27 Haziran 2007

Bağcık..


Bağcık deyip geçmeyin-bunun da bir sanatı var :
















22 Haziran 2007

Çavlan..




çocukluktan sonrası boştur,
bir aşk, iki aşk, üç şiir
gerisi bihoş
bir çavlandır hayat,
içinde ikince kez
yıkanabilirsen eğer...

(can yucel)


19 Haziran 2007

rüyalarım..

her ne kadar bilinçaltı saçmalıkları olarak da görsemde
rüyalarımız ikinci bir hayatımızdır.
birde eğer aynı rüyayı üst üste türlü kereler
görüyorsanız istemeden de olsa,
altında anlamlar arıyorsunuz

bende buraya belli periyotlarla gördüğüm
aynı konulu rüyaları alıyorum sadece:

okuyunca niyetimi anlayacaksınız:)




korkular :

-büyük ve modern bir ofiste (hiç hazetmem öyle ofislerden)
çalışırken birden bir görevli geliyor ve bana lise yıllarından
bir dersi (başka bir versiyonda üniversitedeki bir dersi
vermeyişim) geçmediğim için üniversite diplomamı iptal
etmesi ve bitirmek için tekrar okumam gerektigini söylüyor.
(bazen rüya daha ileriye gidiyor ve kendimi yeniden lise/üniversite yıllarına dönmüş buluyorum)


-gene hayatıma devam ederken iki inzibat yaklaşıyor
ve beni askerlik şubesine götürüyorlar orada bana
üç gün eksik yaptığım için usulsüzlükten dolayı yeniden-
sil baştan askerlik yapmam gerektiği söyleniyor ve
apar topar birliğime gönderiliyorum ve gittigim yerden
sevdiklerime telefon açıyorum ben falanca yerde askerim
diye-şaşırıyorlar ve ikinci kere askerlik günleri başlıyor..
(biran önce uyanmak istiyorumm:)


-uygar olmanın alametlerinden en önemlisi
güzel dişlere sahip olmakmış-herkes hayatının bir
döneminde, bu olaya el atar. bende 14 dişimi porselen
yaptırdıktan sonra görmeye başladığım rüyadır:)
sabah'ın ilk saatlerinde bir sesle uyanıyorum
birden bütün dişlerimin ağzıma döküldüğünü
görüyorum-bunun bir rüya olmasını diliyorum
ama kendimi çimdikledikçe değişen bişey olmadığını
görüyorum-aynada uzun uzun bakıyorum kendime
ve yeni halimle insan içine çıkamayacağımı
düşünerek sonsuz bir üzüntüye kapılıyorum.
(böyle olmadığını görünce ne kadar sevinildiğini
bilemezsiniz-o hafta özel olarak dişlerinizi en az
5 kere fırçalıyorsunuz:)





üzüntü bayramları:

-ailede ilk ölüm herzaman daha acıklıdır
benimde ilk babam öldü, yaklaşık 6 ay süresince
türlü kereler gördüm bu rüyayı, gene ortak tema
olması nedeniyle buraya alıyorum:
mezarlıktan geliyoruz eve, herkes yorgun ve üzüntülü
dinlenmek üzre yataklarımıza çekiliyoruz
sonra akşamın karanlığı iyice çökmeye başlıyor
ve ben uyanıp bişeyler atıştırmak için mutfağa
gidiyorum ve giderken yatak odasının yarı açık olan
kapısından babamı görüyorum yatağında
yüzü bembeyaz üstündekilerde öyle..
korkuya kapılıp evdekileri çağırıyorum
onlarda gelip durumu görünce panik oluyorlar
ne yapacağımızı düşünüyoruz, birkaç soru falan
sormayı deniyoruz-nasıl geldin buraya falan diye..
sadece donuk gözlerle bize bakıyor ve öylece
yatıyor sürekli yatakta -hiçbir şey yemiyor içmiyor
konuşmuyor sadece bir varlık gibi duruyor
hepimiz bu durumdan rahatsız oluyoruz
ve günlerce sürüyor bu durum ve bir sabah
yatağında olmadığını görüyoruz geldiği gibi
sessizce gidiyor.

