20 Eylül 2010

Turan Dursun-Kulleteyn

td

“Ben yüzyılların doğurduğu ölümüm”

Turan Dursun deyince herkesin aklında onunla ilgili yerli yersiz bir sürü bilgi vardır-bilgi sahibi kişilerin çoğu da onun hiçbir kitabını doğru dürüst okumamışlardır-bu zahmete girmeye korkmuşlardır, inancım sarsılır vb. diye-Kulleteyn bir başlangıç kitabı bence, okurken Dursun'un sorgulayıcı ve mizahi anlatımından çok hoşlanacaksınız..Bu kitabın diğer yaşlara ait kısımları ne yazık ki ölümünden sonra yok edilmiştir..

Kulleteyn 

Turan Dursun'un ilk din eğitimini aldığı çocukluk yıllarını anlatan romanı...Şeyh, ağa ve molla üçlüsünün eliyle Doğu Anadolu'nun insanlarına "kader" olarak örülmüş yaşamdan bir kesit. İnsanlara yeniden giydirilmek istenen ŞERİAT'ın nasıl bir İLKELLİK olduğunu çarpıcı biçimde ortaya koyan bir yapıt. Sömürgenlerince övgüsü yapılan İSLAM nasıl bir şey? Gün ışığına çıkarılıyor. Doğrudan kaynağından tutulan ışıklarla.

Kulleteyn Kulleteyn2 KULLETEYN-TURAN-DURSUN__9378565_0

K u l l e t e y n , 12 yaşıma değin olan yaşamımın "romanıdır .

İsterseniz "roman" demeyin; "romanlaşan" gerçek. Kahramanı olan "Türko", benden başkası değil. Kişi ve yer adlarından çoğu gerçek, kimi de değiştirilmiştir, tümüyle belgesel nitelikte. Dinsel konular, dünyasındaki en sağlam kaynaklara dayalıdır ve işlendiği gibi olduğu, her ân kanıtlanabilir. Yaşayış biçimi ,"laki"ler, yani "molla 'adayları, okunan "ders"ler, kitaplar, ders okuma biçimleri, "molla", baştan sona birer gerçek. Adını kitaba verdiğim gerçekteki "Kulleteyn"de öyle.. Doğu Anadolu'nun çok önemli bir kesitinden alınma gerçekler hepsi. İncelemeci ve araştırmacılar, çok şeye ışık tutacak öğeler bulacaklardır bu kitapta .

Kurallarını binlerce yıllık ilkelliklerden alan ve bugün insanımıza, dahası tüm insanlığa giydirilmeye çalışılan eski elbise, "Şeriat" nedir, ne değildir? İnsanları, kitleleri ne duruma getiriyor ve kimlerin desteğiyle bunu sağlıyor ? Kimi boşlukları şeyh, ağa, molla üçlüsü nasıl dolduruyor? Bu üçlü, güçlerini resmi yönetimlerle de birleştirince, egemen olduğu yörelerde nasıl karanlık üretim merkezleri kuruyor ve ışık sızmasın diye nasıl önlemler alıyor, nasıl kalın kalın duvarlar örüyor? Bu sorulara ve daha nice nicelerine cevaplar, ipuçları bulunabilecek. Temel amaç da bu zaten .

Anlatılırken gerçekleri örtme yoluna gidilmemiştir. Olduğu gibi sunulmuştur herşey. Bilindiği gibi dürüstlük, açıklıkta. Kapalılıktaysa karanlık olur. "Tabu"lar karanlıkta yaşarlar. Yalan, sahtelik ve sayılamayacak kadar kötülük de bu alanda. Bu kesimdekiler, gün ışığına çıkarılmadıkça, ilkellikler, kafalara, gönüllere vurulu zincirler kırılamaz ve daha güzel bir dünyanın yolu açılamaz. Kulleteyn'i hazırlarken bu yolda bir katkısı olsun istedim. Olacağına da en küçük bir kuşkum yok.

Resim

Derin bir mesele..

Ve işte "Türko". 8-9 yaşlarında bir çocuk. Türk olduğu için almıştı bu adı. Seydo'ya yaklaştı .
- Bir sorgu sormah istirim.
- Sor "bavemin" (babam)! Sor babo! Sor kurban! Ne dirsen sor!
- Sen bu pis suda abdest aldın? !
- Estağfirullah, sen ne dirsin ula? Kulleteyn hiç pis olur (mu)?
- Olmuş işte! Sen de alıp ağzına koydun? !
-Ula kurban sen şeriati bilmirsin. Şeriat kulleteyn’e "pis" demez hâşâ . Sen git dersini oku ! "Mes'le derin", öğrenirsin hamma (ama ) illerde (ilerde). Hadi kurban git sen çalış, hadi ! İyi çalış dersine!

"Derin mes'le"ler çok ileri derslerde öğrenebilecekti ancak. "Şeriat " okunurken, "fıkıh mezhepleri" okunurken, "usûliil-fıkh"ı içeren "Cem'ul-Cevâmi" ve benzerleri okunurken. Oysa babası "Türk" olduğu için "Türko" diye çağrılan çocuk daha yeni gelmişti Kartallı Köyü'ne okumaya. Daha çok başlardaydı. "Arapça" okuyordu ama ilk kitaptaydı. Ne var ki "mes'ele, Seydo'nun söylediği gibi "derin" miydi gerçekten? "Derinlik" nesi vardı? "Bok"lar, "fırtık"lar ortadaydı. Yüzünde görülüp duruyordu Kulleteyn’in. Şeriat "temiz" deyince bunlar nasıl "temiz" olabilirdi ? Hem de gözgöre göre? : Düşündü, çok düşündü çocuk. Karıştımı karıştı kafası. Üst üste binmiş kabarıp gelirken önüne çıkan kayığı batırması işten bile olmayan korkunç dalgalar gibi büyüyüp karmaşıklaşan düşüncelerden uzaklaşmak istercesine de gidip dersine koyuldu :

"nasran.."
"Şekere yeşkürü şükren..."
"Ketebe yektübü ketben.. . "

İsimsiz 1

Fırtık..

Murat'a gider gitmez üstlerindekileri çıkarıp attılar, çırılçıplak oldular. Recep hemen koşup suya girdi. Ahmet'le o da bir alılarak, bir duraksıyarak yürüyorlardı ırmağa. Duraksamaları üşümekten, ürküntüsünden... Durdular, birbirlerine baktılar. Ahmet'in bacaklarının arasındaki sallanıyordu. Onunkiyse gözükmüyordu. Çünkü eli orasındaydı.

- Sen niye sahlirsin ola, seninkini?
- Haram olur .
- Olmaz biz daha çocuğuz. Bak ben nasıl gösteririm .
- Ama ben Şeriat ohirim.
- Haydi çek elini ola, görecem. Sen benimkini gördün.
- Günahı sene olsun (mu)?
- Olsun ! 

Çekti elini. Onun ki de sallanmaya başladı. Küçücük .
 
- Bah benimki seninkinden büyük.
- Helbet (elbette) büyük olur, sen benden 3 yaş büyüksün .
- Recep Ağabeg'inkini gördün (mü)? Çok büyük, aha şu kadar.
- Gördüm .
- Sen ölüsünü gördün, dirisini görmedin.
- Dirisi ne ki ola ?
- Bu savak da hiçbir şey bilmir. Seninki hiç kalhmir mi ?
- İşte kalhınca dirilir.
- Recep ağabeg kusturtir de oni.
- Yalan. O da hiç kusar?
- He vallaha! Gelince kusturtsun da gör .
- Sende de bir kustursun.
- Diyerim (derim) .

