bilimsel Araştırma Bursu, Dışişleri Bakanlığı Üstün Hizmet Ödülü, UNESCO Madalyası, Ankara ve Boğaziçi üniversitelerinden fahri doktora ve İngiltere'den Knight Grand Cross Ödülü'nü almıştır.



Talât Sait Halman şiirleri, tenkit, çeviri ve siyasî yazıları ile tanınır. Türkçeden İngilizceye, İngilizceden Türkçeye şiir ve hikâyeler çevirdi. Şiir ve yazıları 1955'ten itibaren Yenilik, Türk Dili, Yeditepe, Şiir Sanatı, Varlık, Akşam, Türk Edebiyatı, Milliyet gibi dergi ve gazetelerde çıktı. 

En önemli yayınları arasında eski uygarlıkların şiirlerinden oluşan bir antoloji, Shakespeare’in sonelerinin çevirisi, eski Mısır, Ortadoğu ve Eskimo şiirleri, seçilmiş makalelerinden oluşan kitaplar, Amerikan sanat-edebiyat dergilerinde günümüz Türk şairleri üzerine tanıtmalar, değerlendirmeler yaptı. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Orhan Veli Kanık, Yunus Emre, Melih Cevdet Anday, İlhan Berk, Kemal Özer, Mevlana, Kanuni Sultan Süleyman ve Sait Faik Abasıyanık’tan İngilizce’ye çevirdiği şiir ve hikâye kitapları Amerika’da yayınlandı. Faulkner, Shakespeare, Langston Hugnes ve Wallace Stevens’tan da Türkçe’ye çeviriler yaptı.

Halman'ın İngilizce ve Türkçe olarak on ikisi şiir kitabı olmak üzere 50 kadar telif ve çeviri kitap, 3 bin kadar makalesi, 5 bini aşkın şiir çevirisi bulunuyor.İnternet ortamında onu, sırf cuntanın desteklediği Erim Hükümeti'nin bakanı olduğu için karalayan alacakaranlık sözde aydınların bu yapılan şeyleri görmezden gelmesi de bizim ayıbımız..




Eserlerinden Bazıları

Şiir

1968-Can Kulağı
1969-Eskimo Şiirleri
1976-Bin Bir (özdeyiş şiirleri, 1976)
1980-Canevi
1981-Tuyuğlar
1991-Uzak Ağıt
1994-Dört Gök Dört Gönül
1996-Eski Anadolu ve Ortadoğu'dan Şiiirler
1997-İkiler
1996-Birler
1997-Tuyuğlar
1998-Sessiz Soru
2003-Aşk Çırçıplak
2008-Ümit Harmanı-Toplu Şiirler
2011-Türk Shakespeare
2003-Baba Tahir Üryan
2008-Kendi Sözleriyle Yaşayan Atatürk
2014-Aşk ve Anlatı Şiirleri-William Shakespeare


  

  

  


Yabancı dilde kitaplarından..

1979-Shadows of Love-Les Ombres de l’amour
1983-Mevlana Celaleddin Rumi And The Whirling Dervishes
1987-Süleyman the Magnificent : Poet
1990-A Last Lullaby
1991-Yunus Emre and His Mystical Poetry
1993-Yunus Emre Selected Poems1997-111 Poems by Orhan Veli Kanık
1992-Turkish Legends and Folk Paems
2011-Love Is All


  

  

Çeviri-Derleme

1963-William Faulkner Hayatı Sanatı eserleri
1971-Langston Hughes Seçme Şiirler
1972-Eski Mısır Şiiri
1974-Eski Uygarlıkların Şiirleri
1989-William Shakespeare’nin Tüm Soneleri
1992-Yaşayan Amerikalı Şairler
1992-Amerikalı Kadın Şairler
1992-Şiirlerle Laz "Karadeniz Fıkraları"
2008-Çiçek Dürbünü

Oyun 

1991-Kahramanlar ve Soytarılar

 

Otobiyografi-Nehir Söyleşi


2003-Aklın Yolu Bindir-Nehir Söyleşi-Cahide Birgül


(İş Bankası Yayınları güzel bir işe imza atarak Halman'ın Şiir kitaplarını bir araya topladı. Kendi şiirlerini Ümit Harmanı adıyla, diğer şiirlerini de Eski Uygarlıkların Şiirleri olarak..)




Anekdotlar

Prof. Talat Halman Haziran 2010'da Koç Üniversitesi'nin Mezuniyet Gününde konuk konuşmacı olarak şu anısını paylaştı öğrencilerle:

"Babam işadamı Vehbi Koç'un arkadaşıydı. Bir gün babamla Karaköy'de Vehbi Beyle karşılaştığımızda, babam benim bir çocuk dergisinde çıkan şiirimi göstererek, gururla: "Bak Vehbi amcası, oğlumun şiiri dergide yayımlanmış!" 

Vehbi Bey benim başımı okşarken, babama şöyle dedi: "Merak etme arkadaşım, oğlun büyüyünce akıllanacak, böyle şiirle filan uğraşmayı bırakacaktır!"