uçuşlar:

-en sevdiğim rüyalar-görmeye can attığım..
nedeni de uçmak duygusunun çok güzel ve inanılmaz
gerçek olması. bunu da şurdan çıkarıyorum: ortaokullu
yıllarda bisiklete binmeyi o kadar çok istiyordum ki
rüyalarıma giriyordu, bir bakıyordum bisiklet sürüyorum
kırlarda..ve bir gün gerçekten sürdüğümde rüyadakiyle
aynı duygunun olduğunu şaşırarak gördüm-aynı durum
bağlama çalmak istediğimde de tekrarlandı. Bir yeteneğe
sahip değilken sahipmiş gibi önceden duyumsamak sanırım
sadece rüyalarda olabilecek bişey.(dil öğrenirken de benzer
şeyler olduğunu başkalarından dinledim)
kısaca rüyada şöyle hep : yaşamın içinde sürüklenip
giderken birden güç bir durumda kalıyorum ve o durumdan
beni kurtaracak tek şey oradan uçup gitmek oluyor.
ve ben o kadar çok istiyorum ki kurtulmayı oradan
belki uçabilirim diye ayaklarımın üzerinde 1-2 kere
zıplıyorum , üçüncü zıplayışımda hafifçe havalandığımı
hissediyorum ve sonra iyice yükselip uçtuğumu
görüyorum-(gerisinin bir önemi yok artık-ne konu kalıyor
ne de o içinde bulunduğum zor durum:)
uçmak..sadece uçmak..harika birşey..hiç bitmesin
istiyor insan) sanırım şu ünlü cin hikayesinde dile bendenin
karşılığını hiç düşünmeden uçmak olarak verirdim...


ilk aklıma gelenler bunlardı..
Morpheus'un (uyku tanrısı) yanında boğaz tokluğuna
çalışırdım valla insanların özgün rüyalarını dinlemek için..

15 Haziran 2007

büyüklük..



"Büyük olmak için
kimseye iltifat etmeyeceksin,
kimseyi üstün görmeyeceksin,
hiç kimseyi aldatmayacaksın,
ülke için idealin ne ise onu görecek
o hedefe yürüyeceksin.
herkes sana karşı çıkacaktır,
önüne sonsuz engeller yığacaklardır.
fakat sen bunlara dayanıklı olacaksın.
kendini büyük değil, küçük, bir hiç sayarak,
kimseden yardım görmeyeceğine inanarak,
bu engelleri aşacaksın.
bütün bunlardan sonra da
sana büyük derlerse
söyleyenlere gülüp geçeceksin.. "

(mustafa kemal atatürk)


Yüksek çözünürlüklü 200 Atatürk fotoğrafı (325 MB )

...

Frida Kahlo

01-KİTABI



Kahlo Frida (1907-1954)"Gecelerim, çarpan kocaman bir yürek gibi. Gecelerim aysız; pencerelerden süzülen gri ışığa gözünü kırpmadan bakıyor. Gecelerim ağlıyor, yastığım nemli ve soğuk. Gecelerim beni yokluğuna itiyor; seni arıyorum, yanımdaki dev bedenini, soluğunu, kokunu arıyorum. Neredesin? Bedenim, şu sakat külçe, senin sıcaklığında bir an kendini unutmak istiyor. Gecelerim paçavraya dönmüş bir yürek. Gecelerim beni aşkla tutuşturuyor, ama senin eksikliğini çektiğini biliyor ve bu gerçek karanlıkta bir bıçak gibi parlıyor. Gecelerim sana uçabilmek, seni uykunda sarmalayıp bana getirebilmek için kanatları olsun istiyor. Ama gecelerim her türlü deliliğin yasak olduğunu ve düzensizlik yarattığını biliyor. Gecelerim senin ve benim hazza eriştiğimizi görmek için röntgencilik yapmak istiyor, ama bedenim birkaç sokağın ya da adi bir coğrafyanın bizi ayırdığını anlamıyor.."