Az sonra Recep geldi. Gözler orada. Su damlacıkları vardı. Soğuk sudan, büzülmüş, iki yumurta üstünde bir çıkıntı oluşturmuştu, Ahmet, Receb'e, biraz önce konuştuklarını anlattı.
- Bir kustur da bu görsün, inanmir.. dedi .
Recep hiç konuşmadan kanıtlamaya yöneldi. Gidip bir taşın üstüne oturdu. Yüksekçe ama ayakları yere değecek biçimde. Az eğildi. Bacaklarını da bi küçük ayırdı. Ve başladı işe, tüm ilgisini verdi. Eline aldı, bir o yana, bir bu yana çevirdi. Tükrüklediği parmaklarının arasında oynadı. Tükrük kurudukça tükrüklüyordu. Ağzında biriktirdiği büyükçe bir tükrüğü, onun tam üstüne düşürdü, önüne-arkasına yaydı da artık canlanmaya başlamıştı. Büzülüp yapıştığı yerden ayrıldı gövdesi. Ve bu gövdenin içinden kaplumbağa gibi başını uzattı .

Uzadıkça kalınlaşıyordu, ilgiler üzerinde yoğunlaşmıştı tümüyle. O da bunu anladığını belli ediyor, şiştikçe şişiyordu. Sonunda şişmesi ve büyümesi durdu. İyice dikilip kalkmış, çevresine bakarak ağzını açmıştı tutkulu tutkulu. Kusturmaya değil, koşturmaya hazırlanmış at gibi. Recep atının başını okşadı. Tükrüklü elini gezdirdi. Sonra da tükrükle doldurduğu avucunun içine aldı. Avucunu halkalaştırdı. Kusturulacak olan nesne iyice kayganlaşmıştı. Halka, kayarcasına gidip gelmeye başladı. Bir öne, bir arkaya. Tükrük kurudukça yeniden tükürmeler ve sürekli gidip gelmeler. Avuç bir sıkılıyor, bir gevşek tutuluyordu.

Üzerinde gidip geldiği nesne adamakıllı kızarmıştı. Receb’in kendisi de. Ayrıca bayılır gibi kendinden geçmişti. Doruğa varılmıştı. Ve işte fışkırma. Ahmet'in kusma, kusturma dediği şey gerçekleşmişti sonunda. Koyu bir sıvı fışkırmıştı. Fırtığa benziyordu. Nasıl da atılmıştı tâ uzağa. İnmeye başlamıştı o uzun ve şişkin şey. Şaşkın, ilgi dolu bakışlar arasında. Başını sallaya sallaya ve arada bir sıçrayarak, titreyerek..

İndi, indi ve eskisi gibi büzülüp çekildi. Ahmet, çok gördüğü için alışıktı. Ya ağzı açık kalmıştı. Bir "sihirbaz"ı izler gibi izlemişti. Ya da "mucize" gösteren bir peygamberi izler gibi . Ahmet dediğini kanıtlamıştı:

- Demedim mi? Gördün işte. Gördün nasıl kusir! dedi övünçle. Yanındaki Ahmet'i bırakıp Receb’e sordu :
- Recep Ağabeg, bu fırtık (sümük) nerde kalir?
- İçinde .
- Ey hele dur, "siddiğe" (sidiğe) karişmir (mi)?
- Karişmir.
- Ey niye?
- Ne bilim.
Recep, bu "ne bilim"i örtmek istercesine başka bilgiler vermeye koyuldu:
- Sen bilirsin, sen aha burdan, bunun içinden çıhtın ?
- "Hadi get" (haydi oradan) !
- Vıy vallah. Babanmkinden .
- Hadi get !
- Vallaha ola bu savaka bak inanmir!
- Herkes bundan mı oldu?
- Hee!
- Muhammed Efendimiz?
- O da.
- Bu pis fırtıktan.
- Hee !
- İnsanlar hep bundan oldu demek?
- Helbet !
- Hele dur (peki), Adem babamız, Havva anamız, İsâ aleyhisselâm? Bunlar da insan değil miydiler?
- İnsandılar !
- Onlar neden oldu? Onların babaları yoktu ki !
- Orasını bilmem, orasını hocaya sor sen. Benim dersim oraya gelmedi. Sen daha çok ohirsin! 

Türko'nun küçücük kafası takılırdı bir şeylere. Şimdi daha kötü takılmıştı . Alt üst olmuştu bir tür. Gidip okuduklarına bakacaktı. İşin içinden çıkamazsa hocasına, hocalarına soracaktı.
Öğrenmişti ki Adem topraktan, Havva onun kaburga kemiğinden, İsâ Cebrail'in üfürüğünden, Muhammed de "nur" dan yaratılmıştı. Bir bunları, bir de Receb'inkinden çıkan fırtığı düşünecekti. Şu Allah’da insanları niye başka başka şeylerden yaratıyordu? Hepsini aynı şeyden, hepsini "nur"dan yaratsa olmaz mıydı? Kendisinin de fırtıktan olmas, onuruna dokunmuştu. Bu yaratılış, haksızlık gibi gelmişti ona. Sorup ve düşünüp duracaktı artık. Hocalara sorduğunda, hocalar ya karşılık susacaklardı, ya karşılık verecekler ama doyurmayacaklardı, ya da azarlıyacaklardı:

- Sen Allah'ın işine karışma, nasıl yaratır yaratır sana ne?! deyip geçeceklerdi. O da ister istemez susacaktı. Artık karışmıyacak gibi görünecekti. Ama karışacaktı. Kendini zaman zaman Allah'ın yerine bile koyacaktı.

- Ben olsaydım şunları şöyle değil; böyle yapardım. Ben olsaydım kötü şeyleri hiç yaratmazdım. Zararlıları da, itleri, yılanları da. Kurtları da. Şeytanı da.." diyecekti ve ardından hemen "tevbe tevbe" diyecekti, susacaktı, ama kafası susmak bilmeyecekti. Bu kafasının susmak çok sonraları başına neler neler getirecekti devlet kapısında çalışırken. Ve daha başka zamanlar..

İsimsiz 6

Allah'la Bir Konuşma..

Adam o koca ayağıyla incecik dallara bastığı halde dallar kırılmıyor. Bir de "nur direklenmiş". Yerden göğe değin. Kalabalık kaynaşmakta. Herkes ilgiyle, söğütteki adama bakıyordu. Bekledikleri bir şeyler olmalıydı. Simo halkı oradaydı hep. Öyleyse onun ailesi neden olmasın? Anasını, babasını, kardeşlerini (bacılarını ) ve arkadaşlarını aradı kalabalığın içinde. Buldu, ama bulmasıyla yitirmesi bir oldu. Sokulup birine sordu :

- Bu ağaçtaki adam kim?
- Allah!
- Allah mı ?
- Hee!
- Demek Allah bu. Dur hele neydir o ağaçta?
- Yaratır. Ağacı yarattı, şimdi çıktı dallarını, yapraklarını yaratir.
- Allah Allah! Ey hele dur, bu kalabalık niye toplanmış?
- Dilek için. Herkes dileğini söyliyecek, ne istiyecekse istiyecek.
- Sorgu da sorulacak (mı)?
- Helbeeet! •

Yanaştı, ağacın dibine varıp seslendi:

- Allah, ey Ulu Allah!
- Ne diyirsin söle !

Çok heyecanlanmıştı. Soru sorsa Allah kızar mıydı acaba? Kızıp da çarpar mıydı, çalık-çolak eder miydi?