Sevgili Koç Üniversitesi öğrencileri, iş hayatında Vehbi Bey hiç yanılmadı, ancak ben Vehbi Beyi yanılttım! Çünkü bakın ben büyüdüm bugün 80 yaşına dayanmış yaşlı biri oldum, ama şiiri hiç bırakmadım, Vehbi Bey yalnız benim hakkımda yanıldı: yaşlandım, ancak akıllanamadım bir türlü... Bu yaşlı halimde de şiir yazıyorum..." 



Yaşar Kemal

"Talat Halman bir zamanlar Kültür Bakanı oldu. Bizim ülkemizde edebiyatçılara devletçe hiç önem verilmemiştir. Düşünce adamları, sanatçılar bir hiçtir bizde. Bizim ülkemizde hapishaneye girmemiş, açlık çekmemiş bir sanatçıyı da çok az görürüz. Oysa Kültür Bakanı olunca Talat’ın ilk işi bizim şairimiz Dağlarca’yı ziyaret etmek oldu. İyi biliyorum ki, Dağlarca’nın kitapçı dükkanını Bakanlık kapısı sanmadı. O sıralar Dağlarca sanırım hapisten yeni çıkmıştı ya da girmek üzereydi. Bir bakanın böyle belalı günlerde Dağlarca’ya gitmesi hepimizi şaşırttı. Bu yolu da bize Talat açtı. Bundan sonra 97 yılında Frankfurt kitap fuarı barış ödülü bana verilince zamanın Kültür Bakanı Almanya’ya benim için bile geldi. Kültür Bakanlığı iptal edilince ben de bir gazetede ‘Ne gam’ diye yazdım o Türkiye’nin Dünya’daki Kültür Bakanı’dır."



Genco Erkal (ölümü üzerine)


"Size teşekkür borçluyuz sevgili Talat Halman, zerafetiniz için, sevecenliğiniz, inceliğiniz, duyarlılığınız için. Güldüğümüz birikiminiz, hocalığınız için. Dostluğunuz, cömertliğiniz, zekanız ve tadına doyum olmaz sohbetiniz için, Türkçemizi baş taçı edişiniz için, dilimize kazandırdıklarınız için, Bizi edebiyatımızı, kültürümüzü dünyaya tanıttığımız için. Hayatımıza kattığınız bütün zenginlikler için, bu hoyrat dünyadaki dürüst ve aydınlık görüşünüz için. Size çok teşekkür ederiz sevgili Talat Halman



Bendeki T.S.Halman


 


01- Ümit Harmanı-Toplu Şiirler
İş Bankası Yayınları-2008 / 510 sayfa


Sessiz Soru

Tek bir soru kalmıştı sormaya can attığım
Sen, susalım diyordun, sesler bilge değildir
Kendini gölgelere adamış bir ormanda
Bir ağaç devrilirken yalnız biz duyacaktık

Bir soru soracaktım, yumuşacık ve masum
Sen, susalım demiştin..
Bir sarışın yavrunun başını okşar gibi

Biliyordum
Kuyu derinleştikçe güzelleşir yankısı
En lezzetli taneler çatlamamış nardadır
Çağrısı görkemlidir cennet kapı duvarsa

Susmuştuk
Salkım söğüt ırmağa birşeyler mırıldandı
Belki bir aşkın, belki ölümün ürpertisi

Can atıyordum sana tek bir soru sormaya...


..
Yaşamak,
Sevişmek ve ölmek
hepsi özleme kurban...



Masal Sonu

..
En doğru masal anlamadan korktuğumuzdur.
Toprak acı bilmez, koparır sevgiyi dinden..


Baba, Ölüm

..
En yüce düşleri
Sonsuzluğa aşk içinde düşenler görür

Ben ömür boyu
Babamın babası
Oğlumun oğlu
Olsam diye çırpındım...



Canevi

..
Aynalar bir ıslık özlüyor gibi geldi bana
-Yetmişlik kadından bekler misin?  -
Islık çaldım, canevimden,
Dudaklarımın gerdek gücüyle
Issızlığa karşı, çürüyen vakte karşı,
Ama her şeyden önce, evime bir zafer türküsü,
Sevişmeye son çağrı..

Ve bir yakarış, bağışlanmak için..


Çağ Ötesi

Bir ilkçağ insanı icat ederken ilk ateşi
Bir başkası bir yanda tekerlek yaratırke
Üçüncü bir adam, durup bakıyor,
O ilk ateşle yakmak istiyordu ilk tekerleği...


İstanbul

Hangi ayazmadan su içsen
Başında kaç batın
Susuzluktan ölmüştür

Irıpları çekmeyegör
Boğazda her balığa
Bir orospu gömülmüştür

Dinmişse
Saraylarda düğünler
Harem ağası gülmüştür

Yangın yerlerinde tekbir
Yoksulların
Canevinden dökülmüştür

İstanbul
Çağların görmekten korktuğu
Düştür...



