Cengiz Bektaş 1934 Denizli doğumlu yüksek mimar, mühendis, ozan ve yazar. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimarlık, Mimarlık bölümlerinde okudu, 1959’da Münih (Almanya) Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümünü bitirdi. 1960 Alman Şehircilik Akademisi kurslarını izledi. 1959-62 yılları arasında Münih’te Prof.Dr. Fred Angerer ve Alexander Baron von Branca’nın ortak oluşturdukları bir büroyu yönetti. Serbest Mimar olarak çalıştı. 1962 de Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne öğretim görevlisi olarak çağrıldı. Orada inşaat İşleri Mimarlık Bürosunu yönetti. Üniversiteden isteğiyle ayrıldı.
1963’den beri özel işliğinde çalışıyor. 1966-69 arasında Zafer Mühendislik Mimarlık Yüksek Okulunda öğretim görevliliğini yürüttü. Trakya Üniversitesi’nde iki yıl “Halk Yapı Sanatı” dersi verdi. 1999 güzünden beri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehircilik Bölümü lisansüstü öğrencilerine “Kültürün Planlamaya Etkisi” konusunda, Güzel Sanatlar Fakültesi’nde de “Estetik” konusunda ders veriyor. Çağrılı olarak gittiği Makedonya, Amerika, Almanya’da kısa süreli konuk hocalık yaptı, konferanslar verdi. Uluslararası ve ulusal Mimarlık yarışmalarında 25’in üzerinde ödül aldı. Cumhuriyet Dönemi örnekleri arasında sayılan yapılar gerçekleştirdi.
Cengiz Bektaş şu an İstanbul/Kuzguncuk'ta oturuyor. Dünyanın neredeyse her kıtasında evi var. Türkçe kitaplarında yer almaktadır. Yazdığı eserler 15 dile çevrildi. Dünyadaki en iyi mimarlardan biridir.
Uluslararası PEN Türkiye Bölümü 2. Başkanlığı, 6 yıl Türkiye-Yunanistan Dostluk Derneği Başkanlığı, 6 yıl Türkiye Yazarlar Sendika Başkanlığı yaptı.ABD'de, Makedonya, Almanya'da Mimarlık okullarında konuk hocalık yaptı. Anadolu Üniversitesi'nde (Eskişehir), Trakya Üniversitesi'nde, Marmara Üniversitesi'nde dersler verdi. Mimarlıkla, kültürle ve edebiyatla ilgili sayısız seminere, konferanslara katılan, bildiriler veren, incelemeler, denemeler yayımlayan Cengiz Bektaş, bir Denizli gazetesine yazdığı fıkralarla yazı yaşamına girdi (1950). D.G.S.Akademisi'ndeki bir şiir yarışmasında birincilik kazandı (1954). Fazıl Hüsnü Dağlarca, Türkçe Dergisi'nde (1960) onun ilk şiirlerini yayımladı.
Kitapları
Mimarlık konusundaki kitapları
1968-Mimarlıkta Eleştiri (1968 Türk Dil Kurumu Ödülü),
1968-Koca Sinan
1968-Halk Yapı Sanatından Bir Örnek
1977-Bodrum
1980-Benim Oğlum Bina Okur
1982-Duvarların Dışı da Senin (1982, 1987, 1991)
1983-Yuva mı Mal mı?
1980-Antalya
1987-Babadağ Evleri (1987,1991)
1975-Bedri Rahmi Nakışlı Bir Deneme (1975, 1984)
1987-Kimin Bu Sokaklar,Alanlar Kentler
1987-Kuşadası Evleri (1987, 1991)
1987-Şirinköy Evleri (1987, 1991)
1992-Akşehir Evleri
1992-Koruma, Onarım
2003-Kuş Evleri
İnsanın cümle yaratılmışla dengede, sevgi ilişkisinde olması günümüzde her zamankinden daha önemliyken, bunca, sevgisizliğe, bunca yalnızlığa, bunca yabancılaşmaya itilişimiz neden' Hiçbir çıkar gözetmeksizin, yalnızca karşısındakini korumak istediğinden doğan Kuş evleri üzerinde düşünmek bize kimi unuttuklarımızı anımsatabilir.
Türklerin kuşlara ait sevgi ve saygısı Müslümanlıktan çok öncelere dayanır. Oğuz Destanı'nda her boyun kendine ait bir kuş figürü vardır. Şaman inancına göre ise iyilik yapan insanlar bir zaman sonra kuşlaşır ve uçabilirler yani uçmak iyilik yapılarak ve erdemli olunarak elde edilebilecek bir olaydır.
Şiir Kitapları
-Kişi
-Akdeniz
-Dört Kişiydiler Bir de Ben,
-Dört Kişiydiler Bir de Ben + Ustalarım,
-Yeryüzünün Yüreği
-Yer Deli Gök Deli
-Zeytinli Fırın Sokağı
-Güz Ey
-Fide
-Onu Birden (Bütün Şiirleri)
-Dışların İçi
-Su Belleği
-Su Gölgesi
-Mor
-Sevgi (Alnımın Teri)
Çeviri
1978-Sapho (Azra Erhat'la birlikte, 1978, 1983)
1981-Tılsımlı Kedi (Grimm Kardeşler'den Masallar)
Çocuk Kitapları
-Koca Rıza
-Ebemevi
-Usta ile Çırak
-Sevgiyle Yap
-Çağıl Nasıl Mavi Oldu
Cengiz Bektaş’a mektup
Sevgili Cengiz Bektaş merhaba,
Merhaba geçmişimizin şair bekçisi.
Şu ara gelenek dediğimiz kavramı döne döne düşünüyorum. Geleneğimiz, göreneğimiz, adetlerimiz dediğimiz alışkanlıkların nedenlerinin sorgulanması gerektiği sonucuna varıyorum sonunda.
Sen mimarlığındaki disiplinini şair olarak da sürdüren bir kişisin. İklimin, coğrafi etkenlerin, kullanılan malzemenin bölgedeki binaların biçimlerini (sıva dam örtüsü gibi ayrıntılarıyla) nasıl etkilediğini araştırdığını biliyorum. “Halk Yapı Sanatı” üst başlıklı kitapların Bodrum’dan doğduğun Denizli’ye uzanıyor. Eski evlerde odaların çok fonksiyonlu oluşu da modayla değişen bir ögedir. (Bunu da eleştirirsin.) Ancak şiirinde gelenek diye savunduğun bir kalıp anımsamıyorum. Savunduğun ve uyguladığın tek kalıp “insanın insan gibi yaşayacağı bir dünya”dır. Ve “sevgi:
“Bir ev çizeceğim bölümsüz doğu-batısız
Verin ellerimi
Serin gölgelerde kişiler çizeceğim
Ağısız çocukluklar
...
Evimizde öldürmeyi öğreten inanışlar anılmıyacak
Bilinmeyen ötelere el kaldıran papazlar olmıyacak
Demirci Müller’in gözlerindeki kuşku
Senin benim kuşkum
Tinimizi tanrılığa yetiştirmeyi bileceğiz
Tuna içimizde doğup kocayacak
Birbirimizi çiçek olmuş yaprak olmuş göreceğiz
Kurumuş dudaklarımızda sıcaklık
Dağlarda döğülmüş sular evimizde
Yeşil otların üzerinden çakıl temizliğinde
İnancımız üzerine evrenimiz
Evimizde ağaçlar kökleri bizde
Bir ev çizeceğim bölümsüz doğu-batısız
Verin ellerimi
Verin ellerimi
Kişiler çizeceğim”
Galiba senin için gelenek de sevgiden ibaret. Bu sevgi yalnız insanların değil her canlının yaşayabildiği bir dünya anlamına da geliyor. Böyle bir dünyanın mimaride iz bırakmaması düşünülemez. Geleneğimizdeki mimari incelikleri kitaplaştırmışsın: Kuş Evleri. Arkeoloji Ve Sanat Yayınlarının bastığı bu kitap sevecen tavrı bakımından senin şiir kitaplarından farklı değil. Oysa “Mimarlık söylemi içinde sivri dili ve uzlaşmasız tavrın ile ünlü” olduğun söylenir.
Öylesine sevecen davranırsın ki çevrendekilere, biraz sesini yükseltsen dilinin sivrileştiğine vermişlerdir bence. Kuş evlerini anlatırken 13. yüzyıldan hatta daha öncesinden kiliselerde, camilerde, şifahanelerdeki kuş barınaklarını yazmışsın. O barınakların kuşlarını da. Sen bir kuşmuşsun gibi. “Özellikle kuş evlerini aramak için değil de, başka ilgilerle baktığım günlerde çektiğim yapı saydamlarına yeniden baktığımda, daha önce ayırtına varamadığım kuş evleri de buldum. Tersi de oldu bunun. Malik Aksel’in yerini yazdığı, çizimini yayınladığı bir kuş evini görmek için kalkıp Bursa’ya gittim. Cıngıllıoğlu sokağını buldum. Ara ki o konağı ve onun üzerindeki kuş evini bulasın... Yok, yok! Sordum soruşturdum, bilenleri, anımsayanları buldum... Evin eskiden yerinde bulunduğu 6-7 katlı apartmanı gösterdiler.