Rauda Jamis -
326 sayfa
Çeviren: Hülya Uğur Tanrıöver

02-FİLMİ



Yönetmen: Julie Taymor;
Senaryo: Claney Sigal, Diane Lake, Gregory Nava ve Anna Thomas
Oyuncular: Frida Kahlo (Salma Hayek) Diego Rivera (Alfred Molina)

Meksikalı solcu ressam Frida Kahlo'yu (1907-54) konu alan yeni film Frida'nın yönetmeni Julie Taymor, kendisiyle görüşme yapan muhabirine şunları söylüyor: "Frida Kahlo hakkında bir şeyler bilip bilmediğiniz umurumda değil; hatta hiçbir şey bilmeyenler, filmi izlerken harika vakit geçiriyorlar, çünkü film o derece eksantrik, sıra dışı bir kadını anlatıyor ki." Ancak olay
izleyicinin sinema salonuna girdiğinde Kahlo hakkında bir şeyler biliyor olup olmaması değil, ayrılırken konu hakkında bir şeyler biliyor olup olmadığıdır."



03-YAŞAMI-FOTOĞRAFLARI



18 yaşındayken, Frida yaşamının geri kalan bölümünde topallamasına ve güçsüz düşmesine neden olan korkunç bir tramvay kazasının kurbanı olur. Kazayı şu şekilde anlatır:

"Oturma yerinin kolu, kılıcın boğayı delmesi gibi, beni delip geçti." Kazadan üç yıl sonra,Eğitim Bakanlığı'nın binasına bir duvar resmi yapan ve kendisinden 20 yıl daha büyük olan Rivera ile yeniden karşılaşır.Frida, Rivera'ya kendi çalışmaları hakkında fikir almak için yaklaşır ve ona"Ciddi bir adamın eleştirisini istiyorum. Ben ne bir sanat sever, ne de bir amatörüm. Sadece yaşamını sürdürmek için çalışması gereken bir kızım," der.


 

1929'da Meksiko City'nin güneyinde yer alan Coyoacan'da evlendiğinde, masum Frida, Diego'nun kadınların peşinde koşma huyu konusunda sadece kısmen bir fikir sahibidir. Frida şu yorumu yapar:

"Yaşamımda iki büyük kazadan dolayı acı çektim. Bunlardan biri üzerimden geçen tramvaydı. Diğeri Diego oldu."

1922 yılında Rivera, henüz bir öğrenci olan Frida ile ilk kez karşılaştığında, Devrimci Ressamlar, Heykeltıraşlar ve Grafik Sanatçıları Sendikası'nın kurucuları arasında yer almıştı. Kahlo ve Rivera 1928'de karşılaştıklarında, her ikisi de Meksika Komünist Partisi'ne üyeydiler. 1929 yılında Rivera, Stalin'in "Sosyalist Gerçekçilik" teorisinin sanata, hem üslup, hem de konu açısından kabul edilemez sınırlamalar getirmesi nedeniyle, Komünist Parti (KP) önderliği ile çatışmaya girdi.

Rivera siyasi anlaşmazlıklarını yüksek sesle ifade ettikten sonra ve bir duvar resmini parti liderlerinin talepleri doğrultusunda değiştirmeyi reddetmesinin ardından KP'den atıldı. Ertesi yıl Kahlo aktif üyelikten çekildi.



Frida, kız kardeşi Christina ile ilişkisi olduğunu fark edince Rivera'dan ayrı yaşamaya başlar. 1940 yılının Aralık ayında yeniden evlenirler. Frida 1950'de dokuz ay boyunca hastanede kalır ve 1953'te sağ bacağı kesilir.

Yaşadığı her fiziksel travmada doktorlarına şunu söyler: "Sadece beni şöyle bir toparlayın ki resim yapabileyim." Frida, kırk yedinci yaş gününden bir hafta sonra,13 Temmuz 1954'de ölür.