Kurubaşına

..
Serapların en görkemlisidir ölüm
paylaşılmaz
Son soluğa karışmamalı
sevenlerin ılık soluğu-
Onları okşamasın ecel
Tek başına can vermeli insan
gizli bir meyveyi ısırır gibi

..
İnsan yapayalnız ölmeli,
çünkü ölüm, son aşktır
ve aşk, en nurlu sessizlik...



Ağıttan Sonra

..
Boşuna irkildi varlığın suçu
Yanan yaprakları söndürmediler
Özsuyu tüketti bir buruk duman
Kimsenin kaldırmadığı cenazedir zaman...



Son Bir Ninni

Annemin ömrü boyunca yaptığı tek garip şey
sundurmaya bir portakal koyup çürütmekti
Portakal bir simge felan değildi onun için
Amansız bir keder gibi görmüyordu küfleri,
Sinekler gurur değildi , ne de koku umutsuzluk
Annem gözlerini dikip bakıyordu portakala,
Birşeyler fısıldıyordu eski ninniler gibi
'Belki' demişti Ağabeyim bir kez, 'Baka baka
bir cennet meyvesine çevirecek onu.'  Hayır,
Annemin istediği yalnızca bakmaktı, mırıldanmaktı:
Portakal da durup mırıldanıyordu yerli yerinde
Son pişmanlığın ninnisini söylüyorlardı karşılıklı...


Not: (..)  orijinal şiirden kısaltılarak alıntı yapılmıştır..


TUYUĞLAR


1-Dağdağa

Sevgi bitmiş-değmiyor dal toprağa
Yankı yok: seslenmez olmuş dağ dağa
Aşk ölürken yer ve gök sessiz durur,
Sonra başlar en amansız dağdağa..


2-Taç

Zorbalar toktur ve toprak hep kıraç;
Çizmeler altında, sırf yoksullar aç
Halk yaşatmaz zulmü, taç er geç düşer-
Başka bir zalim giyer bir başka taç...


3-Aşk Davası

Öptüğüm gözler değil artık tekin;
Tanrıdan yalnız zehir bekler ekin
Aşka tapmazsak her an, çağlar boyu
Yerde kan davası dinmez, gökte kan...


4-Çağrı

Gölde sonsuz hapsolup kalmaz kuğu
Bir çiçek, bir kuş, bir orman, bir buğu-
Çağrı gelmiştir uzaklardan ona
Belki son bir aşk içindir uçtuğu...


5-Aşk

Tek yaşam, tek bir ölüm yetmez bana;
Sevgi, artık cennet özletmez bana
Kutlu sonsuzlukta aşkım elverir,
Başka yer, gök, tanrı var etmez bana..



AŞK RUBAİLERİ


1-Keşke Belki

Sevda taşımazsa, sevmez at terkisini;
Kürk, istemez aşka kör kalan tilkisini
Can vermiş olan sevgiye bir 'keşki' kalır;
Görmez yeni baştan doğuşun 'belki' sini...


2-Usananlar

Kin. Bunca zehirden engerekler usanır
Öç. Kuytuda bekleyen yürekler usanır
Aşk. Onsuz kalmışsa saatler: her an
Bin vecde hevesli zemberekler usanır...



3-Arayışlar

Her konca bilir ki gül, ölüm muştusudur;
Sönsem diye çırpınan pınar, bengi sudur
Gök kubbede sevda arayan kuşlar, eli
Boş dönse de varlıkların en mutlusudur...





ADALET  RUBAİLERİ


1-Küflü

Kutsal değil ödlekçe inandıklarımız,
Aklın sesi, ruhun gücü sandıklarımız;
Gür, mert yeni ülküler dururken sus-pus
Hep küflü bir ekmek gibi kandıklarımız


2-Sağır Kör

Duymaz cüceler soylu devin alkışını;
Her zorba kesip biçer her özgür ışını
Görmez kıyılar, isyankar martılara
Çılgınca tapan bir geminin kalkışını...



GÖÇEBE RUBAİLERİ


1-Yeni Yön

Kutsal ve bitik eskilerin ülküleri
Biz hep yarınız, düşünmeyiz dünküleri
Kaç bin yorgun şarkıyı dinç tuttuk ama
Biz söyleriz en taze ve gür türküleri...


2-Güzelleme

Bozkır, yüreğinden biz geçtikçe güzel;
Bir çeşme, suyundan biz içtikçe güzel
Dağlarda ve göklerde yanan kutsal ateş
Biz sönmeyecek bir aşkı seçtikçe güzel..


3-Ümit Harmanı

Her ıssız ağaçta biz bir orman buluruz;
Buğday kurumuş mu, onda harman buluruz
Yol yorgunu, gök yılgınıdır başkaları
Biz yolda ümit, ufukta derman buluruz...



ÜÇLEM


1-
Cüce korkular
Öldürür önce yiğitlerle büyük ülküleri,
Sonra yaşarlar yapayalnız yeni dev korkuları...


2-
Aşkın ürpertilerinden kaçarak
En yükseğe çıkmış bulutu
Ne güneş sever, ne deniz, ne yer...


