22 Ocak 1943’te Mannheim’da dünyaya geldi. Almanca, felsefe ve sosyoloji okudu. 1965’e dek gazetecilik yaptı. 1970’ten sonra radyo oyunları, tiyatrolar ve başarılı romanlar yazdı. 1980 ve 1986 yılları arasında, edebiyat dergisi Lesezeichen’in editörlüğünü üstlendi. 2001’de çağdaş Alman edebiyatının en önemli eserleri arasında gösterilen Ein Regenschirm Für Diesen Tag (O Gün İçin Bir Şemsiye) adlı romanıyla büyük bir başarı kazandı ve 2004'te Almanya’nın en prestijli edebiyat ödülü Georg Büchner Preis’e layık görüldü. 2018 yılında öldü.
Türkçeye çevrilen kitapları:
2014-O Gün İçin Bir Şemsiye 20012018-Aşk Aptallığı 2005
2014-Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk 2009
2014-Elden Düşme Dünya 2011
Wilhelm Genazino-O Gün İçin Bir Şemsiye
Çev. Çağlar Tanyeri / 144 Sayfa
O Gün İçin Bir Şemsiye’nin kırk altı yaşındaki anlatıcısı, bir “ayakkabı denetçisi”dir. Satışa sunulacak yeni modelleri test etmek için Frankfurt sokaklarında henüz sadece kendisinin giyebildiği ayakkabılarla gezinir. Hayatta kendi yolunu bulamamıştır, ama yolda eski aşklarını, arkadaşlarını ve anılarını bulur. Bir “varış noktası” yoktur görünürde, ama her adımda insan ruhunun görünmez yerlerine biraz daha yaklaşır. Sadece sokaklarda değil, bilincin coğrafyasında da yürür ve sıradan görünen bir insanın ne denli sıradışı olabileceğini düşündürür. Varoluşsal sorgulamalar için alışılmadık ölçüde canlı üslubu ve keskin gözlem gücüyle eşyaya ve insanlara her baktığında hayatın bize unutturmaya çalıştığı bir gerçeği hatırlatır: Yine hayatın kendisini.
Hayatlarının yağmurlu ve uzun bir günden, bedenlerinin de o gün için gereken bir şemsiyeden başka bir şey olmadığını hissetme noktasına gelmiş insanların, Wilhelm Genazino’yla derin ve keyifli bir yürüyüşe çıkacakları O Gün İçin Bir Şemsiye’yi Çağlar Tanyeri Almanca aslından çevirdi.
...
Köprüye gelmeden az önce, on üç yıl evvel bir süre peşinde koşup talip olduğum ve fakat beni geri çeviren Anuschka'ya rastlıyorum, beni reddederken şöyle bir cümle sarf etmişti. Senin için fazla kemikliyim. Küçük bir hareketle (boynunu yana eğiyor ve bana sol yanağının reddedici pürüzsüzlüğünü gösteriyor) durdurulmak ve konuşulmak istemediğini bildiriyor. Ricayı anlıyor ve bu doğrultuda hareket ediyorum. Bir baş selamıyla Anuschka'nın yanından geçiyor ve içimden o zamanlar bana sarf ettiği cümleyi tekrarlıyorum. Senin için fazla kemikliyim. Anuschka'dan bana kalan yegâne cümlenin son cümle olması ne kadar tuhaf. Anuschka o zamanlar yaptığı bu atfı unutmuş, daha doğrusu hiçbir zaman muhafaza etmemiş olmasına ve ayrıca ben de hayatın tuhaflığını ancak ceketimi bir çalılığa veya çakıllığa fırlatmak suretiyle ifade edebileceğimi nicedir bilmeme rağmen yine de bu tuhaflık hakkında onunla konuşmak isterdim.
Kürek yürüyüşlü adam pantolon cebinden bir şeker çıkarıyor, ambalaj kâğıdını yere atıveriyor ve şekeri ağzına götürüyor. Kâğıt, sokakta" yelken açıyor ve ben tam yanından geçerken betonda hoş, yumuşak bir ses çıkarıyor. Olduğum yerde kalmak ve minik şeker kâğıdının hışırtısına biraz daha kulak vermek istiyorum. Anuschka'nın son cümlesinin tuhaflığı minik şeker kâğıdının hışırtısında eriyip yiterken hayatın tüm tuhaflığını hışırtı olarak adlandırmak istiyorum. En iyisi rüzgârın bir o yana bir bu yana sürüklediği minik kâğıdın önünde eğilmek. Fakat aynı zamanda bir süre daha kürek yürüyüşlü adamı takip etmek istiyorum, tabii bu arada tuhaflık için bulduğum yeni sözcüğü ona borçlu olduğum için müteşekkirim.
