Yavrular artık yumurtalarını kırmıştı ve başlarını yuvadan uzatarak
çığlıklar atıyorlardı. Tenquita onlara yiyecek bulmak için uçtu.
CoIchagua'da kıştı ve kar bir ayağını dondurdu. Kuş itiraz etti;
-Neden beni topal bıraktın.
Kar :
-Çünkü güneş beni eritiyor.
Tenquita güneşe yakındı,
Güneş :
-Çünkü bulut önümü kapıyor.
Bulut:
-Çünkü rüzgar beni sürüklüyor.
Rüzgâr :
-Çünkü duvar önümü kesiyor.
Duvar :
-Çünkü fare beni kemiriyor.
Fare ;
-Çünkü kedi beni yiyor.
Kedi :
-Çünkü köpek beni kovalıyor.
Köpek :
-Çünkü sopa beni dövüyor.
Sopa :
-Çünkü ateş beni yakıyor.
Ateş :
-Çünkü su beni söndürüyor.
Su :
-Çünkü inek beni içiyor.
İnek :
-Çünkü bıçak beni kesiyor.
Bıçak :
-Çünkü insan beni biliyor.
Ve insan:
-Çünkü Tanrı beni yarattı.
Tenquita, düşe kalka ilerlerken, Tanrı'yı bulmak için söyledi şarkısını, Tanrı da onu dinledi, o zaman Tenquita Tanrı'ya, bacağını donduran karı eriten güneşin önünü kapatan bulutu sürükleyen rüzgarın önünü kesen duvarı kemiren fareyi yiyen kediyi kovalayan köpeği döven sopayı yakan ateşi söndüren suyu içen ineği kesen bıçağı bileyen insanı neden yarattığını sordu:
'Amaan Tenquita' dedi Tanrı,
'beni yaratsın diye insanı yaratmak zorundayım ben...'
...
Belleğe Açılan Pencere
Başka bir denizin öte kıyısında, bir başka çömlekçi geçkin yaşlarında işten el çekiyor.
Gözleri buğulanıyor, elleri titriyor artık, veda vakti geliyor. O zaman başlangıç töreni gerçekleşiyor: Yaşlı çömlekçi genç çömlekçiye çıkardığı en iyi işi sunuyor. Kuzeydoğu Amerika yerlileri arasında, gelenek böyle emrediyor; giden sanatçı ustalık eserini başlayan sanatçıya teslim ediyor.
Ve genç çömlekçi bu mükemmel küpü izlemek ya da örnek almak için saklamıyor, onu yere vuruyor, bin parçaya ayırıyor; sonra parçaları toplayıp kendi kiline katıyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder