27 Şubat 2010

Şiyir Sevişgenleri

MetUst-Şiyir Sevişgenleri-001

Bunlar da Pazar Sevişgeni ama bunlar biraz değişik. Okumuş yazmış, mürekkep, kitap emmiş, film yemiş, müzik içmiş kişiler.

Amma velakin mevzu aşk, seks, ilişki olunca pek de bir şey değişmiyor gibi.
Alın, bakın, okuyun, bir de siz tecrübe edin bakalım hakkaten öyle mi. Hadi hayırlı noyeller!

MetUst-Şiyir Sevişgenleri-016 MetUst-Şiyir Sevişgenleri-021 MetUst-Şiyir Sevişgenleri-022

Türk karikatürist ve yazar. Gırgır, Leman, Hayvan ve Penguen dergilerinde çalıştı.

MetUst-Şiyir Sevişgenleri-030 MetUst-Şiyir Sevişgenleri-033 MetUst-Şiyir Sevişgenleri-054

bazı şiirlerinden..

-“aşk iki kisiyle oynanır
iyi olan kaybeder..”


-''vaktinde edilmemiş sevgi sözleri
nefret zırhını kuşanır dönerken geri''


-“anlattıklarının çeyreğine
yaptıklarının tümüne inan...”

MetUst-Şiyir Sevişgenleri-055 MetUst-Şiyir Sevişgenleri-062 MetUst-Şiyir Sevişgenleri-069

kitaplarından…

-Pazar Sevişgenleri
-Pazar Sevişgenleri 2
-Pazar Sevişgenleri 3
-Hasar Tespit Çalışmaları
-Denemeyenler
-Zemheri

MetUst-Şiyir Sevişgenleri-073 MetUst-Şiyir Sevişgenleri-090 MetUst-Şiyir Sevişgenleri-109

-Orhan Velilemeler
-Pablo Neruda'ya Cevaplar Kitabı
-Yankı Vadisi
-İmza: Bir Dost
-Şiyir Sevişgenleri
-Tentürdiyot
-Görüşmeyeli Uzun Zaman Oldu

MetUst-Şiyir Sevişgenleri-148 MetUst-Şiyir Sevişgenleri-153

karikatür örnekleri

16 Şubat 2010

Tatt Av Kvinnen-2007-Petter Næss



Yönetmen: Petter Næss
Senaryo : Erlend Loe
Tür: Comedy, Drama, Romance
Ülke: Norway
Dil: Norwegian
Süre: 90 min
Oyuncular (first 10): Trond Fausa Aurvaag, Marian Saastad Ottesen, Henrik Mestad, Anna Gutto, Sten Ljunggren, Thérèse Brunnander, Trude Bjercke Strøm, Trond Brænne, Halvard Djupvik, Ingar Helge Gimle

IMDB

KonusuBu, ismi bile olmayan bir Adam’ın hikâyesidir. Ve nasıl olduğunu bir türlü anlayamasa da, hayatı bir kadın tarafından istila edilir. O andan itibaren, bu durumun üstesinden gelmek için mücadele eder; istilacıyı kovmayı veya duruma ayak uydurmayı deneyecektir;

İkinci seçeneği tercih eder ve deli gibi âşık olmaya karar verir: Safça bir proje. Fakat kadın bir adım öndedir ve Adam çoktan geride kalmıştır. Ve tam Adam kadını unutmak üzereyken, kadın geri döner.

Norveç’in 2008 Oscar adayı "Kadın Gibi Geçti", genç bir adamın aşk denen muamma ve kadın denen daha derin muammayla karşılaşmasını anlatıyor.


Daha başlar başlamaz insanı saran bir film, izlerken kendinizi gülümserken buluyorsunuz-tanıdık yaşanmışlıklara değişik bir aşk-meşk yorumu..

Filmin senaryosunu yazan Erlend Loe'nin Türkçe'ye çevrilen bir kitabı 2016 yılı içinde yayınlandı : Doppler.. çok keyifli bir kitap..