- Benim de dileğim var .
- Söle dileğini.
- Beni okutan Hâfız Celâl var ya!
- Hee!
- Beni çok döğir. Sen söylersen dögmez. Kulaklarım yara oldu. İşte sen de görirsin. Ne suçum var? Dersimi ohirim. Benden öndekileride geçtim. Yine de dögir o.
- Ben sölerim dögmez artık.
- Bir dileğim daha var.
- Söle, dinlirim!
- Beni çebik (çabuk) büyüt, "âlim" olmam çebik olsun!
- Olacah.
- "Basra'lı, Küfe'li âlimleri" geçecek miyim?
- Sen çoh ohu, geçeceksin.
- Kızmazsan soracahlarım var.
- Kızmam ! de !
- Vallaha kızmam, inanmirsin?
- Sen kendini niye sahlirsin?
- Düşmanlarım var.
- Vıy, sen de korhir misin ?
- Helbet korhirim. "Tüfenk'leri (tüfekleri) var.
- Ey heye dur, senin yoh mu?
- Yoh !
- Dur hele niye yaratmadın?
-"Kâfir'ler bırahmadı.
- Vıy anam, ey hele dur sen Allah degil misin?
- Allah'ım, ama kâfirler önüme geçti bu dünyada. Tüfenkleri hep onlar yarattı. Ben onları ahirette cehennemde yahacam.
- Sen de yahacağmı onlara duyurmasaydın. Helbet düşman olurlar.
- Duyurmuş oldum işte.
- Sen işini bilmirsin !
- Sen ne diyirsin ola? !
- Kızirsin yohsa? Beni kandırdın (mı)?
- Kızmirim, kızmirim!
- Ben senin yerinde olsaydım, kâfirleri yaratmazdım. Hâfiz Celal'i de, şeytanı da, cehennemi de. Hep cennet yaratırdım. Herkesi nur yüzlü âlim yapardım. Vallaha bilmirsin sen işini. Yaraddın, şimdi de uğraşir durirsin!
- Sen get dersini ohu. Hadi get!
- Kızmam dedin kızdın! Sen de kandirirsin insanı!
- Kızmirim de,istirim ki sen ohuyup örgenesin (öğrenesin)!
- N'olur şimdi örgetsen ?
- Olmaz.
- Beni niye 'nur'dan yaratmadın? Hiç olmazsa "torpah"tan (topraktan) yaratsaydin! Niye o pis fırtıktan yarattın? Ben olsaydım herkesi nurdan yaradirdim. Nur bulamadın mı?
- Sen çoh sorirsin, hadi get. Get ki sene "kuvvet" verim de derslerini eyice belleyesin. Seni büyük âlim yapacam.
- Beni kandirmirsin ya?
- Vallaha kandirmirim. Hadi get ohu!
- Söz?
- Söz !

İnanmıştı Allah'ın verdiği söze. Bir de gözünü açtı ki camideki yatağında...

İsimsiz 2

Tanrı'nın Terzileri..

Anadolu'nun bu tür, konuğa ve halka açık odalarında, vurdulu-kırdılı "cenk" kitapları, cennetten, cehennemden, yerden, gökten söz eden ve mucizeler, kerametler de içine alan eski yazılı kitaplar okunur -dinlenir. "Siret", "Battal Gâzî", "Kara Dâvûd", "Kırk Suâl" gibi kitaplar.

Hoca (imam) okur, odaya gelenler de dinler. Hazreti Ali hangi kâfir kalesini nasıl fethetmiş, hangi cenkte, ne kadar kâfir öldürmüş, bir vuruşla kaç kâfiri yere sermiş, hangi kahraman neler yapmış, İslâm uğrunda ne tür cihadlara girişilmiş? Sonra cennetin cehennemin kaç kapısı var, cennetlikler, cehennemlikler, cennettekilere verilecek nimetler, huriler, gılmanlar, cehennemlikler,

cehennemdekilerin nasıl yandıkları, gayya kuyusu, cehennem zebanileri, cehennemliklerin nasıl "feryâd" ettikleri, cehennemin üstündeki sırat köprüsü, Allah yolunda olanların bu köprüden nasıl yel gibi geçtikleri, kâfirlerin ve günahkârların nasıl geçemeyip düştükleri...

Dünyanın ve göklerin yaratılışı, gök katları, hangi kat göğün hangi madenden yapılma olduğu, hangi katla hangi peygamberin bulunduğu, gök katları arasındaki uzaklık, melekler, hangi meleklerin ARŞ'ı ve KÜRSİ'yi nasıl taşıdıkları, dünyanın hangi hayvanın üzerinde durdurulduğu, depremlerin bu duruşla nasıl bağlantılı olduğu..Ve daha nice "bilgiler, "hikmet"ler, öğütler.

Zaman gelecek, bu "bilgi" ve "hikmet"leri halka sunan din adamlarının sundukları yerler, okudukları kitaplar, kılıkları, sunuş biçimleri değişecek, laik Cumhuriyet okullarından, Îmam-Hatip okullarından. Yüksek İslâm Enstitüleri'nden, İlahiyattan, büyük bir kesimiyle de Kur'an kurslarından çıkışlı oldukları görülecek. Ne ki biçimler değişse bile, özün, insana, topluma, evrene bakışlarının değişmediğine tanık olunacak. Yüzlerce, binlerce yıl ötelerden getirilen, yırtıldıkça yamanan, dar geldikçe genişletilen giysiler, Tanrı'nın yeni terzileri eliyle biçimlendirilip ve yamanıp müslüman cemaate yeniden giydirilecek. Polilikacılarla el ele verilerek...

İsimsiz 3

Aşkın Dili..

Hammame, Kulleteyn ve çöplük halkı içinde çiçekleşen, güzelliğiyle göze-çarpan bir kız. Husso'ya gönül vermiş. Husso da ona. Nasıl? Kimse bilemez.

- Seni çok seviyorum.
- Ben de seni. Tapıyorum sana.
- Daha görürken çarpıldım sana.
- Ben de sana.
- Biz birbirimize göreyiz.
- Kimse bizi ayıramaz.

Bir araya gelmişler de böyle ya da benzeri sözler söyleyebilmişler mi birbirlerine. "Kıro"lar, "kaçe"ler, bu tür sözler bilmezler. Ama birbirlerine, bu tür sözler söyleyenlerden çok daha güçlü anlatırlar sevgilerini.

"Seviyorum" demeden severler ve "sevişme"den sevişirler. Husso'yla Hammame de öyle sevgili olmuşlar işte. Çayırda, tarlada, harmanda. Ve de kulleteyn'de, çöplükte, yani "küllük" te. Husso "taharet"alırken, Hammame gizli gizli bakarken. Kendine özgü görünüşlerle, bükülüşlerle ve "kaş-göz işaretleri"yle.. Sevmişler birbirlerini. "Vuruldum" demeden vurulmuşlar, "çarpıldım" demeden çarpılmışlar. Bir süre saklamışlar bunu. Ama sonra herkes anlamış. Ne ki, sevenlerin arasında bitiveren "kara çalı", bu iki sevgilinin arasında da bitivermiş. Hem de "şeyh"li, "halife"li olarak..

İsimsiz 4

Eşşeğin Sıpası..

- Baba, kızmassan bi şey deyecem.
- Haydi de bahalım ne deyecen?
- Sen anamı niye dögirsin, günah değil mi?
- Hele eşşegin doğurduğunun sorduğu suale bah. Böyürsen örgenirsin, karılar dögülür.
- Niye?
- Kur'an öle diyir. Nisa Süresinin 34. ayetinde Allah diyir ki: "Karılarınızı dögün !".
- Amma, karı herife karşı gelirse. Anam sene karşı gelmir ki.. Her işi görir. Yıkiyir, yedirir, içirir. Bah, yemek pişirdi, yedirdi, doyurdu.
- Kazanan kim? Ben kazanirim.
- İşleri gören de, hep anam. Sen imamlıktan başha ne iş yapirsin? Tarlaya, harmana gettiginde de anam yardım edir. Çoluk-çocuğa, mala-davara bahan da anam.
- Eşşegin sıpasına bah hele. Nasıl da anasını korir!

i_81257939

Turan Dursun Hayatını Anlatıyor

Eğer adil bir tanrı yoksa, günah da yoktur... (Dostoyevski)

İki aşağılıktan başka zulüm ve baskı altında kalan olmaz, bu iki aşağılıktan biri ortalık eşeğidir ve biri de çividir- ortalık eşeği çürük bir iple bağlıdır, öyleyken bu ipi koparıp gideyim demez, çivinin de sürekli başına vurup dururlar, ezilir ve ses çıkarmaz... (Mütelemmis)

Kovaya su doldurdum, süpürgeyi alıp batırdıktan sonra duvarlara rastgele serptim ,baktım ; bakıyorum duvarlarda çeşitli biçimler oluşuyor-insan resmi ,hayvan resmi, ağaç..kuruyor , ben bir daha serpiyorum, kadıncağız orda öyle bakıyor ,

-" Ne yapıyorsun sen ? " diyor, " Neden yapıyorsun ? ",
-" Allah var mı , yok mu , onu bulmaya çalışıyorum " dedim, anlayamıyordu..
 
suyla süpürgeyle duvara su serpmeyle Allah'ın ne ilişkisi var, onlarda bir kanıt bulmuştum, bu duvarlarda çeşitli resimler oluşuyor, gerçi süpürge benim elimde, suda; suyu serpende benim ama o biçimler benim irademden kaynaklanmıyor, rastlantısal oluyor, eğer benim irademden kaynaklanıyor olsalardı aynı biçimleri bir daha yapabilirdim, aynı biçimde serpiyorum başka resimler oluşuyor, demek ki rastlantısal, öyleyse neden insanlarda evrende rastlantısal olmasın, pekala milyonlarca yıl içinde, biçimden biçime gelişerek, değişerek...

