03 Aralık 2012

Cengiz Bektaş


Cengiz Bektaş 1934 Denizli doğumlu yüksek mimar, mühendis, ozan ve yazar. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimarlık, Mimarlık bölümlerinde okudu, 1959’da Münih (Almanya) Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümünü bitirdi. 1960 Alman Şehircilik Akademisi kurslarını izledi. 1959-62 yılları arasında Münih’te Prof.Dr. Fred Angerer ve Alexander Baron von Branca’nın ortak oluşturdukları bir büroyu yönetti. Serbest Mimar olarak çalıştı. 1962 de Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne öğretim görevlisi olarak çağrıldı. Orada inşaat İşleri Mimarlık Bürosunu yönetti. Üniversiteden isteğiyle ayrıldı.

1963’den beri özel işliğinde çalışıyor. 1966-69 arasında Zafer Mühendislik Mimarlık Yüksek Okulunda öğretim görevliliğini yürüttü. Trakya Üniversitesi’nde iki yıl “Halk Yapı Sanatı” dersi verdi. 1999 güzünden beri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehircilik Bölümü lisansüstü öğrencilerine “Kültürün Planlamaya Etkisi” konusunda, Güzel Sanatlar Fakültesi’nde de “Estetik” konusunda ders veriyor. Çağrılı olarak gittiği Makedonya, Amerika, Almanya’da kısa süreli konuk hocalık yaptı, konferanslar verdi. Uluslararası ve ulusal Mimarlık yarışmalarında 25’in üzerinde ödül aldı. Cumhuriyet Dönemi örnekleri arasında sayılan yapılar gerçekleştirdi.

Cengiz Bektaş şu an İstanbul/Kuzguncuk'ta oturuyor. Dünyanın neredeyse her kıtasında evi var. Türkçe kitaplarında yer almaktadır. Yazdığı eserler 15 dile çevrildi. Dünyadaki en iyi mimarlardan biridir.

 

Uluslararası PEN Türkiye Bölümü 2. Başkanlığı, 6 yıl Türkiye-Yunanistan Dostluk Derneği Başkanlığı, 6 yıl Türkiye Yazarlar Sendika Başkanlığı yaptı.ABD'de, Makedonya, Almanya'da Mimarlık okullarında konuk hocalık yaptı. Anadolu Üniversitesi'nde (Eskişehir), Trakya Üniversitesi'nde, Marmara Üniversitesi'nde dersler verdi. Mimarlıkla, kültürle ve edebiyatla ilgili sayısız seminere, konferanslara katılan, bildiriler veren, incelemeler, denemeler yayımlayan Cengiz Bektaş, bir Denizli gazetesine yazdığı fıkralarla yazı yaşamına girdi (1950). D.G.S.Akademisi'ndeki bir şiir yarışmasında birincilik kazandı (1954). Fazıl Hüsnü Dağlarca, Türkçe Dergisi'nde (1960) onun ilk şiirlerini yayımladı.



Kitapları

Mimarlık konusundaki kitapları

1968-Mimarlıkta Eleştiri (1968 Türk Dil Kurumu Ödülü),
1968-Koca Sinan 
1968-Halk Yapı Sanatından Bir Örnek
1977-Bodrum 
1980-Benim Oğlum Bina Okur 
1982-Duvarların Dışı da Senin (1982, 1987, 1991)
1983-Yuva mı Mal mı? 
1980-Antalya
1987-Babadağ Evleri (1987,1991)
1975-Bedri Rahmi Nakışlı Bir Deneme (1975, 1984)
1987-Kimin Bu Sokaklar,Alanlar Kentler 
1987-Kuşadası Evleri (1987, 1991)
1987-Şirinköy Evleri (1987, 1991)
1992-Akşehir Evleri 
1992-Koruma, Onarım 
2003-Kuş Evleri


İnsanın cümle yaratılmışla dengede, sevgi ilişkisinde olması günümüzde her zamankinden daha önemliyken, bunca, sevgisizliğe, bunca yalnızlığa, bunca yabancılaşmaya itilişimiz neden' Hiçbir çıkar gözetmeksizin, yalnızca karşısındakini korumak istediğinden doğan Kuş evleri üzerinde düşünmek bize kimi unuttuklarımızı anımsatabilir.

Türklerin kuşlara ait sevgi ve saygısı Müslümanlıktan çok öncelere dayanır. Oğuz Destanı'nda her boyun kendine ait bir kuş figürü vardır. Şaman inancına göre ise iyilik yapan insanlar bir zaman sonra kuşlaşır ve uçabilirler yani uçmak iyilik yapılarak ve erdemli olunarak elde edilebilecek bir olaydır. 