04-YAPTIĞI TABLOLAR




Fotoğraflar ve yaptığı Resimler






05-FİLM MÜZİKLERİ



Frida-2002-Elliot Goldenthal

01- Benediction and dream
02-The floating bed
03-El conejo
04-Paloma negra
05-Self-portrait with hair down
06-Elliot Goldenthal _ Alcoba azul
07-Carabina 30
08-Solo tu
09-El gusto
10-The journey
11-El antifaz
12-The suicide of Dorothy Hale
13-La calavera
14-La bruja
15-Portrait of Lupe
16-La llorona
17-Estrella oscura
18-Still life
19-Viva la vida
20-The departure
21-Coyoac
22-La llorona
23-Burning bed
24-Burn it blue

Albüm için...


12 Haziran 2007

kokusuz çiçek




"okumayan kadın
kokusuz çiçeğe benzer..."



erkeği daha da kötüdür:)


10 Haziran 2007

Pantolonlu Bulut



"Öylesine yumuşayayım
sevecen olayım ki öylesine
hani erkek değil de
pantolonlu bir bulut
desinler bu..."


( mayakovski )

09 Haziran 2007

Levni-Minyatürler



Levni (17. yüzyıl sonları, Edirne- 1732, İstanbul),
asıl adı Abdülcelil Çelebi, Lale Devri'nin en tanınmış
minyatürcüsüdür, minyatür sanatına derinliği ve
perspektifi getirmiş, yapay, yaldızlı ve canlı renkler
yerine daha doğal renkler kullanmıştır.


Topkapı sarayı'ndaki nakkaşhanede tezhip öğrendi,
daha sonra da II. Mustafa zamanında sarayın
başnakkaşlığına getirildi. III. Ahmet döneminde de
bu görevini sürdürdü. Lale Devri'nin insanı olmasından
dolayı, minyatürlerinde daha çok eğlence sahnelerini işledi.
Şair Vehbi'nin, III. Ahmed'in şehzadelerinin 1720'deki
sünnet düğünün anlatan Surname'sini süsleyen
minyatürleri Levni'nin en ünlü eserleri arasındadır.

perspektif, resmettiği insanların kişisel özelliklerini
yansıtmaya verdiği önem, resimdeki renk ve
kompozisyon uyumu osmanlı minyatür sanatı
için oldukça önemli yeniliklerdi.

Levni'yi anlatan bir kitap :

Lale Devri'nin görkemli günlerine doğru bir yolculuk bekliyor bizi bu romanın satırları arasında, ailesinden ayrı düşen bir çocuğun hüznü bekliyor biraz da, bir de sanat bekliyor, tüm cazibesiyle, nakkaşlar bekliyor, ellerinde fırçaları, şairler, dillerinde mısraları. ama padişahlar, sadrazamlar da bekliyor kimi zaman acımasızlıkları, kimi zaman insanî zaaflarıyla. kocaman bir imparatorluk bekliyor gelenek ve görenekleriyle. ayrıntılarda gizli bir hayat bekliyor.


Gül İrepoğlu, 'Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde' adlı romanında sanat tarihi profesörü olmanın tüm avantajlarını kullanarak Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli bir devrinin canlı ve renkli bir tablosunu koyuyor ortaya, uzmanlığına dayanarak, şair ve nakkaş Levnî’nin,
padişah III. Ahmed’in ve daha birçok siyasî ve sanatçı kişiliğin canlı birer portresini çiziyor, tarihin sayfalarını aralıyor, tarihî belgelere dayandırıyor anlattıklarını. ama roman tadından ve keyfinden asla vazgeçmiyor. Lale Devri ve Osmanlı İmparatorluğu hakkında birçok yeni bilgi edinebileceğiniz, aynı zamanda da güçlü bir hayal gücünün çekimine kapılabileceğiniz bir tarihî roman 'Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde'.


Bu roman gerçekler üzerinde hayaller kurularak yazıldı, en çok da insanların insanca yönü üzerinde durularak, Lale Devri'nin hükümdarı Sultan III. Ahmed ile bu devrin ruhunun nakkaşı Levni'nin, tarihin akışı içerisinde sivrilen kişiliklerinin de bir tahlili aynı zamanda.