Temelde ilkel insanların çözemedikleri , doğa olaylarını bağladıkları yüce tanrı gücüne yaranmak yada sığınmak, onun vereceği zarardan kurtulmak ya da onun korumasına ermek için yapılan hareketlerdi o tapınmalar...

Din olmadığı zaman insanların belirli şeylere kafalarını, duygularını koşullandırmaları olmayacak, din inananları hem hapse sokuyor, hem de pranga vuruyor, ayrıca yine belirli kimselerin bekçiliği olmayacak, yani dünyadaki paylaşımda böyle olmayacaktı....

Şimdi bu sözünü ettiğim, göz çıkarma, el kesme, kısas yapma; Yahudilikte Tevrat'ta vardı, Tevrat Hristiyanlıktan önce; İslam, Hristiyanlıktan daha ileri kurallar getireceği yerde, Tevrat'takini alıyor, Tevrat'taki de daha önceki, çok çok önceki ilkel kurallara dayanıyor-bir Hammurabi yasası- bu da gösteriyor ki insanlık ilerledikçe o düzenin, o zamanın egemenleri, ileri dinsel kurallar getirmek yerine, çok daha geri kurallar getirip insanların düşüncelerini, duygularını yani düşünce hayatlarını gerilere bağlama gereğini duymuşlardır; sürekli fizikötesi dünyada insanları kapamak istemişlerdir, fizikötesi dünyanın kuralları da her zaman binlerce yıl ötesine gitmiştir...

Ağır cezaların nedeni, ilkellikten cok, mülkün yavaş yavaş birikmeye başlayan sermayeyi korumaya çalışmak olmuştur...

İslam'da reform olmaz, reform olabilmesi için dünya hükümleri bulunmaması gerekirdi, İslam'da ve Yahudilikte dünya hükümleri var olabildiğince, yatak odasına varıncaya kadar vardır hukukunda...
İsrail'ler, başka dinlerden, başka toplumlardan çalmışlar, hırsızlamışlar, Araplar ise hırsızlıkta onlardan daha da ileri gitmişlerdir...(Voltaire)

İki şeye çok hayıflanırım :

i) Arapların o petrol gücüne sahip olmalarına
ii) İsrail 'in dünya ticaretine egemen olmasına....

Alemin yaratıcısı yok mu diye sordu ; cevap olarak :

- insanın var olması bir kaç milyon yılı geçmez, gezegenin geçmişi beş milyarlık, dinlere göre ise insanın tarihi 5-6 bin yıl, 

öyleyse şu soruyu sormak gerekmiyor mu ?
neden beklemiş bu kadar zaman....

resim_754459131

Turan Dursun’un Hayatı

(1934 – 4 Eylül 1990) Yazar, düşünür, imam, müftü.

Turan Dursun, 1934'te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Gümüştepe köyünde dünyaya gelir. Dursun ailesinin 8 çocuğundan biridir. Daha 5 yaşındayken babasının arzusu ve kararıyla tüm ailesiyle birlikte Ağrı’nın Tutak ilçesinde dedesinden kalma yerlere tekrar sahip olmak ve oraları işletmek umuduyla göç ederler. Babası aileyi geçindirmek üzere köylerde imamlık yapmaya başlar. Kıt kanaat geçinen babasının tek arzusu oğlunun Basra’da ve Küfe 'de bulunmayacak derecede bir din alimi olmasıydı. Babası kendisini yatılı din okullarına, kuran kurslarına, ünlü hocalarının yanına eğitim için verir. 5 yaşından itibaren dini eğitim almaya başlayan Turan Dursun’un hocaları arasında şunlar vardır: Şeyh Ramazan, Molla Nadir, Molla Zahid, Çerkez Hoca, Tahir Efendi… Bu hocalardan dini eğitimi alabilmek için ta Ağrı’dan Muş’a, Adana’ya ve oradanda Türkiye’nin birçok şehrine, kasabasına ve köyüne gider.

Biri hariç tüm hocalardan bedava eğitim görür. İşte bu hocadan ders alabilmek için kendisinden istenilen zamanın parasıyla 100 TL’yi ödeyebilmek için hem esans satmaya hem de hocalık yapmaya başlar ve ancak böylelikle o hocadan ders alır. Kendisinin hocalık yaptığı kişi ise daha sonraları Ankara Elmalıdağ Müftüsü olur. Askerlik çağına ulaşana kadar Kürtçeyi, Çerkezceyi, Arapçayı öğrenir. Kendisi bir İslam hukukçusu, İslam kelamcısı, hadis bilimcisi, usulü hadisçisi, doğu ve din etnoloğu olur. Antropolojiyle de yakından ilgilenir.

Müftülük Yılları

Müftülük sınavını kazandıktan sonra ilkokul diploması olmadığı için tayini yapılamaz ve bu yüzden İstanbul Mahmutpaşa İlkokulu'nu kısa sürede dışarıdan bitirir. Sivas müftüsü iken de ortaokulu dışarıdan bitirir ve en son liseyi tam bitirmek üzereyken (sadece dört dersi kalmışken)ölümcül bir silahlı saldırıya hedef olur. İlk imamlık deneyimlerini askere alınmadan önce Tarsus’a bağlı Baltalı köyünde yapar. Askerliğinden sonra İstanbul’da bulunan İsmail Ağa ve Üçbaş Medreselerinde hocalık yapar.

Daha sonra müftülük yılları başlar. İlk olarak Tekirdağ’da müftü yardımcısı olarak göreve başlar. Ardından Gemerek’te, Altındağ’da, Sivas’ta ve son olarak da Sinop’un Türkeli ilçesinde müftü olarak görevde bulunur. 1958 yıllında başlayan müftülük görevi 1966'ta son bulur. Bu yıllar arasında birçok şeye tanık olur, sürgün edilir. Sivas’tan Sinop’a sürgün edilmesinin sebepleri:

- Çirkinlikleri gidermek.
- Sivas’a bağlı bütün köylere 50'şer ağaç diktirmek.
- Müftülük lojmanı yerine göğüs hastalıkları hastanesinin yapılmasına ön ayak olmak ve yaptırmak.
- Bu hastanenin yapılması için köylerden ve kasabalardan yardım olsun diye buğday toplamak.
- İmamların eğitimine önem vermek, onları sinemaya götürmek, imamlar için konferanslar vermek, Milli Eğitim Bakanlığı ile anlaşarak imamlara diploma verilmesini sağlamak. Onlar için bu alanda ilk olarak imamları yetiştirme kursları“ açmak, bu kurslara oradaki din adamlarının Atatürk büstüne çelenk koyması şartıyla askeriyeden karavana (yemek) dağıtmak. Bu olayla Atatürk büstüne çelenk koyan ilk müftü ve ilk din adamlarından biri olmakla tarihe geçer.
- Sivas’ın Hazar köyündeki su kaynağından yeterince yararlanmak için baraj yapılması için çalışmalar yürütmek.