Andreas Doppler: Bir başarı abidesi! İki çocuklu başarılı bir aile babası; başarılı bir tadilattan geçmiş güzel bir evi ve çok başarılı olduğu iyi bir işi var. Bir gün ormanda dolaşırken bisikletten düşüyor. Otların arasında yarı baygın bir halde uzanırken, uzun zamandır hissetmediği bir huzur doluyor içine: Neredeyse hiç tanımadığını fark ettiği babasının ölümü iyiden iyiye içine otururken, yeni banyo için fayans seçimi gibi banal düşüncelerden ve beynini kemiren o anlamsız çocuk şarkılarından kurtuluveriyor.  Birkaç gün sonra işini, evini ve ailesini terk edip ormana taşınıyor. Doğa güzel, karanlık ve derin; ayrıca Bongo var: Kendini geyikten başka her şey sanan ve kart oyunlarından zerre kadar anlamayan bu afacanla bir "avcı toplayıcı" gibi yaşamaya çalışan Doppler, yağsız süt krizine girince, bir adım daha ileri gidip takas ekonomisine geçiyor... 

Çev. Dilek Başak -124 sayfa 
Yapı Kredi Yayınları-2016

Erlend Loe 1969’da, Norveç’in kuzeyindeki Trondheim’da doğdu. Norveçli bir çocuğun gitmesi gereken bütün okullara devam etti. Öğrenci değişim programıyla Fransa’ya gitti. Ayrıca üniversitede sinema ve edebiyat eğitimi gördü.

Kopenhag’daki Danimarka Sinema Okulu’nda senaryo eğitimi görmeden önce kısa bir süre Trondheim’daki Sanat Akademisi’ne gitti. Askere gitmeyi reddedip sivil kuruluşlarda zorunlu hizmette bulundu. Stella Polaris tiyatro topluluğunda her işe koşan adam olarak çalıştı. “Kurt blir grusom” (Kurt Kudurdu) adlı çocuk kitabı 2001’de, “Tatt av kvinnen” (Kadının Fendi) adlı romanı 2007’de beyazperdeye aktarıldı. Senaryosunu yazdığı “Kampen for tilværelsen” (Varoluş Mücadelesi) adlı dizi film, NRK kanalında halen gösterilmektedir. Oslo’da yaşayan Loe, romanlar ve çocuk kitapları yazıyor, çeviriyle uğraşıyor ve senaryo yazarlığı yapıyor.

Romanları

1993-Tatt av Kvinnen
1996-Naiv.Super
1999-L
2001-Fakta om Finland
2004-Doppler
2005-Volvo Lastvagnar
2007-Muleum
2009-Stille Dager I Mixing Part


13 Şubat 2010

Şakir Eczacıbaşı

Sakir_ECZACIBASI_BS_046

Abidin Dino onu bir gün Fransız heykelci hanımla tanıştırıyor, hem bir iş adamı hem de sanatçı olduğunu söylüyor, kadın gülümsüyor, "Demek ki fotoğrafçılık hobiniz..." , "Hayır" diye araya giriyor Abidin, "Hobi olan iş adamlığı..."

eczacibasigoctu115c3a4c114585fcby

Şakir Eczacıbaşı 1929 yılında İzmir'de dünyaya gelir, babası Süleyman Ferit bey İzmir'in ilk Türk eczacısıdır. Gelgelelim yedi erkek kardeşin en küçüğü Şakir Eczacıbaşı'nın aklı fikri sanattadır. Babası kimya okumasını isterken o hayatını sanat yayımcılığıyla geçirmeyi hayal eder. Yine de baba sözü dinler ve Robert Kolej'in ardından Londra Üniversitesi'nde eczacılık okumaya gider. 1953'te yurda döner ve lise arkadaşı Tunç Yalman ile Vatan'ın ünlü 'Sanat Yaprağı' ekini çıkarmaya başlarlar.

Bu sırada en büyük ağabey Nejat Eczacıbaşı yurtdışında doktorasını tamamlayıp İstanbul'a gelmiş, ilk Türk ilaç fabrikasının temellerini atmaya hazırlanmaktadır. Şakir Eczacıbaşı' da abisinin ısrarlarına başta karşı koysa da 1955'te kendisini Eczacıbaşı İlaç Sanayi'nde işletme müdürü olarak bulur kendini ve uzun süre de iş hayatından çıkamaz.