3-
Canlı tutsun diye tek bir ateşi,
Yakmazsa büyük başka ateşler...külolur köy
Ya da tutsak kalır karanlığına...


4-
Kurumaz
Duydukça ağaç mavikuşun türküsünü
Ve dinledikçe baltanın sesini...


5-
Selvinin özlemi bu;
Ya bir ırmak, ya mezarlık, ya bir aşk
Hepsi bir maviden kopan bir sel...





İKİ'LER

Baş kaldırının gölgeleri
Başka doğar, başka büyür, başka ölür...


Bir yalan susturunca bir doğruyu,
Kendine binlerce tabut yapmaya başlar bir ulus...


Ateş  ilk insanın icadıydı
İlk tekerlek yanıp kül olsun diye...


Uzanır çizgilerin en kısası
Minnet ile nefret arasında...


Yürüdüm tek başıma;
Bir sevinç hep uzak, bir aşk ötede...


Başlıyorsan yeni aşka, 'Son aşkım' diyerek,
Sevgilin, varlığının hiçliğidir...


Ansızın kopmasa da,
Özlem kuşunun konduğu her dal kırılır...


Yaşamak hep bitiyor
Biz ölmeyi tam öğrenecekken...


Bu, yanlış bir orman;
Duymuyor bir yapayalnız ağacın çığlığını...


Annemle babam, hep unuturlardı severken;
İkisinden de önce öldüğümü...


Belki ölümsüzdür aklında yanan ateş
ama binlerce karanlık yaratır hepsi ölümsüz...


BİR'LER


Yeter ki bir kuyu aç; ses verir su vermese de...


Tanrı bileydi sevişmek nedir, öldürmezdi..


Toprağın özlemi göktür de, gök özlem sevmez...


Gözyaşı, son tanrımız...


Tek ağacın gölgesi, orman gecesinden koyudur...


Yaşamak bir yenilgi, ölmek de...


Erkenden ölür tanrı, şiir yoksa sesinde...


İlk aşkı unutmak ilk ölümdür...


Okyanus, belki uyanmaz diye asla uyumaz...


Tanrının tek günahı, insandır...


Aşka hem 'dün' yenik düşer, hem 'yarın'...


Sandukadır cimriye en güçlü kasa...


Hayır bir ilkedir, evet bir ülkedir...


Sevgi, tek gerçek serap...


Seslerin en sığı alkış sesidir...


Ölümsüz olsa çiçek, hiç güzel kokar mıydı?


Günah, duanın ekmeğiyle doymaz...


Bitmesinden korkuyorsan aşk değildir duyduğun...


Anlamadan andığımız, hep yeniden gömdüğümüz...


Yanmak için, sönmek için rüzgarı özler her ateş...


Yalnız sıfır, usanmak bilmez sınırlarından...


 

02- Eski Mısır'dan Şiirler
Yapı Kredi Yayınları-1994 /166 sayfa


1-

Güçlü olmak istersen söz ustası ol
dil, yiğit elindeki kılıç gibidir
iyi konuşan daha merttir iyi döğüşenden
dize getiremezler yüreği cerbezeli olanı
iyilikle  adaletle hüküm sürer
ata dilini güzel konuşan...


2-

Güçlüysen belgelerini ırmağa at,
güçsüzsen de öyle yap...


3-

Binayı ustalar, açılışını çalgıcılar yapar...


4-

Sessizlik aptallığı gizler...


5-

Aşk dediğin bir harmandır,
seven hepsini alır...


6-

Tapınakta ateş püsküren adam
açıkta büyüyen ağaç gibidir
yaprakları hemen dökülür gider
bir tekneye tahta olur sonunda
ya da uzaklara taşırlar onu
alevden kefene bürünüp yatar

yumuşak başlı ve sessiz adamsa
bahçede büyüyen ağaç gibidir
serpilir, ürünü katmerli olur
boynu bükülmeden, yerli yerinde
yemişi tatlıdır, gölgesi serin
rahata kavuşur mutlu bahçede...


7-

Aşkım , dilerim sende bulasın
sığınacak bir yer
gel bana, mağarama, dişi aslana
ben avcı kadınım ama
kötülük etmem sana
gel mağaramın ağzına
içeri alayım seni
okşayıp öpeyim ellerini...


8-

Yemek vakti ; gitmek istiyorsun demek
senin asıl yavuklun karnın !
bu telaş niye? giysi satın almak da niye?
bu saatte, üzme tatlı canını sevgilim
yatağımın örtülerinden alası yok
susadın mı ?
al memelerimi
bak, dolmuş taşıyorlar...


9-

Sevgin dolduruyor bedenimi
nasıl şarap üstesinden gelirse suyun
ikisi karışınca...


10-

Kanat çırpıp uçanların hepsi
sen yükselince yaşar
gemiler sana özenerek
gidip gelir ırmak boyunca
açılır bütün yollar
sen geliyorsun diye
sıçrar bütün balıklar
yüzünü görmek umuduyla
ışıltıların ulaşır
ta denizin yüreğine...