Müftü iken İslam’ı, Hıristiyanlığı, Yahudiliği hem kendi kaynaklarından hem de diğer kaynaklardan yararlanarak daha detaylı bir şekilde birbiriyle karşılaştırıp, kökenlerini aramaya yönelik bilimsel çalışma yürütür. Bu çalışmanın yanında söylenceleri ve efsaneleri de okur. Bu yoğun çalışmalar dini inancında sarsıntılar yaratır ve ateist olur.

Prodüktör ve Yazarlık Yılları

Üç çocuk babası Turan Dursun, inancındaki sarsıntı nedeniyle müftülükten istifa eder ve çöpçülüğe başvurur. Bir arkadaşının önerisiyle TRT’de Ambar memurluğu, malzeme memurluğu, koruma memurluğu ve evrak memurluğu gibi görevlerde çalışır. Bu tür işler onu tatmin etmez. Ardından prodüktör sınavlarına girer ve başarılı olur. Bundan sonra TRT’de Kültür Müdürlüğü’nde dinsel yayınların hazırlanmasında prodüktör olarak çalışır.

Birçok yapıma imzasını atar, bunlardan en çok yankı uyandıranlar ise şunlardır: ” Tarihte Türkler”, ”Başlangıcından Bu Yana İnsanlık” ve ”Akşama Doğru”. Araştırmasını kendisinin yaptığı ama bir türlü yapımına izin verilmeyen ” Birinci Büyük Millet Meclisi Öncesi ve Sonrası” adlı yapıtı vardır. 16 yıllık TRT’deki görevinden 1982 yılında emekliye ayrılır. 1987 yılında Doğu Perinçek’le tanışır ve onun yardımıyla ” 2000'e Doğru” adlı dergide “Din Bilgisi” adında bir sayfada yazmaya başlar.

Daha sonra Saçak, Teori, Yüzyıl gibi dergilerde de yazar. Yanı sıra birçok kitabı yayına hazırlar.
İbn-i Haldun’un Mukaddime ’sini Türkçeye çevirir. Takvimler 4 Eylül 1990'ı gösterirken Turan Dursun, İstanbul-Koşuyolu’ndaki evinin yakınlarında teröristler tarafından tabancayla vurularak öldürülür. Ölümünden sonra ” Turan Dursun İnceleme ve Araştırma Ödülü” adıyla her yıl bir yarışma düzenlenmeye başladı. Bu ödüle 1992'de Erdoğan Aydın dört ciltlik ” İslamiyet Gerçeği” adlı araştırmasıyla ve 1993'de de Faik Bulut ” Allah Devletinde Demokrasi” adlı araştırmasıyla layık görüldü.

Turan Dursun'u İslam'dan kopartan başlıca deneyimleri

1) İnsanlık tarihinin bilinen en eski efsanesi olan Gılgamış Destanı'nı okuduktan sonra, Tevrat'a ve ondan sonra da Kuran'a geçen Nuh Tufanı efsanesinin kökeninin çoktanrılı ilkel Sümer Uygarlığı olduğuna kanaat getirmiştir.

2) İncil ve Tevrat'ı okuduktan sonra, Kuran'daki pek çok ayetin bu kitaplardan kopya edildiğine kanaat etmiştir.

3) Sinop'taki görevi sırasında Marksist bir öğretmenden edindiği kitaplar sayesinde Tarihi Materyalizm ve Diyalektik Materyalizm Felsefesi ile tanışmış, ancak komünist olmasa bile bu felsefelerden etkilenmiştir.

4) Barış ve özgürlükleri önceleyen düşünce tarzı nedeniyle hiç bir zaman bağnaz İslami kesimlerin yoluna girmemiştir.

5) Kuran'daki gerek akıl dışı ayetleri, gerekse de birbiriyle çelişkili ayetleri, gerçekliğe olan aşkı imanından üstün geldiği için görebilmiştir.

Turan Dursun, Diyanet'teki görevinden ayrıldıktan sonra 1966 yılında TRT'de dini içerikli programlarda görevi aldı. On yıl bu görevine devam ettikten sonra gene TRT'de prodüktör olarak "Başlangıcından Bu Yana İnsanlık", "Vergi Programı", "Akşama Doğru" gibi programlar yaptı.

turandursun

Ölümü

Turan Dursun, 4 Eylül 1990 tarihinde İstanbul'da evinden çıkıp işe giderken uğradığı bir silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Vurulduğu gün evinden alınan sayısız çalışma ve özel eşyası da yakınlarının tüm başvurularına karşın iade edilmemiştir.

Dört yıl sonra, İslami Hareket Örgütü'ne yönelik operasyonda cinayetin çözüldüğü açıklandı. Bu cinayetle ilgili yakalanan İslami Hareket Örgütü üyelerinden İrfan Çağrıcı müebbet hapisle cezalandırılmış olup halen tutukludur. Turan Dursun cinayetinin tetikçisi olan Muzaffer Dalmaz ise halen yurt dışında firardadır.

Öldürüleceğini çok iyi biliyordu Turan Dursun, ama şöyle diyordu: "Rahat yaşamak uğruna gerçeği mezara mı götüreyim; halka gerçeği anlatmak uğruna ölümü mü göze alayım." Aydın ve cesur bir insan olarak ikincisini seçti o.

13617259

Kitapları

-Kur’an Ansiklopedisi (14 cilt)
-Kutsal Kitapların Kaynakları (3 cilt)
-Din Bu (4 Kitap)
-Kulleteyn (otobiyografi)
-Şeriat Böyle
-Allah
-Dua
-Kur’an
-Turan Dursun Hayatını Anlatıyor (söyleşi)
-Müslümanlık ve Nurculuk
-Ünlülere Mektuplar
-Evren Bir Şaka mı?
-Din ve Seks

Çevirileri

-İbn-i Haldun’un Mukaddime adlı eseri (2 cilt)

Onun İçin Yazılanlar

-Ümran Avcı-Kum Saati-Suikast Öncesi Son Günler
-Abid Dursun-Turan Dursun Ve Aydınlanma
-Abid Dursun-Babam Turan Dursun

Turan Dursun'un Eserleri

Turan Dursun' un kitaplarının çok büyük bir bölümü Kaynak Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Turan Dursun' u daha iyi anlamak için kitaplarını ve bilhassa başyapıtı denebilecek olan kitabı Din Bu 1' i (1990' dan beri 20. baskıyı geçmiştir) okumanızı tavsiye ederiz. Turan Dursun'un başlıca kitapları şunlardır:

kuran ansiklobesdisi1 kuran ansiklobesdisi

Kur'an Ansiklopedisi, 8 cilt

Tarihte, İslam dünyasında ilktir… Herkesin anlayabileceği bir dille hazırlandı… Türkçesine ve açıklamalarına yer verildi… İslam dünyasının en önemli uzmanlarınındır… Her açıklama ve yorum, kaynak gösterilerek alındı… Kaynak, İslam dünyasında herkesin birleştikleri arasından seçildi… Hadisler, Buharî, Müslim gibi güvenilir olanlardan alındı… ilgili maddeler için uzmanlardan görüş alındı…

Din Bu 1 Din Bu 2 Din Bu 3 Din Bu 4

Din Bu I-II-III-IV /Tabu Can Çekişiyor 

Turan Dursun, Din Bu adlı eserinin ilk cildini kendisi yayıma hazırlamış, fakat eserini kitap halinde görmeden katledilmişti. Aslında toplumumuz Turan Dursun’u yitirmemiş, O’na, vurulmasından sonra kavuşmuştu.