Bu romandaki insanı anlatan bazı öyküler kendi sınırları içinde kalmış, bazıları ise tarihin akışını değiştirmiş.romanın temel kahramanları ve ölüm tarihleri gerçektir, ancak olayların birbirine bağlanışı kurgulanmıştır. Buna gerçekleri hayallerle genişleten ve zenginleştiren bir canlandırma da denebilir, okuyucunun zihninde "acaba?" sorusu daima cevapsız kalacak ve hayaller de hiç bitmemek üzere sürecektir. Lale Devri tıpkı bir masal gibidir, ama alışıldığı gibi mutlu sonla bitmeyen bir masal, zaten romanda da uzunca bir masal anlatılır, her masal gibi biraz gerçek payı, biraz kıssadan hisse, bolca hayal olan... Lale bahçelerinde kalan gölgenin
biçimi ise okuyucunun hayaline bırakılır.



Gül İrepoğlu/ Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde
Doğan Kitapçılık İstanbul 2004- 338 sayfa  


Surname ve minyaturler ile ilgili 150 den fazla resmi buradan indirebilirsiniz. Günümüzdeki yansımasını ise bu blogda bulabilirsiniz:

06 Haziran 2007

Dinozorların Sessiz Gecesi


Milli Eğitimle ilgili bir yetkim olsaydı bu 6 ciltlik kitabı okullarda ders olarak okutmak isterdim.

Hepimiz yetişkin yanlışlarız, bu kitap bunu birazcık değiştirecek şeyler içeriyor, etrafımıza baktığımızda ikilemde olan bi sürü kişinin dolaştığını görüyoruz:

-her 2 dünyaya da yatırım yapan bir gurup
-hiçbir şey bilmeden herşeyi inkar eden diğer gurup ve
-herşeyi bildiğini sanıp diğerlerini de imana getirmek isteyen üçüncü bir gurup.

Bilimsel ve teknik alanlarda yapılan şeyleri anlamaya herzaman kapasitemiz yetmeyebilir bu eksiklik değildir hiçbir zaman, birinin bu karmaşık dili basit hale getirip (tabi anlamı bozmadan) bize sunması gerekir bazı üniversitelerde bununla ilgili kürsüler kurulmuştur ve özel olarak eğitimden geçmiş kişiler görev yapmaktadır. Bu kitabın yazarı da böyle biridir ve üstelik en ilginç ve bizim pek alışık olmadığımız tarafı da kendisinin bir din adamı olmasına rağmen bilimsel bakışa hiç ihanet etmemiş ve "inancı" tamamen gönüllerde kalması gereken bir şey olarak tanımlamış olması (en çok ihtiyacımız olan şey! )

Bu yıl ki doğum gününüzde bir iyilik yapıp bu seriyi kendinize hediye edin, kitabı bitirdiğinizde dünyaya daha farklı bakacaksınız kesinlikle-evreni-dünyayı-insanı-beynin yapısını rüyalarınızı..


Hoimar Von Ditfurth / Dinozorların Sessiz Gecesi
Alan Yayınları-6 Cilt - 1380 sayfa


(sayfa sayısı kesinlikle korkutmasın sizi)
(kendi isteğinizle sürüklenecek-şaşıracaksınız..)




Dinozorların Sessiz Gecesi-1-Önce Hidrojen Vardı

Bu tarihin ürünü olan biz insanlar da dahil olmak üzere, bundan yaklaşık 750 milyon yıl önce bu gezegende bütün canlıların ortak atası olan bir canlı yaşadı ve (şimdilik) bu gezegende, en gelişmiş ürünü olarak insan bilincini ortaya çıkartan hayat, yaklaşık 14 milyar yıldan bu yana
süregelen, ama içinde ne mucizelere, ne doğaüstü, fiziküstü müdahalelere, ne de esrarengizliklere yer olan bir rastlantı-zorunluluk ilişkisinin sonucu olarak meydana geldi.