Messerschmidt'in teklifini kabul ettiğimi hayal ediyorum deneme yollu. Bir anda büyük bir yerel işgüzarlar grubunun içinde bulurum herhâlde kendimi, hem de her gün. Ansızın küçük bir melankoli yanaşıyor yanıma uçuşarak, köprüye doğru taşıyorum onu şu anda. Aynı küçüklükteki bir acı saçmalayarak şöyle diyor: Çıkarını düşünmek ve teklifi kabul etmek zorundasın. Acının işini bitiriyorum, ne var ki melankoliye karşı bir şey yapmak zorundayım. Karşımda kırıtıyor ve benimle cilveleşiyor. Aşağılamam daha etkili olsun diye ona Gertrud adını takıyorum.
Gertrud Karasafra, kaybol. Derhâl kendini tanıtıyor: Bendeniz Gertrud Karasafra, sizi biraz aşağıya çekebilir miyim müsaadenizle? Kaybol, diye tekrarlıyorum. Kaybolmuyor, tam tersine, beni kolumdan tutuyor, onun kara sıcaklığını hissediyorum. Beni ele geçirdiğini düşünüyor herhâlde. Köprünün parmaklığına doğru itiyor beni, aşağıdaki karanlık suya bakıyorum, Kanıtlanmış değersizlik dolayısıyla hayattan ayrılmak nasıl olur acaba, diye soruyor. Bu soruları tanıyorum, onlara verecek bir cevabım yok. Zor eğitilebilir bir çocukla konuşur gibi ikna etmeye çalışıyor beni Gertrud. Lakin benden istediği şeyleri yine yapmadığım için biraz da kızgın. Köprüde otuz saniye kadar Gertrud Karasafra ile mücadele ediyorum, sonra fark ediyorum ki, güç kaybına uğrayan o, ben değilim. Gertrud'la boğuştuğum esnada kürek yürüyüşlü adamı gözden kaybettim ne yazık ki.
Wilhelm Genazino-Aşk Aptallığı
Çev. Özden Özberber / 178 sayfa
Kıyamet hakkında seminerler vererek hayatını zar zor kazanan elli iki yaşında bir adam ve onun birbirlerinden habersiz iki sevgilisi: Sandra ve Judith. Mükemmel bir Genazino romanı için gereken her şey işte bu kadar...
Yıllar önce başarısız bir evlilik yapan kahramanımız bu iki kadından hangisi ile yaşamak istediğini daha sık düşünmeye başlar ve işler iyice sarpa sarmadan bir karar vermek zorundadır. Sandra ve Judith ikilemini neredeyse bir yazı tura atışıyla çözecek kadar çıkmaza giren isimsiz kahramanımız aynı zamanda yaşam, toplum, aşk, geçmiş gibi konular hakkında ilginç gözlemler yapar, tuhaf işlere kalkışır. Böylece Aşk Aptallığı, kafası karışık bir adamın portresinden ziyade, daha derin bir meseleyi sezdiği halde bunu bir türlü çözemeyen zeki ve hüzünlü bir adamın hikâyesine dönüşür. Özden Özberber'in Almanca aslından çevirdiği Aşk Aptallığı ile Genazino, yine bildiğiniz gibi..
Wilhelm Genazino-Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk
Çev. Süreyya Turhan / 160 Sayfa
Aramızda bir sessizlik oluyor. Yatış pozisyonumuzu değiştiriyoruz, yorgan hışırdıyor. Başlattığımız tartışma içimde, öncekinden de şiddetli bir biçimde devam ediyor. Traudel'le bu tür konuşmalar yapmaya alışık değilim. Ayrıca, gerçekten korkuyorum. Bana göre, bu konuşma bile, çok korktuğum yıkımın gizlice başladığının bir işareti... Şimdi biraz kafa dağıtmayı çok isterdim, ama cinsel birleşmeden sonra televizyonu açmayı ikimiz de kaba buluruz. Fakat burada böyle karanlıkta yatıp duramam da. Yalnızlık normal de, birdenbire ortaya çıkması öyle iğrenç ki.
Sürekli hayat üzerine kafa yoran ve bir imge avcısı gibi etrafındaki küçük ayrıntıları gözlemleyerek mutluluk kırıntıları yakalamaya, bunlara tutunmaya çalışan bir adam iç dünyasıyla, hayatla, işiyle iyi kötü idare ederken, bir gün her şey sevgilisinin çocuk sahibi olmak istemesiyle altüst oluyor. Dengeler bozulmuş, sorgulama ve hesaplaşma başlamıştır artık… "Kafka'nın anlatı geleneğini sürdüren Genazino, titiz ayrıntılarla ördüğü romanlarını giderek mükemmelleştiriyor... Bu kitap küçük bir şaheser."(Jan Bürger)
"Gündelik hayatın ince ince gözlemlenmesi, mizah duygusu, sıradanlığı evrensel bir insanlık durumu olarak yorumlama eğilimi... Genazino'nun tipik özellikleri." (Ulrich Greiner)
Wilhelm Genazino-Elden Düşme Dünya
Çev. Tevfik Turan / 144 Sayfa
Elden Düşme Dünya; “güncel” insanlık hallerinin bir Genazino kahramanının zihninde işlenmesiyle ortaya çıkan tuhaflıkların romanı.