Din Bu ciltlerinde ele alınan kimi konu başlıkları şöyle:

“Muhammed’in Cinsel Hayatı”, İslam Ve Şiddet; Kur’an’ın Orijinalleri Yakıldığı için Şimdi Yok; “Şeytan Ayetleri” İslamın Gerçeği; Büyü ve Muhammed’in Büyülenmişliği; “Kur’an Mucizeleri”; İslamın Tanrısı Akıllı mı?; Kur’an’daki “Çelişkiler”lerden; Kur’an’daki “Akıl Ve Bilim” Dışlıklar; Kur’an’da “Öldürün” Buyruğu!; ve Kadına Dayak; İslamın İbadet Kaynağı: Güneş Kültü; İslamda İşkence; Orucun Kökeni: Güneşe Tapma; Dinde İnsan Hakları; Peygamberin Karıları ve Cariyeleri; Seni Çamurdan Yarattık-Efsanelerden İslamiyete-; Zina Cezası (“Hadd”) Ve Uygulamaları; Tahsin Mayetepek’in Atatürk’e Raporu...

Kutsal Kitapların Kaynakları-1 Kutsal Kitapların Kaynakları-2 Kutsal Kitapların Kaynakları-3

Kutsal Kitapların Kaynakları 1-2-3
 
Turan Dursun’un üzerinde yıllarca çalıştığı ve büyük önem verdiği araştırması olan Kutsal Kitapların Kaynakları üç ciltten oluşuyor.

Birinci ciltte, Kur’an, incil Ve Tevrat’ta yer alan “korku”yu, korku-umut kaynağı Tanrı’yı, “Efendi Baba Tanrı” kavramını, “Kral Tanrı’nın Yönetimi”ni, bunların kaynaklarını;
İkinci ciltte, “Peygamberlik” konusun, “kabile peygamberi Muhammedi”, peygamberliğin koşullarını ve türlerini, “felsefe-din çiftleşmesini”;

Üçüncü ciltte “Mucize” konusunu, “Mucize” inancının kaynağını, “Mucize”lerden örnekleri; Turan Dursun’un binlerce yıl derinliklere uzanan titiz çalışmasıyla bulacaksınız.

“Ben yüzyılların doğurduğu ölümüm” diyen Turan Dursun, Anadolu insanını aydınlatmaya devam ediyor.

Kutsal Kitapların Kaynakları, Turan Dursun ölümsüzlüğünün mührüdür.

Allah

Allah
 
Bu kitap, Kur'an Ansiklopedisi'nin "Allah" maddesini içeriyor. Allah adının Arapça olup olmadığı?; "Allah"a, "Tanrı" denir mi?; islam öncesi ("el cahiliye") Araplarında "Allah" Kur'an Ve hadislerde "Allah"; islam "kelam"ında "Allah; Allah'ın varlığı nasıl kanıtlanabilir?; Allah'ın kendisini olduğu gibi bilip kavramak mümkün mü?; Allah-evren, Allah-insan ve toplum ilişkileri; İslam öncesi ve sonrası bütün kaynaklar incelenerek hazırlandı…

Kur'an

Kur'an
 
Bu kitap "Kur'an Ansiklopedisi"nin "Kur'an" maddesini içermektedir. "Kur'an" sözcüğü, tanımı Ve kapsamı, herhangi bir kökten türeyip türemediği hakkında ileri sürülen görüşler; "Kur'an" sözcüğü hangi dildendir; Hadis ve ayetlerde "Kur'an"; "Kur'an"ın inişi, nasıl, ne zaman ve hangi topluma yönelik indiği; islam hukuk ve "Kelam"ındaki tanımı, öteki adları...

Dua

Dua
 
Duanın Anlamı ve Tanımı; Kimi durum ve sesler karşısında okunması öğütlenen dualar; Konulara göre dualar: Yağmur Duası, Yemek Duası, Namaz Duası, Hava Duası, Güneş ve Ay tutulmalarındaki Dua; Peygamberin en çok yaptığı dua; Dua nasıl olmalı; ses ve tutum, korku ve umut; Tanrı'ya ait "en güzel adlar" ile dua…

Seriat-Boyle

Şeriat Böyle 

Bu kitap, Turan Dursun'un, Prof. ilhan Arsel aracılığıyla tanıştığı Erkan Boynuince ile mektuplaşmalarını ve "Şeriat Böyle" adlı bir film senaryosunun özetini içeriyor.

Müslümanlık Ve Nurculuk
 
Müslümanlık Ve Nurculuk

Bu kitabın ilk basımı 1971 yılında Ankara'da yapılmış. Özelliği, öteki kitaplarından farklı olarak, Turan Dursun'un "Müslümanlığı" döneminde yazılmış olması.Turan Dursun, bu kitabında, Nurculuk Tarikatının kurucusu "Bediüzzaman Said-i Nursi"nin Risale-i Nur'larını, Kur'an'daki ayetlerle karşılaştırıyor, onun Kur'an'a zıt düşen taraflarını ortaya koyuyor...

Nurculuk Hristiyanlığa atılan ilk adımın adı ve de dinler arası diyalogda Müslümanları Hristiyanlaştıramanın adıdır. Unutmayın ki din haramilerin sizden istediği imanınızdır.
Said-i Nursi, Kur'an-ı Kerim ayetlerini, Peygamberimizin hadislerini, Ulu kişileri kendine alet etmekten çekinmeyen, Fazlullah Naimi gibi Peygamberliğini ilan etmiş kişilerin izinden giden, hiç kimsenin tenezzül etmeyeceği kadar riyakâr ve gösterişe sapan iki yüzlü bir kişidir. Yazık ki, onun bu durumunu, Nurcuların çoğu bilememektedir.

Risale-i Nur, Said-i Nursi tarafından bir takım menfaatperest kişilere yazdırılan, Kur'an'ın Tefsiri olarak gösterildiği halde; birkaç suresinin bile tefsiri olmayan, üstelik saçmalıklar, mantıksızlıklarla dolu olan bir tekrarlar, hurafeler bütünüdür. Risale-i Nur'da. Öyle cümleler yer alır ki; nerede başladığı ve-nerede bittiği bilinmez. Daha doğrusu Risale-i Nur hep bu gibi cümlelerden ibarettir. Ağdalı, bozuk ve anlaşılmaz bir üslupta yazılmıştır. Cümlelerin kapsadığı fikirler, Kur'an ı Kerim ayetlerine, Peygamberimizin hadislerine, din büyüklerinin görüşlerine ve bütün bunların yanında akıl ölçülerine tamamıyla aykırıdır. Çoğunlukla eskiden söylenegelmiş, fakat çürütülmüş ve ilmi bir değer taşımadığı ispatlanmış şeyler yazılıdır.

Nurcuların ileri gelenleri, yani yönetici durumunda olanları, işin içindeki sahtekârlığı bildikleri halde, sırf menfaat sağlamak için Risale-i Nur'daki deli saçmalarını, Müslüman halka birer dini öğüt, hatta kutsal birer metin olarak göstermektedirler. Bunlar, Said-i Nursi'yi Peygamber derecesinde, Risale-i Nur'u da Kur'an-ı Kerim mertebesinde göstermek için, üstatlarından aldıkları talimatı aynen yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Bu konuda akıl almaz sahtekârlıklara bile girişmekten çekinmemektedirler. Ve ancak bu şekilde taraftar toplaya bilmektedirler.

Onun için Nurculuk denen akım; dinimizin hiç bir şekilde kabul etmeyeceği, üstelik yurtseverliğe, ilme ve akla da aykırı olan bir akımdır. Kısacası; dinini, milletini seven; akıl ve ilim ölçülerine inancı olan şuurlu bir Müslüman Nurcu olamaz. Bilmeden Nurcu olmuş temiz yürekli ve imanlı kimseler de Nurculuktaki sahtekârlığı öğrenir öğrenmez bu akımda kalamaz.

Ünlülere Mektuplar
 
Ünlülere Mektuplar

O'nu tanıyanlar ideolojik mücadelede nasıl coşkulu olduğunu bilirler. işte bu mektuplar insanlığa seslenişlerin birer parçasıdır. Turan Dursun hiçbir insandan umudunu kesmemiştir. Her insana dürüsttür, açıktır, yalındır. insan ilişkilerinden ikiyüzlülüğü kovmuştur.