Dinsel söylemin mitoslarına inatla akılsal destek arayanların, ya din ya bilim" ikilemini bilerek ya da bilmeyerek sürdürenlerin, bilimin attığı her adımla biraz daha köşeye sıkışmak istemiyorlarsa, mucizeyi bilinemeyende değil de bilinende aramaları gerektiğini söyleyen bu kitap ve dizi, yıllarca sürecek tartışmaları başlatmaya aday olan bir başyapıt olacak."
271 sayfa-1997






Dinozorların Sessiz Gecesi-2-Önce Hidrojen Vardı

1989 yılında ölmüş olan tanınmış Alman bilim adamı ve yazarı Hoimar von Ditfurth bilim karşısında doğru kuşkunun ne olduğu, bilimin yaşamımızdaki anlamı ve sınırları üzerinde tümüyle bilimsel verilere dayanan açıklamalar getiriyor... Kendi yaşamımızı da gözden geçirebileceğimiz güvenilir bir temel sunuyor böylece...

Dünyada ve özel olarak Türkiye'de geleneğin ve dinin yeni toplumsal roller üstlenmeye doğru
gittikleri bir dönemde, bu dizi daha da güncelleşiyor. İster inanç sistemlerinin tarihsel rollerinin gerilerde kaldığını düşünelim ister dini rönesansa umut bağlayalım, bilim ile Ditfurth'ta bulduğumuz türden bir hesaplaşmadan geçmeden edemeyiz.
252 sayfa-1997






Dinozorların Sessiz Gecesi-3-Bilinç Gökten Düşmedi

Yirminci yüzyılın ikinci yarısındaki bizlerin bilincinin, ruhsal-zihinsel faaliyet yeteneğinin, "gökten düşmediği" tezini çalışmasının odağına yerleştiren yazar, bütün psişik faaliyetlerinin temelinin biyolojik olduğunu ispatlamakta kalmıyor, psişik olanın, biyolojik kökenli olmakla birlikte, evrimde, yepyeni bir aşamayı temsil ettiği gerçeğinin altını bıkıp usanmadan çizerek, kaba biyolojici anlayışın tuzağına düşmekten de kaçınıyor. Hayatın en temel sorunların
öğrenme heyecanında doğan yüksek gerilim, bu kez de entelektüel bir hazla dengelenip gerçek bir okuma serüveni yaratıyor..
184 sayfa-1997






Dinozorların Sessiz Gecesi-4-Bilinç Gökten Düşmedi

Ortabeyin varlığı, doğuştan getirdiği, hazır davranış programları, öteki terimle, içgüdüler sayesinde, çevre ile optimal bir uyum sağlamışlığın kesin güvencesine ve koruyuculuğuna sığınmıştı. İçgüdü, türün, milyonlarca yıl süregelmiş çevreye ayak uydurma faaliyetinin deneyimlerinden 'damıtılmış' bilgiydi aslında. Bu bilgi, dış dünyanın, doğal çevrenin bilgisinden başka bir şey olmadığı için; içgüdü, gerçekliğin ortabeyindeki varoluş tarzıydı; dolayısıyla, hazır, doğuştan programların taşıyıcısı olan ortabeyin, gerçekliği yansıtmıyor; bizzat 'yansıma' olma özelliği taşıyordu.

Bireysel deneyim toplayamama özelliği, ortabeyin varlığının özgürlüğünün sınırlarını da çizen etmendi. Güvencesi de, aynı sınırlara kadar geçerliydi onun. Hiçbir içgüdü, değişen çevre koşullarına göre yeniden şekillenemez. Ortalıkta onun açığını kapatacak büyük beynin yerinde henüz yeller eserken... ama işte, bütün öteki özelliklerimiz gibi, büyük beyin de, evrimce, dünyayı öğrenmemiz, onu yansıtmamız için değil, sırf ayakta kalabilmemiz için, türümüzün hayatta kalabilme amacına katkıda bulunacakşekilde yapılaştırılmıştır.