11-

Üç bin yıllık süre boyunca Mısırlılar ölülerin çürümesini önlemeye, varlıklarını diri tutmaya çabaladılar, ruhun, beden öldükten sonra da yaşadığına, yaşatılabileceğine inanıyorlardı, Mısırlılara göre insanda en az iki manevi varlık vardı, en belirlisi olan "ka" insanla birlikte doğar, Ömür boyu ayrı yaşar, ölüm anında vücuda dönerdi-beden parçalanır ya da yok olursa "ka" yitip giderdi-mumyacılık ve mezara ölünün resmini koyma adetleri, bu anlayıştan doğmuştur, böylelikle vücut bozulursa yada kaybolursa "ka" nın mumyada, resimde, heykelde yaşamaya devam edeceğine inanırdı, diğer manevi varlık, ölümden sonra yaşayan, ruh anlamına gelen "ba" dır...


 


03- William Shakespeare-Soneler
İş Bankası Yayınları-2009/158 sayfa


6. Sone

Vazgeç inattan: öyle güzelsin ki olmasın
Ecel senin fatihin, solucanlar mirasçın.



40. Sone

Oysa daha acıdır sevenler bilir bunu
Sevginin haksızlığı nefretin sillesinden.



64. Sone

Bana ölüm gibidir yitmesinden korkarak
Hiçbir şey yapamayıp varlığına ağlamak.



118. Sone

Bizler iştahımızı kamçılamak üzere
Damağımıza mayhoş karışımlar katarız;
Engel olalım diye görünmez illetlere
Önce ilacı içip sonra hasta yatarız.



66. Sone

Bıktım artık dünyadan, bari ölüp kurtulsam
Bakın, gönlü ganiler sokakta dileniyor.
İşte kırtıpillerde bir süs, bir giyim kuşam.
İşte en temiz inanç kalleşçe çiğneniyor.
İşte utanmazlıkla post kapmış yaldıklı şan.
İşte zorla satmışlar kız oğlan kız namusu.
İşte gadre ugradı dört başı madur olan.
İşte kuvet kör-topal, devrilmiş boyu bosu.
İşte zorba sanatın ağzına tıkaç tıkmış.
İşte hüküm sürüyor, çılgınlık bilgiçlikle.
İşte en saf gerçeğin adı saflığa çıkmış.
İşte kötü bey olmuş, iyi kötüye köle.
Bıktım artık dünyadan ben kalıcı değilim.
Gel gör ki ölüp gitsem, yalnız kalır sevgilim...


Can Yücel'in Çevirisini de verelim onu da anmış oluruz..

66. Sone

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama...

Halman'la ilgili insanın içini ışıtan bir yazı

Son olarak Halman'ın ölümü nedeniyle Gündüz Vassaf'ın yazmış olduğu yazıyı bu linkten okuyabilirsiniz




16 Kasım 2014

Ağaç


Okuduğum kitapların birinde vardı ;

"Doğada kendimizi bu kadar rahat hissetmemizin nedeni, onun bizim hakkımızda herhangi bir görüşü olmamasıdır.." diyordu...

Doğa deyince de tabi aklımıza gelen ilk şey ağaçlardır.. Ve bir anı :

8-9 yaşlarındayken her yılın 1 ayını büyükannemlerin yanında geçirirdik, o zaman bana oldukça geniş ve büyük gelen gizemli köşeleriyle dolu bir bahçe vardı..Türlü türlü meyve ağaçları, meyve vermeyen ağaçlar..

İrili ufaklı 20'ye yakın çocuk dağılıp türlü oyunlar oynardık bahçede..Bir gün çocuklardan biri ağaçlardan en uzununa bakarak, en yükseğe kim tırmanacak diye bir fikir ortaya attı ve der demez hemen 1-2 kişi tırmanmaya başladı. Bir şehirli çocuğu olarak altta kalmamak adına ben de onlar kadar çevik olmamakla birlikte tırmanmaya başladım sonrasında hızımı alamayarak öyle bir yüksekliğe çıktım ki :

Bu duygu anlatılamaz, aşağıya bakınca başımın döndüğünü, gözlerimin karardığını hissettim ve bir anneye sarılır gibi ağaca sarıldım, sanırım çıkılmayacak sınırlara ulaşmıştım, çünkü esen rüzgarla birlikte yaptığım salınım bana hem zevk hem de korku veriyordu..Kendi gücümle inemeyeceğimi anlayınca gözlerimi kapatıp-çünkü bakarsam aşağı atlayacağımdan korkuyordum-var gücümle bağırmaya başladım..Bana oldukça uzun gelen bir sürenin ardından büyüklerden bir abinin yardımıyla aşağı indirildim..Bu olayı hiç unutmadım ta kii...

Yıllar sonra sinemada Kaplan ve Ejderha adlı zorla götürüldüğüm bir filmdeki kahramanlardan iki savaşçının değişik bir teknikle yerde başladıkları kılıçla savaşmalarına uçarak ağaçların üzerinde devam etmelerini- ki bir tür savaş dansıydı-gördüğümde yerime mıhlanır gibi oldum..Onların o ağaçlarda en tepesinin rüzgarla salınırken tam da düşecekken sıçrayıp başka bir ağaca konmasındaki zarafet, çocukken içimde duyduğum o zevkle karışık korkunun görsel bir anlatımıydı sanki..

Sonuçta ağaca tırmanan son kuşak olmanın da bilinciyle, 'Tırmanmıyorlar bari bilgileri olsun' amacıyla dünya ve ülkemizde bulunan muhteşem bazı ağaçları göstermek istedim:


İnternet'teki güvenilmez bilgi kirliliği nedeniyle kesin rakamlar vermemeyi tercih ettim..Çünkü her şeyde olduğu gibi burada da abartmayı seven söylemler var..

Dikkat edilecek hususları şöyle belirtmeliyim:

- Ağaçların bedensel ölçüleri zaman içinde değiştiğinden verilen rakamlar aldatıcı olabilir..
- Ağaçların yaşları çok eskiye gidildikçe doğru tahminler yapılabilmesi zorlaşmaktadır..
- Ağaçların yerleri kötü niyetli yaklaşımlar nedeniyle-güvenlik amacıyla -tam olarak belirtilmemektedir- tabi ülkemizde bu tip tehlikeler olmadığından  (devletlilerimiz bu konuda çok duyarlıdır) bizim için sorun oluşturmamaktadır:)

Rakamsal olarak ta şunları diyelim:

- Ağaç türünün ~35 milyon yıldır dünya üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
- Uzunluk olarak : 85-120 metre.. Ölçülebilen en uzun ağaç : 115,5 m
- Yaş olarak: En eski ağaç 3.600-9.550 yıl..
- Ağırlık olarak: 450-650 ton (5 milyar kibrit çöpü yapılabilirmiş:)
- Çevre genişlikleri ile elimizde sağlıklı bir veri yok gibi, yılda 1 mm arttığını biliyoruz kabaca. 30 metreye ulaşan ağaçlar olduğu söyleniyor. Gene ~2 milyar yaprağa ev sahipliği yaptıklarını da buradan söyleyelim fikir vermesi açısından..
- Daha önceki tahminler 400 milyardı. Yeni tahmine göre ise dünyada üç trilyon yetişkin ağaç bulunuyor. Bu konudaki yanılgı payı öylesine büyük ki gerçek sayı belki de bunun iki, hatta 10 katı olabilir...
- Binlerce ağaç türü olduğundan buraya uzun dayanıklılığı ve sınırları zorlayan rakamlara ulaşan bir ağaç olduğu için sadece Sekoya'yı aldım.

"The President" yani "Başkan" isimli dünyanın en büyük Sekoya ağacı şu ana kadar tek bir karede görüntülenememişti. National Geographic’den bir grup fotoğrafçı ve California Sekoya Doğa Parkı yetkilileri ağacı fotoğraflamak için işbirliği yaptılar-126 fotoğraf birleştirildi ve bu fotoğraf ortaya çıktı: 



Sekoya / Sequiadendron Giganteum (Gerçek Mamut Ağacı) 

Bir çok türünün fosillerine rastlanmıştır. Bugün dünya üzerinde yanlızca bir türü yaşamaktadır. Kuzey Amerika' da Kaliforniya / Sierra Nevada dağlarında yetişen görkemli bir ağaçtır.

Vatanında 80-90 metre boy, 10-16 metre gövde çapı serbest durumda geniş/dar konik tepe (8-15 metre) Gövde uca doğru daralır; gövde kabuğu kalın, açık kırmızı-kahve renklidir. Yaşlı gövdelerin kabuğu çok kalın (25-30 cm.) boyuna derin çatlaklı, oluklu, yumuşak lifli ve tarçın kırmızısı rengindedir. Ana sürgünler üzerindeki iğne yapraklar 1-2 cm. uzunluğunda, biz gibi sivri ve üç köşeli olup, sürgüne yatık değildir. Yan ve alt dallar üzerindeki yapraklar ise 6 mm. uzunluğunda, üçgenimsi ve sürgünlere yatıktır; üst yüzlerinde iki stoma bandı bulunur. Mavimtrak yeşil renkli yapraklar, ikinci ve üçüncü seneden sonra, kahverengiye dönüşmekte ve fakat uzun yıllar sürgün üzerinde kalabilmektedir. Ovalimsi kozalakları iki yılda olgunlaşır; 2-5 cm. uzunluğunda ve 2-4 cm. genişliğinde, açık sarı/sarımsı kahverengidir. Oldukça geniş, yayılan bir kök sistemine sahiptir.

Üretimi tohumla ve çelikle yapılır. Ilıman deniz ikliminin ağacıdır. Bol güneşli-yarı gölge yerlerde ve normal verimli topraklarda yetişir; nemli, derin ve geçirgen, humuslu, balçıklı toprakları toprakları ister. Rüzgâra ve fırtınaya, kış soğuklarına dayanır. Gençlikte yavaş büyür, bu dönemde korumaya gereksinimi vardır. 10 dan fazla kültür formu elde edilmiştir, ama bu çeşitlerinden az yararlanılmaktadır.

Ve görülmesi gereken bazı örnekler 

Old Tjikko



İsveç' teki Fulufjället dağlarında yaşayan bu 5 metrelik antik Norveç ladini, 9,550 yıllık geçmişi ile en yaşlı “bireysel klonal ağaç”. Üyesi olduğu büyük klonal topluluktan yaşı ile ayrılan bu ağacın, son buzul çağının bitmesiyle filizlendiği düşünülüyor. Bu kadar eski bir ağacın bu kadar kısa kalmasının sebebi olarak, tundra ikliminin etkileri öngörülüyor. “Old Tjikko” adı ise, bu ağacı keşfeden jeolog Leif Kullman tarafından, ölen köpeğinin adından esinlenerek verilmiş.

Bristlecone Çamı (Metuşelah)



Dünyada yaşayan en yaşlı ağaçlardan biri Bristlecone çamı. Ağaç çok yavaş büyüyor. Çok yoğun bir reçinesi var. Bu sayede böceklerin ve mantarların işgaline karşı kendini koruyabiliyor. Bilinen en yaşlı Bristlecone çamının takma adı ‘Metuşelah‘. Kaliforniya’daki ağacın tam yeri Amerikan Orman Koruma Müdürlüğü tarafından gizleniyor. 4 bin 800 yaşında olduğu söyleniyor.

Hyperion 



Türü: Sequoia Sempervirens 
Redwood Creek girişi, California, ABD
Çap: 4.84 m / Yaş:  ~ 800 / Boy 115,6 m

Icarus



Türü: Sequoia Sempervirens 
Redwood Creek girişi, California, ABD
Çap: 3.78 m / Yaş:  ~ 800 / Boy 113,4 m

Stratosfer Giant


Türü: Sequoia Sempervirens 
Humboldt, Rockefeller Forest, California, ABD
Çap: 5.18 m / Yaş:  ~ 800 / Boy 113,1 m

National Geographic Society 


Türü: Sequoia Sempervirens 
Redwood Creek girişi, California, ABD
Çap: 4.39 m / Yaş:  ~ 800 / Boy 112,7 m

Orion


Türü: Sequoia Sempervirens 
Redwood Creek girişi, California, ABD
Çap: 4.33 m / Yaş:  ~ 800 / Boy 112,6 m

Rockefeller


Türü: Sequoia Sempervirens 
Humboldt, Rockefeller Forest, California, ABD
Çap: 4.35 m / Yaş:  ~ 700 / Boy 112,6 m

Paradox 


Türü: Sequoia Sempervirens 
Humboldt, Rockefeller Forest, California, ABD
Çap: 3.90 m / Yaş:  ~ 700 / Boy 112,5 m

Mendocino Tree


Türü: Sequoia Sempervirens 
Montgomery Woods, California, ABD
Çap: 4.19 m / Yaş:  ~ 800 / Boy 112,2 m

El Árbol del Tule-Yaşam Ağacı


Türü: Unknown
Mexika-Oaixaca
Çap: 14.1 m / Yaş:  ~ 1200 / Boy 41,8 m

The Chandelier Tree



  

Türü: Sequoia Sempervirens 
Redwood Drive-Thru Tree Park  California, ABD
Çap: 6.4 m / Yaş:  ~ 800 / Boy 96,0 m

Ağacın Charlie Underwood tarafından 1930'ların başında oyulmuş olduğuna inanılmaktadır.

Bizim Ülkemizden Örnekler

Bizde de en yaşlı ağaçlar Antalya’da bulunuyor. Yüzlerce yıllık yaşlara sahip bu ağaçların 7’si Elmalı, 1’i Finike’de olmak üzere toplamda 8 anıt ağacımız var.Batı Akdeniz Ormancılık Araştırma Enstitüsü tarafından korunmasına yönelik çalışmalar yürütülen bu ağaçlar görevli mühendislerce, ağaçların korunmasına yönelik olarak hem takip hem de sağlık yönünden bir zarar görmemeleri için belirli aralıklarla kontrol yapılıyor.

 
 Türü: Sedir
Koca Katran, Çığlıkara Tabiatı Koruma Alanı
Çap: 2.62 m / Yaş:  ~ 2018 / Boy 25,0 m / Çevresi 8.23 m

Koca Katran: Elmalı İlçesi’nde, 1995 yılında anıt ağaç ilan edilen 2018 yıllık Koca Katran, Çığlıkara Tabiatı Koruma alanında bulunuyor.

Aslan Ardıç: Elmalı İlçesi’nde, Tekke deresinde yaşayan ve 1995 yılında anıt ağaç ilan edilen Aslan Ardıç, 1700 yaşında.

Dibek Sedir: Finike İlçesi’nde, 2002 yılında anıt ağaç ilan edilen 1700 yıllık Dibek Sedir, Debike Tabiatı Koruma alanında yaşıyor.

Lübnan Sediri (Cedrus Libani): Elmalı İlçesi’nde, 1995 yılında anıt ağaç ilan edilen ve Toros Sediri olarak da bilinen 1500 yıllık ağaç Çığlıkara Tabiatı Koruma alanında yaşıyor.

Koca Sedir: Elmalı İlçesi’nde, 2002 yılında anıt ağaç ilan edilen 1070 yıllık Koca Sedir, Sedir Araştırma Ormanı’nda yaşıyor.

Şah Ardıç: Elmalı İlçesi’nde, 1995 yılında anıt ağaç ilan edilen 800 yıllık Şah Ardıç, Sedir Araştırma Ormanı’nda yaşıyor.

Koç Sedir: Elmalı İlçesi’nde, 1995 yılında anıt ağaç ilan edilen 650 yıllık Koç Sedir, Çığlıkara Tabiatı Koruma alanında yaşıyor.

Katil Sedir: Elmalı İlçesi’nde, 1995 yılında anıt ağaç ilan edilen 500 yıllık ağaç, Çığlıkara Tabiatı Koruma alanında yaşıyor.


Güzellikleri bakımından bazı örnekler de verelim


 

 

 


Zeytin Ağacı


Zeytin (Olea europaea), zeytingiller (Oleaceae) familyasından meyvesi yenen Akdeniz iklimine özgü bir ağaç türü. Zeytin,boylu bir çalı veya 10 metreye kadar boylanabilen, sık dallı, yayvan tepeli, herdem yeşil yapraklı bir ağaçtır. Geniş, kıvrımlı, yamru yumru bir gövdesi vardır. Ağaç yaşlandıkça, düzgün gri renkli gövde kabuğu giderek çatlar. Ağacın tacı (tepesi), yaklaşık olarak artan boy kadar her sene genişler. Uzun ömürlü bir ağaçdır, yaklaşık 2000 yıl kadar yaşayabilir. Verimli topraklarda taç açık ve asimetrik, verimsiz topraklarda ise daha yoğun ve yuvarlaktır. 

Sürgünleri gri renkli, dikensiz ve hemen hemen üç köşelidir. Baharın sonlarına doğru yaprakların koltuğunda seyrek salkımlar halinde açan, küçük beyazımsı-sarı renkli, kokulu çiçekleri vardır. Rüzgârların taşıdığı çiçek tozlarıyla döllenen çiçekler etli ve yağlı meyve verir. Meyve önce yeşil, olgunlaştıktan sonra da parlak siyah bir renk alır. Etli meyvenin içinde sert bir çekirdek vardır. Meyvenin etli kısmından ve çekirdeğinden elde edilen "yağı" bakımından çok değerli bir ağaçtır. Aynı zamanda ağacının çok heybetli ve estetik bir görünümü vardır. Odunu çürümeye karşı son derece dayanıklıdır. Boyu posu olmasa da bıraksak 2000 yıl yaşayabilecek ve insanı besleyebilecek bütün Zeytin ağaçlarına buradan selam gönderiyorum...


Son olarak bunu eklemesem karnım ağrırdı...

Yukarıya eklediğim ve doğanın binlerce yılda oluşturduğu bu şaheserler karşında ne kadar küçük düştüğümüzü tahmin ediyorsunuz. Tabi hemen bir şeyler yapmamız gerekiyordu, yaptık da :

Burj Dubai



Tür : Ucube Beton Yığını
Dubai, Birleşik Arap Emirlikleri 
Çap: Çapsız / Yaş : 4 (2010) /  Boy 828 m / Kat :160 
Maliyet : 1,5 milyar dolar
Dünyanın en uzun binası, umarım daha uzunlarını görmeyiz...

Ve tekrar başa dönelim...

Boyu en az 5 metre, çapı da 10 cm'den aşağı olmayan, dal sürgün ve yapraklarının oluşturduğu tepe tacını tek bir gövde üzerinde taşıyan, her yıl çap artımı yaparak kalınlaşan, sürgün vererek boylanan, hücrelerinin büyük bölümü odunlaşmış olan, uzun ömürlü bitkilere AĞAÇ denir. Bir ağaç; temel olarak kök, gövde, dal ve yaprak olmak üzere 4 ana organdan oluşur.

Toprağa düşen tohumdan en önce fide meydana gelir. Fide bir yıl sonra fidan halini alır. Hücrelerinin çoğalmasıyla dal ve yapraklar, gövde ve kök olarak üç parçadan ibaret bir ağacın küçük bir modeli olur. Her yıl ağacın dallarında ve köklerinde yeni sürgünler çıkarken, gövdede de bir tane yıllık halka meydana gelir. Bu halkalar, ağacın enine büyüyerek yaptığı odun tabakasıdır. Yağışı bol yıllarda, geniş bir halka; kurak geçen yıllarda ise, ince ve küçük bir halka meydana gelir. Bu halkalardan ağacın yaşı kolayca anlaşılabilir.


Ağaçların en büyük düşmanları;  fırtınalar, seller, yıldırım, yangın gibi tabii afetler ve İNSAN'dır...


Related Posts with thumbnails