Turan Dursuna Mektuplar
 
İlhan Arsel-Turan Dursun’a Mektuplar

Bu mektuplarda, aydınlanma mücadelesinin iki bayrağı arasındaki sarsılmaz dostluğu, şeriatın karanlığına karşı mücadele azmini okuyacaksınız...

Tuan Dursun Hayatını Anlatıyor
 
Hayatını Anlatıyor

Gözünü çocuk yaşta medresede açmış, İslamı derinlemesine öğrenmiş bir müftüyü, büyük bir Aydınlanma savaşçısı olmaya yönelten etkenler. Hangi toplumsal ortam, hangi deneyimler, nerede Ve nasıl bulunan bir enerji kaynağı Turan Dursun'u bir ışık haline getirdi? Şule Perinçek, öldürülmesinden iki buçuk ay önce Turan Dursun'la yaptığı görüşmelerde bu soruların yanıtını araştırdı...

Babam Turan Dursun

Abit Dursun-Babam Turan Dursun

"Turan Dursun kimdi? Bilim adamı, Aydınlanmacı kimliğinin dışında nasıl biriydi? Nasıl bir eş… Nasıl bir arkadaş… Nasıl bir baba… Onun doğa sevgisini, onun insan sevgisini yaşadığı topluma anlatmak ve gelecek kuşaklara aktarmak bir borçtu, bir görevdi. Bu görevi, onunla otuz yılı birlikte geçirmiş olan benim yerine getirmem gerekiyordu...

Evren Bir Şaka mı

Evren Bir Şaka mı?
 
Din çevrelerinin yakından tanıdığı bir isim olan Turan Dursun, bu çalışmasıyla yeni bir dünyanın kapısını mı aralamaktadır? Yüzü aşkın dipnot ve kaynakçayla, sorarak, yanıtlayarak ve kuşkulanıp yeni soru-yanıtlara yönelerek uzay ve uzaylılara kutsal kitaplardan ve bu konuda yayımlanan diğer kaynaklardan karşılaştırarak fantastik gerçekçi denebilecek bir çalışmayı gerçekleştiriyor yazar.
Cin-Şeytan ve melekler uzaylı mı? Davut peygamber zamanında yaşadığı söylenen devler gerçek mi? Din kitaplarında söz konusu edilen zaman kavramı, günümüzün zaman kavramına oranlanırsa neler olur? Diye uzatabileceğimiz onlarca soruya yanıt arayan Turan Dursun, idealizmden materyalizme doğru gidişinin de ipuçlarını veriyor okurlarına.

Makaleleri

• Muhammed'in Cinsel Hayatı 1
• Muhammed'in Cinsel Hayatı 2
• Ay İkiye Bölünüp Yere Düşmüş
• Kuran'ın Tanrısı Nerede?
• Rüşvetle Müslüman Olanlar
• Şeytan Ayetleri İslamın Gerçeği
• Görüş Değiştiren Tanrı
• Kuran'ın Tanrısının Bedduaları
• Muhammed'in Doktorluğu
• Kuran'ın Orijinalleri Yakıldığı İçin Yok
• Çamurdan Yaratılış
• İslam Ve Şiddet
• İslama Göre Türkler İsteseler De Müslüman Olamazlar
• Muhammed'in Öğretmenleri
• Muhammed'in Şeytanı Direğe Bağlamaktan Vazgeçmesi
• İslamın İnanç Kaynaklarından Biri: Zerdüştlük

Röportajlar

• Turan Dursun'un Hayatı (Şule Perinçek)
• Zaman Gazetesi'nin Yaptığı Yayımlanmayan Röportaj

Makaleleri / Röportajları / Fotoğrafları ve Kitap Kapakları ile
Kitaplarından pdf formatında 3 tanesini (Babam Turan Dursun, Kulleteyn, Müslümanlık ve Nurculuk )içeren dosyayı indirin


web sitesi

23 yorum:

  1. Bu ülkede doğru işler yapan kişilerden bir tanesiydi.

    Onu hepimiz Kulleteyn ile tanıdık.Masal gibi geliyor belki insana, hatta "hadi canım sende!" bile denilebilir bir çok şey için. Ama ilk öğretmenliğim için gittiğim Van da bahçedeki su dolu garip bir nesneyi görüp onun Kulleteyn olduğunu söylediklerinde hissettiklerimi anlatmanın imkanı yok.

    Öyle asırlar şeklinde uzun bir zaman dilimi değil, tam 27 yıl önce bir süre sonra son derece kapalı bir yaşam süren mahallemizde kadınlar tarafından eve dönüşü dört gözle beklenen kişi olmuştum.

    Haklıydı kadınlar...

    Hastalık veya çok önemli bir olay dışında şehir içinde yaşamalarına rağmen yaşamları evlerinin dört duvarında geçerdi. Bir şeye ihtiyaçları olduğunda evin reisi kocaları istenilen şeyden bir kaç tane eve getirir , kadın bunları evde dener, beğenilen kalır, gerisi geri gönderilirdi.

    Garip bir alışverişti...

    Ve ben 21 yaşında genç bir öğretmen olarak onların dışarıdaki gözleri, kulakları, bir yerde şaklabanları olmuştum.

    Kimsenin tanrısına karışmak gibi bir niyet taşımamışımdır hiç bir zaman. Ama dünyanın her yerinde din olgusu belki insanları bir arada tutmanın en kolay yollarından biridir ama aynı zamanda kör, sağır olmalarının en belirgin özelliklerini içinde barındırır.

    Ve bir adam çıkıyor her şeyiyle anlamsızlığa dur demek adına inandıklarını yapmaya çalışıyor.Hemde bunu yaparken kimseyi incitmek gibi bir amaç taşımadan son derece bilimsel yollarla yapmaya çalışıyor...

    Unutulmayacaktır...

    Çok kapsamlı bir çalışma olmuş, eline sağlık.

    YanıtlaSil
  2. kişilerin sorgulama yeteneği oldukça istendiği kadar dinsel eğitim alsın-o tip ortamlarda büyüsün farketmiyor kesinlikle. Turan Dursun da daha o yaşlarda çocuğluğun verdiği o safiyetle kafasında yaşadıklarını sorguluyor-onun yaptığını koca koca insanlar bir ömürboyu yapamıyorlar. sonrada arkasından ahkam kesip küfür ediyorlar-Kulleteyn'i bu yüzden okumak gerek..Kadınların evde giysi seçmesi ne kadar acı-hapislikten ne farkı var ki..Bazılarımızın özendiği hayat şeklinin bu olması ne korkunç birşey..

    YanıtlaSil
  3. turan dursun kendisiyle kavga eden birisiydi.

    YanıtlaSil
  4. Yorum yaparken isminizi girin korkmayın ya bu kadar..İnsanın kendisiyle kavga etme özelliği büyük insanlarda görülen bir hassadır.Keşke hepimiz bunu yapabilsek yaşamımızda..

    YanıtlaSil
  5. kavga ederken yanındaydınız sanırım

    YanıtlaSil
  6. Muhteşem bir inceleme olmuş. Turan Dursun ile yeni yeni tanışmaya başladım. Onun ismini yaşatmak için ellerinden ne gelirse yapan insanlar sağolsunlar.

    Onu öldürdünüz, ama nice Turan Dursunlar yarattınız. Onun fikirlerini öldüremeyeceksiniz...

    O uğruna canını verdiği, kendine görev edindiği, yaşamını adadığı insanları aydınlatma yolunda görevini başarıyla yerine getirdi. Şimdi sıra bizde, onu daha iyi anlamaya çalışarak başlamalıyız.

    YanıtlaSil
  7. Eklemeyi unuttum. Yazıda emeği olan herkese sonsuz teşekkürler.

    YanıtlaSil
  8. bu şeytanın uydurmalı çarpıtmalı hurafeli kitapları çoktan çürütlmüştür fikirlerle ama yinede yayınlanıyorsa kaldırılmalıdır.