24_419_MG_4809

İş yaşamında 1970'li yıllarda Eczacıbaşı İlaç kuruluşunun Genel Müdürlüğü'ne gelen Şakir Eczacıbaşı, 1980'de Eczacıbaşı Topluluğu İcra Kurulu Başkanı, 1993'te ise Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı oldu. 1956-1967 yılları arasında, bilim çevreleri kadar sanat ve kültür çevrelerinde de geniş yankılar uyandıran Tıpta Yenilikler dergisini yayımladı.

Sinema alanında..

Ayrıca, uluslararası şenliklerde ödüller alan Eczacıbaşı Kültür Filmleri dizisini 1960-1962 döneminde Sabahattin Eyüboğlu ve Pierre Biro ile birlikte hazırladı. Bunlardan "Renk Duvarları" 1964 yılında Avrupa Konseyi'nin Kültür Filmleri Ödülü'nü kazandı.

Fransız Sinematek'in kurucusu ve başkanı Henri Langlois filmleri izledikten sonra der ki "Türkiye' de de iyi sinemacıların yetişmesi için bir Sinematek açmanız gerek" Eczacıbaşı'nın da aklına yatar bu iş. Bir yıl sonra kendisi gibi bu işe gönül verenlerle birlikte Sinematek'i kurar. On yıl süreyle de başkanlığını yapar. On yılda 2000'i aşkın uzun metrajlı, 1000 kadar belgesel film gösterir, 70 ülkenin sinemasını tanıtırlar Türk izleyicisine.

SAKIR-ECZACIBASI-KONULU-FOTOGRAF__21214135_0

Spor alanında…

Şakir Eczacıbaşı, 1966 yılında kurduğu basketbol, voleybol ve masa tenisi alanlarında birçok kez Türkiye şampiyonlukları kazanan ve yıllarca Avrupa kupalarında Türkiye'yi temsil eden Eczacıbaşı Spor Kulübü'nün 1996 yılına değin başkanlığını üstlendi.

Fotoğraf alanında…

Fotoğraf sanatıyla ilk kez 1960'larda ilgilenmeye başlayan Şakir Eczacıbaşı, yapıtlarıyla yurt içinde ve dışında geniş ilgi çekerek, çağdaş fotoğraf sanatçıları arasında seçkin bir yer elde etti. Fotoğrafla ilgilenmesine sebep olan bir anektot vardır:

1962'de çıkardığı Tıpta Yenilikler dergisi için Ara Güler'den istediği fotoğrafı eleştirince " Bu kadar biliyorsan, git kendin çek! " cevabını alır. O da ertesi gün Ara Güler'inde o sıra kullandığı "Lecia" marka bir fotoğraf makinası alıp fotoğraf çekmeye başlar..

anlar61931 evler-houses-von-sakir-eczacibasi-kitap SAKIR-ECZACIBASI-TURKIYE-RENKLERI__18429907_0

Türkiye'de on dört, çeşitli Batı ülkelerinde yirmi beş fotoğraf sergisi düzenlenen Eczacıbaşı'nın seçme fotoğraflarını içeren "Anlar / Moments" adlı yapıtı 1983'te, "Türkiye Renkleri" 1997'de, "Kapılar ve Pencereler" kitabı 2001'de ve son olarak 2005 ' te "Bir Seçki: 1965-2005" adında kitabı yayımlandı.

Edebiyat alanında…

Şakir Eczacıbaşı, 1968'den bu yana, Türk fotoğrafçılarının yapıtlarının yer aldığı Eczacıbaşı Renkli Fotoğraf Yıllıkları'nı çıkardı; "Türkiye: Bir Portre" ve "İstanbul Görüntüleri" adlarıyla, seçkin yazar ve fotoğraf sanatçılarının katıldığı iki kitap hazırladı. Bernard Shaw'dan "Gülen Düşünceler", Oscar Wilde'dan "Tutkular, Acılar, Gülümseyen Deyişler" adıyla yaptığı derleme kitapları büyük yankılar uyandırdı.

800px-Milliyet_Sanat_Dergi_1974_1980_2005_kapak

İki kez evlenir, ilk eşi, Türkiye'nin ilk kadın Hamet'i Nur Sabuncu, ikincisi ise son anına kadar, yarım asır yan yana durduğu Sebla Eczacıbaşı'dır.

Şakir Eczacıbaşı, 1972 yılında, Abdi İpekçi'nin isteği üzerine, " Milliyet Sanat " dergisinin kuruluşuna da öncülük etti. İlk başlarda Eczacıbaşı'nın danışmanlığını üstlendiği, Milliyet gazetesi için bir sanat eki olarak çıkan ek zamanla Milliyet Sanat dergisine dönüşür. Milliyet Sanat bugün 38 yıldır ara vermeden yayın hayatına devam eden tek sanat dergisi özelliğini taşımaktadır.

Kültür ve Sanat vakfı alanında..

Fransa'nın Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Nişanı ve TC Devlet Üstün Hizmet Madalyası ile ödüllendirilen Şakir Eczacıbaşı, 1996'da iş yaşamından ayrıldı ve 1973 yılında Dr. Nejat F. Eczacıbaşı önderliğinde kurulan ve yıllar içinde Türkiye'nin kültür-sanat yaşamına yön veren, en büyük kültür-sanat kurumu olan " İstanbul Kültür Sanat Vakfı' nın yönetim kurulu başkanı oldu ve vakfın kurumsallaşmasında büyük rol oynadı.

zsecz31 zsecz33

Çalışmalarına "İstanbul Festivalleri" başlığı altında, bir buçuk ay süren tek bir festival düzenleyerek başlayan İKSV, on altı yılı aşkın bir süre vakfın yönetim kurulu başkanlığını sürdüren Şakir Eczacıbaşı'nın önderliğinde, uluslararası ölçekte beş festival düzenleyen bir kurum olarak önemini perçinledi. 1980 sonrasında başlatılan Sinema Günleri'nin kısa zamanda Uluslararası İstanbul Film Festivali'ne dönüşmesi ve Avrupa' nın sayılı film festivalleri arasında bugünkü saygın konumuna gelmesi Şakir Eczacıbaşı'nın bizzat festivale verdiği emek sayesinde gerçekleşti.

zsecz39 zsecz42

Eczacıbaşı ayrıca, 1988 yılından bu yana Festival filmlerinin sansürsüz olarak sinemaseverlerle buluşmasına da önayak oldu. Kısıtlı olanaklara rağmen yurtiçi ve yurtdışında dinamizmi ve içeriğiyle büyük saygınlık kazanan Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nin 1989 yılından bu yana devam ediyor olmasında da büyük payı bulunuyor.

zsecz77 zsecz84

Şakir Eczacıbaşı, sanatseverler için sanat ile tasarımın buluştuğu özel ve sınırlı sayıda armağan eşyalar hazırlayan İKSV Tasarım'ı hayata geçirdi ve dört yıllık büyüme sürecinde seçilen sanatçılardan yapılan tasarımlara kadar en küçük ayrıntıyla bizzat ilgilendi.

Şakir Eczacıbaşı, 1993'ten bu yana, İstanbul'da uluslararası beş sanat festivalini düzenleyen İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı yapıyordu.
Sanatçı 23 Ocak 2010 tarihinde vefat etmiştir.

zsecz90 zsecz80

Fotoğrafları için söylenenler…

Şakir de aslında fotoğraf çekmiyor, içinin renklerine boyuyor dünyayı..(Çetin Altan, 1983)
Eczacıbaşı'nın "Anlar" başlıklı kitabındaki fotoğrafları izlerken "insanın, öteki insanlara ve bizzat kendine açıklaması" tanımını Türkiye gerçeğinde izlemek mümkün. Yani, fotoğrafların önemi, bizleri yansıtması, bizim memleketimizin ürünü olmaları değil, sadece; duyguların ve gözlemlerin fotoğraf sanatının evrensel boyutlarında bize aktarılabilmiş olması. (İsmail Cem, 1983)

zsecz62 zsecz61

Şakir, ressamın fırça sallaması, boya sıçratması gibi kameraya hareket mi katıyor? Hem çektiği kişi, hem kendi, kıpırdıyor mu çekim sırasında? "Action painting" in bir çeşidi mi bu? Niçin olmasın? İmgelerin etkinliği karşısında ilginç değil bu çeşit sorular; önemli olan "fotoğrafçı ressamlar" dan sonra "ressam fotoğrafçılar" ın dünyayı yorumlaması. Hem belli değil, belki, Şakir Eczacıbaşı kalem yerine fotoğraf makinesi kullanan bir yazar? Şakir Eczacıbaşı fotoğrafçı mı, ressam mı, yoksa kalem yerine fotoğraf makinesi kullanan bir yazar mı? Fotoğraflarına bakıp siz karar verin; belki hepsi birden! (Abidin Dino,1990)