Şiir Kitapları

-Kişi
-Akdeniz
-Dört Kişiydiler Bir de Ben,
-Dört Kişiydiler Bir de Ben + Ustalarım,
-Yeryüzünün Yüreği
-Yer Deli Gök Deli
-Zeytinli Fırın Sokağı
-Güz Ey
-Fide
-Onu Birden (Bütün Şiirleri)
-Dışların İçi
-Su Belleği
-Su Gölgesi
-Mor
-Sevgi (Alnımın Teri)

Çeviri

1978-Sapho (Azra Erhat'la birlikte, 1978, 1983)
1981-Tılsımlı Kedi (Grimm Kardeşler'den Masallar)

Çocuk Kitapları

-Koca Rıza
-Ebemevi
-Usta ile Çırak
-Sevgiyle Yap
-Çağıl Nasıl Mavi Oldu



Cengiz Bektaş’a mektup

Sevgili Cengiz Bektaş merhaba,
Merhaba geçmişimizin şair bekçisi.

Şu ara gelenek dediğimiz kavramı döne döne düşünüyorum. Geleneğimiz, göreneğimiz, adetlerimiz dediğimiz alışkanlıkların nedenlerinin sorgulanması gerektiği sonucuna varıyorum sonunda.
Sen mimarlığındaki disiplinini şair olarak da sürdüren bir kişisin. İklimin, coğrafi etkenlerin, kullanılan malzemenin bölgedeki binaların biçimlerini (sıva dam örtüsü gibi ayrıntılarıyla) nasıl etkilediğini araştırdığını biliyorum. “Halk Yapı Sanatı” üst başlıklı kitapların Bodrum’dan doğduğun Denizli’ye uzanıyor. Eski evlerde odaların çok fonksiyonlu oluşu da modayla değişen bir ögedir. (Bunu da eleştirirsin.) Ancak şiirinde gelenek diye savunduğun bir kalıp anımsamıyorum. Savunduğun ve uyguladığın tek kalıp “insanın insan gibi yaşayacağı bir dünya”dır. Ve “sevgi: 

“Bir ev çizeceğim bölümsüz doğu-batısız
Verin ellerimi
Serin gölgelerde kişiler çizeceğim
Ağısız çocukluklar
...
Evimizde öldürmeyi öğreten inanışlar anılmıyacak
Bilinmeyen ötelere el kaldıran papazlar olmıyacak
Demirci Müller’in gözlerindeki kuşku
Senin benim kuşkum
Tinimizi tanrılığa yetiştirmeyi bileceğiz
Tuna içimizde doğup kocayacak 
Birbirimizi çiçek olmuş yaprak olmuş göreceğiz 
Kurumuş dudaklarımızda sıcaklık 
Dağlarda döğülmüş sular evimizde
Yeşil otların üzerinden çakıl temizliğinde
İnancımız üzerine evrenimiz
Evimizde ağaçlar kökleri bizde
Bir ev çizeceğim bölümsüz doğu-batısız
Verin ellerimi 
Verin ellerimi 
Kişiler çizeceğim”

Galiba senin için gelenek de sevgiden ibaret. Bu sevgi yalnız insanların değil her canlının yaşayabildiği bir dünya anlamına da geliyor. Böyle bir dünyanın mimaride iz bırakmaması düşünülemez. Geleneğimizdeki mimari incelikleri kitaplaştırmışsın: Kuş Evleri. Arkeoloji Ve Sanat Yayınlarının bastığı bu kitap sevecen tavrı bakımından senin şiir kitaplarından farklı değil. Oysa “Mimarlık söylemi içinde sivri dili ve uzlaşmasız tavrın ile ünlü” olduğun söylenir.