    YanıtlaSil
  9. Bir kişiye şeytan diyerek lafa başlamışsanız hangi çağdan kaldığınızı da göstermiş olursunuz-çoktan çürütülmüştür dediğiniz şeylerin kaynaklarını yazında biz de yararlanalım, son cümlenizden de şu anlaşılıyor ; hala fikirlerden korkuyorsunuz-baksanıza basit bir yorum yaparken bile adınızı yazmaktan çekiniyorsunuz "adsız" bey..

    YanıtlaSil
  10. onun öldürüldüğü onun haklı oldugunu gosteriyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hiç kimse hiç bir bağa yada hele hele inanca bağlı kalarak yaşamak zorunda bırakılamaz, hiç bir gücün bir kimsenin düşüncelerini açıklamasına doğru bildiklerini özgürce beyan etmesini engelemeye hakkı ve hukuku yoktur hiç kimse inancından dolayı kimsenin canına kasdetme özgürlüğünü kendisinde bulamaz üstelik bize öğretilen allahın verdiği canı allah alır sözü dini tema olmasına rağmen kendisinde bir diğerini inancından dolayı öldürmeyi görev saymak ya ikiyüzlülüğünün yada inancının sapılığının göstergesidir

      Sil
  11. evet okadar iyi bir yazardıki yazdığı yazılarından internet sitelerine kadar hepsinde müslümanları müslümanlığı küçük düşürücü yazılar yazmayı yetmezmiş gibi iki arada kalmış insanlarımızın beynini yıkamayı görev bilmiştir hiç kimse ALLAH(c.c) ve onun insanlığa gönderdiği peygamberimizle dalga geçemez bugün halen onun sığ fikirlerine adapte olmuş deli gibi savunan insanlarımız var insanlar onun kitaplarını dininden şüphe eder korkusuyla değil bir insan bukasdarda ileri gidemez dehşetiyle okumuyor, kaldıki; bizim dinimiz iki karakalemle hakaretle karalanmayacak kadar muhteşem bir dindir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. peki yazarın hakaret olarak yazdıgı bırtek yorumu gosterebılırmısın acaba bu kısı sadece yazar degıldı muftuydu de aynı zamanda ve kıtaplarını ıncelemıs olsaydın her yazdıgını hadislerle ayetlerle belgeledıgını gorurdun onun sıg fıkrı dedıgın dehset dolu dedıgın hersey 1500 yıl once arabistanda belki dahada dehset verici olarak yasanmıs.. karakalemle karalanmycak kadar muhtesem dınımızın acaba neden orjınal nushaları gene o muhtesem muslumanlar tarafından yakıldıgını hıc dusundunmu acaba..

      Sil
    2. SUDAAY BENİ FACEDEN BUL KONUŞALIM KARDEŞİM BAKALIM HANGİMİZ DOĞRUYUZ

      Sil
  12. Sizin de okumadığınız belli..okusaydınız Dursun'un hiç bir yazısında kendi yorumları olmadığını görecektiniz..Hakaret ise kesinlikle yoktur. Takım tutar gibi üfürmekten başka bir şey yapmıyorsunuz.Kıytırık bir yorumda bile isminizi yazmıyorsunuz. Bundan sonra bu başlıkta isimsiz yorumları yayınlamayacağım..

    YanıtlaSil
  13. SİZCE DE SİZE BU OLAYLARI DÜŞÜNMENİZİ YORUM YAPABİLMENİZİ SAĞLAYAN ONUN YOK OLDUĞUNU İSLAM DİNİNİN YANLIŞ OLDUĞUNU DAHİ DÜŞÜNMENİZİ SAĞLAYAN ALLAH YOK MUDUR YOK DİYORSUNUZ DÜZGÜN HİÇBİR NEDENİNİZ OLMADAN BEN VAR DİYORUM NEDEN ARIYAN KARDEŞLERİM SORU SORABİLİRLER EĞER BEN HAKSIZ ÇIKARSAM BENDE YOK DERİM

    YanıtlaSil
  14. Yahu Turan Dursun'u yargılamak isteyen bir adamın din konusunda en azından onun kadar bir şeyler bilmesi gerekir. Açıkçası ben din konusunu uzun yıllardır inceledim, Arapça dahil. Elime aldığımda Turan Dursun'un çok feci çarpıtmalar yapmış olduğunu gördüm. Ama bunu birşey bilmeyene anlatmak zor. "Adam davası yolunda öldürüldü" diye bir hava oluşmuş, oradan bakılıyor olaya. Bir kısım geri müslümanlar için bir ateistin müslüman olması nasıl 'önemli' ise bir kısım geri ateistler için de bir müftünün ateist olması o çeşitten 'önemli'. Psikolojik mekanizmalar bunlar.

    YanıtlaSil
  15. TURAN DURSUN'UN KİTAPLARINI ZEVKLE OKUYORUM.
    BİZ BEYİNSİZLERİN NASIL DÜŞÜNEMEYEN ZAVALLILAR OLDUĞUNU ÇOK GÜZEL ANLATIYOR.

    YanıtlaSil
  16. Kuran'ı okuduysan ve ne kadar saçma, mantıksız, şiddet ve nefret dolu, yalanlarla örülü, adaletsiz bir kitap olduğunu göremediysen ve bu ayetlerinin birbiriyle çeliştiği kitaba birde kutsal diyorsan; ben seninle tartışmam.

    Sen diyorsun ki: Allah'ın bana olmadığını kanıtla.
    Ulan bebe, neden konuyu değiştiriyorsun? Biz size Kuran'ın kutsal olmadığını ve yalan olduğunu kanıtladık.

    Eğer bir insan Kuran'ı eleştirdiği için öldürülmüşse ve sen katillerin haklı olduğunu düşünüyorsan bu senin beynini aldırmış olduğun anlamına gelir.

    Allah beni cezalandıracaktır ve Kuran'a göre sadece katiller idam edilir. Sen Allah mısın?

    Sizinle tartışırdım ama ben bu tartışmayı zaten kazandım. İslam sadece Kuran'dır ve bütün hadisler uydurmadır, yalandır çünkü hadislerin doğru olup olmadığı tartışılır. Hem peygamber Kuran'ı neden yazmış? Siz neden hâlâ hadis kitaplarını karıştırıyorsunuz? Kuran'ı defalarca eleştirdik ve onun nasıl da korku salmak için ve peygamberin zengin olması için ve savaşmak için ve kadınları eve kapatmak için yazıldığını çok iyi biliyoruz. Ve yani sen bence artık sus. Yoksa ezileceksin.

    YanıtlaSil
  17. Yıllar önce Atatürk en güzel nitelendirmeyi yapmıştır: "Din, vicdanlarda kalması gereken bir duygudur.." o yüzden de herkes kendi bildiği yoldan gitmelidir. Turan Dursun kimseye dinsiz olun demiyor..Sadece meraklıysanız ve biraz da sorgulama bilinciniz varsa yol almanızı sağlıyor.Kaldı ki buraya eklediğim Kulleteyni -küçük bir çocuğun ergenliğe geçiş dönemine kadar ki yaşadıklarıdır- ve okurken içim burulmuştu..O yüzden bu başlığı din-dinsizlik arenasına çevirmemek için yoruma kapatıyorum..

    YanıtlaSil
  18. Halil E. Tayşir
    İnançlara saygılı olmayı öğrenmeliyiz. Dini sömürü aracı olarak kullananların sa işine gelmiyor bu.....

    YanıtlaSil

  19. “Az felsefe insanı Tanrıtanımazlığa, derinlemesine felsefe de Tanrı’ya götürür.” (Francis Bacon, İngiliz filozof)

    “Doğa bilimleri bardağından içilen ilk yudum insanı ateist yapar. Ama bardağın dibinde yaratıcı sizi beklemektedir!” ( Werner Heisenberg, Nobel ödüllü fizikçi)

    YanıtlaSil

Related Posts with thumbnails