zsecz38 zsecz24

Şakir Eczacıbaşı'nın fotoğrafları görüntünün de ötesinde, el sürmüşçesine, sesini ve kokusunu duymuşçasına Türk tadı veriyor insana. Sergisini gezerken yurdumun ve insanlarımın renk raksıyla başım döndü. Türkiye sevilirse, böyle sevilir. (Refik Erduran , 1983)
Bugün, fotoğraf sanatının yetkin uygulayıcılarından biri, Şakir Eczacıbaşı, bir Türk usta. Kendine özgü yaratıcı bakış açısını " Şakirotipler" diyebileceğimiz yapıtlarında buluyoruz. Bunlarda toplum gerçekleri ile büyülü gerçekçilik, algılama ile değişim estetiği, durgunluk ve tedirginlik, yontu ve uçuş birleşiyor. Kamerası hem saptıyor hem de yaratıyor. Şair Şakir... (Talat Halman, 1996)

zsecz53 zsecz49

Pencere ve kapılarda yaşam koşullarının ağırlığına karşın renkle, nakışla bir duvarı ya da kulübenin cephesini bezemek üstüne olan çabaları, Şakir, insana için için işleyen, ince bir sızıyla adeta, anlatır durur. Ve "süs" deyip geçtiğimiz o sanatın insan için ne vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu belirler. Ama yine de yoksulluk ve süslemenin bir araya gelişinin çelişkisinde burukluk da var... (Nuri İyem, 1977)

Şakir Eczacıbaşı, önceden tasarlanmamış, laboratuvarda değiştirilmemiş, "dolaysız" görüntülerle, adeta bir Magnum fotoğrafçısının, yani kendisinin de çok sevdiği Henri Cartier-Bresson'un anlayışına akraba bir yaklaşımla başlattığı fotoğraf serüvenini yıllar boyunca hep yenileyerek sürdürdü. Son dönem yapıtlarında, konturların yavaş yavaş silindiği, renk ve çizgilerin bir resim kâğıdına ulaştığı, ışığın olağanüstü bir önem kazandığı o güzel fotoğrafları, bu gözüpek yenilik tutkusunun; bırakın başkalarını, kendini bile yinelememek isteğinin ürünleridir. (Onat Kutlar, 1994)

zsecz51 zsecz55

Şakir'in pek çok resminde yüzleri, gözleri görmüyorsunuz ama siz tamamlıyorsunuz. Vermeer'deki gibi. Kapı var, pencere var, saksı var. Kapı biraz aralık... Siz tamamlıyorsunuz. Şiir gibi... Birer hay-ku... (Nüvit Özdoğru)

evler-houses-von-sakir-eczacibasi-kitap Sakir_Eczacibasi05

Evler (Houses) Kitabı-arka kapak

Evler sığınağımız, uykumuz, sayrılarımız, düşlerimiz ve gizemli oyuncağımız... Taştan, topraktan, odundan, betondan evler yapan insanoğlunun düşü ise, varlık yoksulluk arasında gezinir. Varlık ve yokluk, evlerin suretlerine, yani görünüşlerine, yüzlerine yansır. Ne var ki, kerpiçten evler yapanlar, Çatalhöyük'ten beri atalarından kalan mirası da unutmamışlardır: Evlerin damındaki hayat, evin içi dışını bezemek, vazgeçemedikleri tutkudur... Kimi ayyıldız kondurur kapısının üstüne. Kimileri çiçeklerle donatır duvarları...Bir de pencerelerde oturan yaşlılar, çocuklar, kediler, saksılar: Sanki yalnızlık, hüzün ve sevincin sesi. Sanki, sessiz sesleri ya da...

Her evin, sokağın, kapının, pencerenin asıl izleyicisi ya da en yakın tanığı fotoğraf sanatçıları... Yaşamın bir anlık kayda geçirilmesini onlara borçluyuz. Evin, evlerin yalnızlıkları da sevinçleri de onlara ait.

Son söz Necatigil'in: "Dünyada mutluluk adına ne varsa başkacak Evcek, evlerde yaşar yaşarsa!"

zsecz75 zsecz86

fotoğraflarından örnekler

Related Posts with thumbnails