Öylesine sevecen davranırsın ki çevrendekilere, biraz sesini yükseltsen dilinin sivrileştiğine vermişlerdir bence. Kuş evlerini anlatırken 13. yüzyıldan hatta daha öncesinden kiliselerde, camilerde, şifahanelerdeki kuş barınaklarını yazmışsın. O barınakların kuşlarını da. Sen bir kuşmuşsun gibi. “Özellikle kuş evlerini aramak için değil de, başka ilgilerle baktığım günlerde çektiğim yapı saydamlarına yeniden baktığımda, daha önce ayırtına varamadığım kuş evleri de buldum. Tersi de oldu bunun. Malik Aksel’in yerini yazdığı, çizimini yayınladığı bir kuş evini görmek için kalkıp Bursa’ya gittim. Cıngıllıoğlu sokağını buldum. Ara ki o konağı ve onun üzerindeki kuş evini bulasın... Yok, yok! Sordum soruşturdum, bilenleri, anımsayanları buldum... Evin eskiden yerinde bulunduğu 6-7 katlı apartmanı gösterdiler.
Birden o evin kuşunun yerinde olmayı istemedim. Düşünün, akşam oluyor, yorgun argın uçup geliyorum ev yok... Konak yok... Kavaklar yok... Nereye uçayım, nereye gideyim ben şimdi? Nerede beni düşünen seven insanlar?”
Şehrin hesapsız kitapsız değişiminde mırıldandıklarımızı yüksek sesle söylüyorsun Cengiz. Sesin, kalemin var olsun. Bahçe çitlerinde kahkahalar açan Eski İstanbul evleri gibi ferah bir yaşam sür. Bize ferah şiirler, halk yaratıcılığıyla ilgili kitaplar yaz, projeler çiz.
Bizi düşlere dalmış görünce mırıldan:
gözlerinizi kapatsanız
cenneti düşünseniz
çocukluğumun Denizlisini
görmediniz ki

(Sennur Sezer)



Bendeki Cengiz Bektaş...

 " Cenneti tanrılar değil insanlar yaratır..."


 " Çoğullanmak için  bir 'ken
           önce ikiyi dosdoğru 
                     yaşamak gerekir..."


 " Tümlenmek bir kişide, 
              bir elde üşümek, iki elde ısınmak..."


 " İşte seni beklemediğim sokak, 
             yabancı mıyım 
             yabancı mısın 
                        gülünür..
    yaşantı aramanın yapmacığından uzak 
             binlerceden birisin 
             binlerceden biriyim 
                       düğümsüz..
    kişiliğimiz adlarından arınmış, 
    girmez öykülere günümüz, 
    tutup seni elinden 
             binlerce elinden 
             binlerce elimle 
    yargılara çıkıp gelmişiz 
    yüzünde öperim utanmalarını 
                        düğümsüz..
    sen benim incecik arayışım..."


" Değişime , 
     duvar dibinde papatyaları görerek yürümek ,
              kavgada 
               çamın dibinde menekşeyi unutmadan..."


 " Yolların karıştığı yerde
         birdenbire
            bardaktan boşanırcasına
                           yağdın yüreğime.."


"Toprağın ve benim
Yüreğimiz kabarık
toprak güneşi düşünüyor ben
ne güzel düşünüyorum seni bilsen.."


" Bencil sevgiler bir yana 
          bütün sevgilerde büyüdün
                          tadına vara vara..."


 " Talan edildikçe yüreğim
                çoğalır yüreğim
                    bencil sevgilerde 
             eğlenip kalmak olmaz canlar
       haydi kalkın yavaş yavaş gidelim..."


 " Bunca yıl sımsıcak tuttuğum yüreğim 
        şimdi çırpınan bir acı göğüs çatımda 
                   taşırım taşıyabildiğimce 
       korkmadım hiçbir şeyin bitmesinden
   böyle birdenbire bitmeli
                          güzelken..."
  

 " Anlamaya çalışıyorsam seni ,başkalarını 
   çoğullanıyorsam hemen azıcık sıcak bir bakışla
                  herşey daha çok insansa 
                        biliyorum şimdi ,senden ötürü..."


"Bütün dağlarının
çiçekleri kokuyor ellerim
yaşadıklarımın şimdisi
bakırçağda kurduğum
dört direğin taşıdığı ışığa
tuttuğum
sana değmeden
sen kokan ellerim..."


"Kıyıya karadan vurdum
   payımdan çoğunu alıyorum
                       diye güneşin..."


"Sizden yaşlı sözcükleriniz
       nasıl anlar gelecek sizi
              anı bile değil günleriniz..."


"O yaprak düştüğünde ben oradaydım
hiçbir şeyi değiştirmedi tanıklığım
dalın ucunda tekdi
en küçük esinti yoktu
öyle koptu
yeşili bitmemişti daha
bir iki sallandı, ters döndü, düştü
kimseler yoktu
tanıklığım hiçbir şeyi değiştirmedi..."

( Cengiz Bektaş / Onu Birden )

1 yorum:

  1. Cengiz Bektaş'ın "Su Belleği" kitabını okumuştum. Bergama Üçlemesi bölümü vardır o kitabın. Güzeldir. Tenedos'a kadar uzanmıştır şair. Çok yaşasın! Elinize sağlık.

    YanıtlaSil

Related Posts with thumbnails