Nasıl ki, gözlerimizin, dış dünyayı görselleştirmesi evrimin başta hiç de hesaba katmadığı bir 'hata' idiyse; gerçekliğin bilgisi de, ancak hayatta kalmamıza katkısı kadar öngörülmüştü. Evrimde, hayatta kalma ilkesine hizmet etme amacının ötesine taşacak bir gelişmeyi destekleyecek hiçbir neden bulunmamaktır.
262 sayfa-1998






Dinozorların Sessiz Gecesi-5-Biz Evrenin Çocukları

Bugün doğabilimlerinde en son yer etmeye başlayan insanı büyüleyici ve alabildiğine önemli görüşlerden biri, hayatın ve onun üzerinde yer aldığı dünyanın hiç de öyle, sandığımız gibi boşlukta ebedi bir yanızlığa mahkum olmadığı görüşüdür. Bilimin yakın zamana kadar desteklediği bu evren anlayışının yanlışlığı ortaya çıkmaya başlamıştır. Kafalarımızın birkaç
kilometre üstünde başlayan göğün içinde olup bitenler, bizim için saçma ve önemsiz olmaktan başka her anlama gelmektedir.

Bilim adamlarının yetmişli yılların
başından itibaren bulup ortaya çıkardıkları gerçeklerin gösterdiği gibi, bu evrende gerçekleşen her şey, bir zamanlar yeryüzü ile gökyüzü alemini birleştiren mitosların anlattıklarından bile çok daha öte boyutlarda bizim buradaki hayatımızla ilintili ve ilgilidir. Yeryüzündeki doğal çevrenin bizim varlığımızı kuşatan ve onun temelini oluşturan vazgeçilmez koşulları ile evrende olup biten olaylar arasında, o mitosların
varsaydıklarından çok daha sıkı ve doğrudan bir etkileşim ilişkisi geçerlidir.

Modern yeryüzü ve gökyüzü
bilgisinin belki en büyüleyici, en muazzam, ama kesinlikle en önemli buluşlarından biri, bize verili bir biçimde hazır bulduğumuz, kendimizi de içinde yakaladığımız bu evrende gerçekte her şeyin birbiri ile sımsıkı bir biçimde ilintilenmiş ve düğümlenmiş olduğu bilgisinden türemektedir; büyük ile küçük, bize en yakın olan ile gözetleyebilme ve inceleyebilme sınırlarımızın en ucunda yer alan kozmik nesne arasında
kopmaz bir bağ ve etkileşim ilişkisi bulunmamaktadır.
223 sayfa-1996




Dinozorların Sessiz Gecesi-6-Biz Evrenin Çocukları

Bu evren, bu uçsuz bucaksız kozmos, bilimin son birkaç on yılda gösterdiği gibi, o büyüklüğüyle ve içerdiği tüm maddeyle bizim gezegenimizi, onun üstündeki hayatı ve bilinci hazırlayan vazgeçilmez önkoşulu oluşturmaktadır. Kozmosun sonsuz büyüklüğüyle bu minicik yerküre arasındaki şaşırtıcı ilintiler, dizinin son kitabının konusunu oluşturuyor.

Bundan, yaklaşık iki milyar yıl sonra, bir an gelecek bir gün, bir ay sürecek. Dünya'nın hep aynı yüzü Ay'a bakacak, ama hayat, iş daha buralara varmadan, 10-15 gün sürecek bir dünya gününün, çevre koşullarında yol açacağı değişikliklerden ötürü bugün bildiğimiz biçimiyle yoluna devam edemeyecektir. Bir gün yirmidört saattir; gezegenimiz her zaman bir manyetik şemsiyenin koruyucu etkisi altında alagelmiştir; ya da "kuzey kutbu" hep kuzeydeydi, biçimindeki sayısız yanılgılarımızın, edebi ve mutlak bir düzenin koruyuculuğu altında yaşadığımız ve yaşayabileceğimiz biçimdeki sarsılmaz inancımızın, evrendeki yerimiz, işlevimiz ve "misyonumuz" nedir türünden sorulara gerçekçi cevaplar bulmamızı önlediği kesindir.

Dizinin 6. ve son kitabıyla birlikte, Big-Bang'den bu yana uzanagelen tarihimizin yeniden
kurgulanma serüvenini bitirmekle kalmıyor, kozmosun olasıl geleceğine ilişkin bilimsel tahminler yapabilme zeminini de elde ediyoruz.
188 sayfa-1996

İş Bankası Baskısı 3 Cilt 

Related Posts with thumbnails