Birden o evin kuşunun yerinde olmayı istemedim. Düşünün, akşam oluyor, yorgun argın uçup geliyorum ev yok... Konak yok... Kavaklar yok... Nereye uçayım, nereye gideyim ben şimdi? Nerede beni düşünen seven insanlar?”
Şehrin hesapsız kitapsız değişiminde mırıldandıklarımızı yüksek sesle söylüyorsun Cengiz. Sesin, kalemin var olsun. Bahçe çitlerinde kahkahalar açan Eski İstanbul evleri gibi ferah bir yaşam sür. Bize ferah şiirler, halk yaratıcılığıyla ilgili kitaplar yaz, projeler çiz.
Bizi düşlere dalmış görünce mırıldan:
gözlerinizi kapatsanız
cenneti düşünseniz
çocukluğumun Denizlisini
görmediniz ki
(Sennur Sezer)
Bendeki Cengiz Bektaş...
" Cenneti tanrılar değil insanlar yaratır..."
" Çoğullanmak için bir 'ken
önce ikiyi dosdoğru
yaşamak gerekir..."
" Tümlenmek bir kişide,
bir elde üşümek, iki elde ısınmak..."
" İşte seni beklemediğim sokak,
yabancı mıyım
yabancı mısın
gülünür..
yaşantı aramanın yapmacığından uzak
binlerceden birisin
binlerceden biriyim
düğümsüz..
kişiliğimiz adlarından arınmış,
girmez öykülere günümüz,
tutup seni elinden
binlerce elinden
binlerce elimle
yargılara çıkıp gelmişiz
yüzünde öperim utanmalarını
düğümsüz..
sen benim incecik arayışım..."
" Değişime ,
duvar dibinde papatyaları görerek yürümek ,
kavgada
çamın dibinde menekşeyi unutmadan..."
" Yolların karıştığı yerde
birdenbire
bardaktan boşanırcasına
yağdın yüreğime.."
"Toprağın ve benim
Yüreğimiz kabarık
toprak güneşi düşünüyor ben
ne güzel düşünüyorum seni bilsen.."
" Bencil sevgiler bir yana
bütün sevgilerde büyüdün
tadına vara vara..."
" Talan edildikçe yüreğim
çoğalır yüreğim
bencil sevgilerde
eğlenip kalmak olmaz canlar
haydi kalkın yavaş yavaş gidelim..."
" Bunca yıl sımsıcak tuttuğum yüreğim
şimdi çırpınan bir acı göğüs çatımda
taşırım taşıyabildiğimce
korkmadım hiçbir şeyin bitmesinden
böyle birdenbire bitmeli
güzelken..."
" Anlamaya çalışıyorsam seni ,başkalarını
çoğullanıyorsam hemen azıcık sıcak bir bakışla
herşey daha çok insansa
biliyorum şimdi ,senden ötürü..."
"Bütün dağlarının
çiçekleri kokuyor ellerim
yaşadıklarımın şimdisi
bakırçağda kurduğum
dört direğin taşıdığı ışığa
tuttuğum
sana değmeden
sen kokan ellerim..."
"Kıyıya karadan vurdum
payımdan çoğunu alıyorum
diye güneşin..."
"Sizden yaşlı sözcükleriniz
nasıl anlar gelecek sizi
anı bile değil günleriniz..."
"O yaprak düştüğünde ben oradaydım
hiçbir şeyi değiştirmedi tanıklığım
dalın ucunda tekdi
en küçük esinti yoktu
öyle koptu
yeşili bitmemişti daha
bir iki sallandı, ters döndü, düştü
kimseler yoktu
tanıklığım hiçbir şeyi değiştirmedi..."
( Cengiz Bektaş / Onu Birden )
Cengiz Bektaş'ın "Su Belleği" kitabını okumuştum. Bergama Üçlemesi bölümü vardır o kitabın. Güzeldir. Tenedos'a kadar uzanmıştır şair. Çok yaşasın! Elinize sağlık.
YanıtlaSil