“Bu manzara alabildiğine hoşuma gittiği halde göğsümde bir sızı hissediyordum. Çünkü güzelliğin acayip tarafı, insanın onu sadece seyredebilmesidir. Bir tarafını alıp evine götüremez veya küçük bir parçasını özel bir yerde saklayamaz. İnsan güzelliğe ancak hep bakar durur, fazlasını elde edemez. Uzun uzun baktıktan sonra yoluna devam etmek zorundadır.”
Elden Düşme Dünya’nın serbest mimar olarak çalışan isimsiz anlatıcısı, bir meslektaşının ölümü üzerine onun şirketinden gelen iş teklifini kabul eder. Böylece o güne dek kendisini uzak tutmaya çalıştığı modern dünyanın iş ve ilişkiler ağına, biraz da kendi rızasıyla düşmüş olur. Bir zaman sonra da kendisinin, yaşadığı aşkın, katlanmak zorunda olduğu işin, kısacası her şeyin âdeta “elden düşme” olduğu gerçeğini kavrar. İnsan olmanın kaderine kendince başkaldırdığı her seferde kararsızlık, çelişki ve pişmanlık yumağına hapsolurken, hayatı bir parça daha farsa dönüşür.
İç monologları, dünyayı ve yaşamı yorumlayışı, anlaşılmaz kararları ve eylemleriyle yine ele avuca sığmaz bir kahramanın romanı olan Elden Düşme Dünya, Tevfik Turan’ın Almanca aslından çevirisiyle. . .
En iyi idare ettiğim zamanlar, hayatın beni biraz kenara ittiğini hissettiğim zamanlardı. Beni kenara iten kimse yoktu, ama bütün etrafıma baktığımda şiddetle itici olduğunu hissettiğim çok insan vardı. Bu çelişkiyi anlamıyordum, ama keşfetmiş olmak bana iyi geliyordu. Fincanımı çevirdim, çünkü içindeki eşek arısı öbür yüze geçmişti. Fincanın şimdi bana dönmüş olan arka tarafının üst kenarında bulaşıkta temizlenmemiş ruj kalıntıları gördüm. Bir süre bu kirliliği sakince kabullenmeye çalıştım. Ama sonra dünyanın elden düşme haline ilişkin küçük bir tiksintinin içimde yine yükseldiğini hissettim. Garsonu çağırdım, kısaca şikâyetimi belirttim, hesabı ödeyip çıktım.
Tiksintinin kaybolması için küçük dükkânların vitrinlerini seyrediyordum. Bir ekmekçi dükkânının kapısında şöyle bir levha asılıydı:
DÜNDEN KALAN NEFİS EKMEKLER – %50 İNDİRİMLİ.
Şansıma, metnin anlamını hemen kavradım. Dünkü hayat yarı yarıya ucuz olmalıydı. Yarıya indirilmiş çağrı beni çekiyordu. Fakat ucuzlatılmış ekmekleri sormaya utanıyordum. Dükkâna girip diyemezdim ya: Şunu, şunu istiyorum; ama hepsi dünkünden olsun lütfen. Aklıma şu geldi: Kabak çekirdekli iki küçük ekmek istedim, satıcı tam bunları kese kâğıdına koyarken de sordum: Dünden kalma mı? Ben mi? diye sordu satıcı kadın ve güldü. Oo! diye bir ses çıktı ağzımdan. Ben gerçekten dünden kalmayım ama yine de bugünün insanıyım, dedi kadın. Cevap çok hoşuma gitti, aklıma yazmak istedim. İki şey, affedersiniz, dünden kalma olarak sadece kabak çekirdekli küçük ekmek istiyordum, dedim.
Böylece memnun bir halde eve yollandım. Bir an için, eskiden, serbest çalıştığım zaman günün yarısı boyunca yaşadığım bir duygu geri geldi. O zamanlar bir günün, ancak ve ancak niyetsiz, plansız bir şekilde saatlerce turlayıp durmuşsam bana ait olduğu duygusunu yaşadığım anlar olurdu. Bu arada her zaman, insanların bugün de dün ve önceki gün yaptıkları şeyleri yapıp yapmadıklarını görmek isterdim sadece. Büyük şüpheler içinde dolaşan insanların çoğu gibi her şeyi çok çok az biliyordum. Ama şimdi, indirimli iki kabak çekirdekli küçük ekmekle eve dönmekteydim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder