21 Şubat 2009

Pertev Naili Boratav

74432_2

Pertev Naili Boratav (1907-1998)

Türkiye’nin önde gelen folklor ve halk edebiyatı araştırmacısı 1907’de Bulgaristan’da doğan Boratav lise öğrenimini Hilmi Ziya Ülken’den psikoloji ve sosyoloji, Hasan Âli Yücel’den de edebiyat dersleri aldığı İstanbul Lisesi’nde tamamladı. İlk folklor ve hlak edebiyatı araştırmalarını gene bu dönemde Hilmi Ziya Ülken’in önerisi ve yol göstericiliğinde, Mudurnu ve yöresinden yaptığı derlemelerle başladı. 1927’de girdiği Darülfünün Edebiyat Şubesi’nden, Köroğlu Destanı başlıklı teziyle 1930’da mezun oldu. Bu dönem içerisinde Pierre Lois’in Bilitis’in Şarkıları adlı kitabından yaptığı çeviriler Balıkesir’de Irmak dergisinde yayımlandı (1928). 1931-1932 yılları arasında, Türkiyat Enstitüsü’nde, hocası M. Fuad Köprülü’nün asistanlığını yaptı. Ancak I. Türk Tarih Kongresi’nde çıkan tartışmalar sonucunda görevine son verildi.

DTCF Olayları

Tasfiye hareketi DTCF dekanı Prof. Dr. Enver Ziya Karal'ın Milli Eğitim Bakanlığı'na 13 Aralık 1945'te yazdığı raporla başlar.Bu raporda Doçent Behice Boran, Doçent Pertev Naili Boratav ve Doçent Mediha Berkes'in "İstanbul'da yayınlanan ve siyasi görüşü ilmi düşünceyle uzlaşma kabul etmeyen" bir dergiye yazı vaadi verdiğini, bu durumun okuldaki eğitim-öğretim için sakınca barındırdığı beliritiliyordu.Bahsedilen dergi Zekeriya Sertel'in "Görüşler" isimli dergisiydi.

Bu rapordan önce de Yüksek Öğrenim Genel Müdürü N. Halil Onan, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'e yazdığı mektupta Boratav, Boran ve Niyazi-Mediha Berkes çiftinin görüşleri nedeniyle üniversitede kalmasının sakıncalı olduğunu belirtmişti.

Bu yazılardan sonra 15 Aralık 1945'te bahsedilen öğretim üyeleri aktif eğitimden çıkarıldı ve bakanlık emrine alındı.Bunun üzerine öğretim üyeleri Danıştay'a başvurdu; Danıştay'da 26 Mart 1946 günü oy birliği ile tasfiye kararını iptal etti.

Komünistlik ile suçlanan öğretim üyelerinin üniversiteye geri döndüğünü duyan milliyetçi görüşlü öğrenciler Milli Eğitim Bakanlığı'na başvurarak Behice Boran ve Pertev Boratav'ın üniversiteden çıkarılmasını istediler.Bununla da kalmayıp Boratav'ın o gün konferans vereceği salonu bastılar, burada eylem yapıp rektörün istifasını istediler; rektör Şevket Aziz Kansu'ya zorla istifa dilekçesi imzalattılar.

Rektör Kansu'yu polis ve jandarma fakülteyi abluka altına alarak odasından çıkartabildi; öğrenciler de fakülteden çıkıp halkevlerinin bulunduğu binayı kuşattılar ve solcu olarak tanınan Türkiye Gençler Derneği şubesine girerek büyük tahribat yarattılar.
Olaylardan sonra Boratav, Boran, Niyazi Berkes ve Muzaffer Şerif Başoğlu hakkında soruşturma açıldı.

Soruşturmalarda diğer öğretim üyelerinden milliyetçi öğrencilere kadar iki yüz tanığın ifadesi alındı. Boratav, Boran ve Berkes Ankara 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılandılar.Yargılama sonucu Boratav aklandı ama Boran ve Berkes "görevi kötüye kullanmak" suçu ile cezalandırıldılar.Ama kısa bir süre sonra Yargıtay bu kararları bozdu.

Yargıtay'ın kararı bozması sonucu CHP hükümeti öğretim üyelerinden kurtulmak için onların kadrolarını kaldırmaya kara verdi. 5 Temmuz 1948 günü TBMM'de görüşülen tasarı gereği bu öğretim üyelerinin kadroları kaldırıldı.

1936’da Önasya dilleri üzerine öğrenim görmek için burslu olarak gittiği Almanya’da Yahudi aleyhtarlığı ve ırkçılıkla ters düştüğü için ihbar edildi ve yurda çağrıldı (1937). Bir yıl kadar Siyasal Bilgiler’de idare memuru ve kütüphaneci olarak görev yaptıktan sonra 1938’de DTCF’ne atandı.

Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği adlı teziyle 1941’de doçent, 1946’da profesor oldu. Bu arada ilk sayısı Ocak 1941’de yayınlanan ve 21.sayısndan itibaren imtiyaz sahibi olduğu Yurt ve Dünya dergisinde gerek siyasal tavrını, gerekse folklor ve halk edebiyatına bakışını belirleyen yazılar yayımladı. Bu yazılar aynı zamanda Türkiye’deki siyasal gelişmelere karşı belli bir tavrı yansıttığından tepki çekti. 1948’de, Behice Boran ve Niyazi Berkes’le birlikte açığa alınarak ders verdiği kürsü kapatıldı. Üniversite dışında kaldığı 1948’den itibaren, 1952’ye kadar ABD’nin Stanford Üniversitesi’ndeki Hoover Kütüphanesi’nin Türkiye Bölümü’nün kuruluşunu Türkiye’den yönetti. 1952’de Fransa’ya gitti ve 1972’ye kadar Centre national dela recherche scientifique’te uzman olarak çalıştı. 1976’ya kadar Ècole pratique des hautes études’de Türk fokloru seminerleri verdi. Sonraki yıllarda Centre national dela recherche scientifique’te fahri araştırma uzmanı olarak çalıştı,

Ècole des hautes études en sciences sociales’ te Osmanli arşiv belgeleri üzerine seminerler yönetti. Boratav’ın Türk folkloru ve halk edebiyatı üstüne olan çalışmaları incelendiğinde, konuya yaklaşımı bakımından, birçok yeniliğin öncüsü olduğu görülür. Köroğlu Destanı adlı çalışmasında uyguladığı karşılaştırmalı yöntem, dünya destan araştırmalarında bir aşamanın da işareti olmuştur. Doçentlik tezi olan Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği’nde ise Türk halk hikâyelerini doğuşundan yazılı ve basılı duruma gelinceye kadarki evreleri, hikâye kahramanları ve belli başlı motifler bağlamında ele alır; sosyal çevreyi de dikkatle alan yazınsal metin çözimlemeleri yapar.

Bunlardan başka “Türk Halkbilimi” başlığı altında topladığı 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı (1969) ve 100 Soruda Türk Folkloru (1973) adlı çalışmaları ilgi gören kitaplar arasında yer almuştır. Ünlü araştımacının kitap, makale, bildiri ve ders notları dışında Türk folklor ve halk edebiyatına bir başka katkısı da, 1927-97 yılları arasında oluşturduğu tahmin edilen “Boratav Arşivi” olmuştur. Bu arşiv, daha önce kamuoyuna yaptığı çağrı ve vasiyeti doğrultusunda dağılmış olduğu yerlerden orijinal ya da kopya olarak derlenip bir araya getirilmiş ve Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı’nın Bilgi-Belge Merkezi’nde koruma altına alınmıştır.

Türk halk edebiyatı araştırmaları öncüsü Pertev Naili Boratav 2000 masal, 40 halk hikâyesi, çocuk oyunları, türküler, tiyatrolar, şarkılar, fıkralar, şiirlerden meydana gelen zengin bir arşiv kurdu.

Eserleri

Köroğlu Destanı, 1931, 2003.
Folklor ve Edebiyat I, 1939, 1991.
Bey Böyrek Hikayesine Ait Metinler, 1939.
Halk Edebiyatı Dersleri, 1943, 2000.
İzahlı Halk Şiiri antolojisi, 1946, 2000.
Folklor ve Edebiyat II, 1954, 1991.
Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği,1946, 2002.
Typen Türkischer Volsmarchen, 1953.
Zaman Zaman İçinde, 1958, 1992.
Le Tekerleme, 1963, 2000.
Az Gittik , Uz Gittik, 1969, 1992.
100 Soruda Türk Folkloru, 1973, 2003.


Nasreddin Hoca, 1996.

Türk halkbiliminin duayenlerinden biri olan Pertev Naili Boratav'ın Nasreddin Hoca'sı, Türkiye'de 1996 yılından itibaren, konu üzerine yapılan tüm etkinliklere her yönüyle damgasını vuran ve bu etkinliklerde büyük tartışmalara yol açan bir eser oldu.

Türkiye'nin 1990'lı yılların ilk yarısından beri, önemli sanat, edebiyat ve bilim eserlerini basan-yayınlayan önde gelen, ciddi kurumlarından biri olan Yapı Kredi Yayınları (YKY) –ki YKY'nı Yapı Kredi Bankası finanse etmektedir– tarafından basılması ve yayınlanması-dağıtılması kararlaştırılan Boratav'ın Nasreddin Hoca'sı, öncelikle, basılmasına karşın daha dağıtıma çıkmadan, müstehcen bulunduğu için yayından kaldırılarak, Türkiye tarihinde, basıldığı yayınevi tarafından özel sansüre uğratılan bir eser olma niteliğini kazandı.

Nasrettin Hoca-00-Pertev Naili Boratav Nasrettin Hoca-00-Pertev Naili Boratav-arka

Daha sonra, bu olay üzerine, Edebiyatçılar Derneği'nin basımını ve yayınlanmasını-dağıtılmasını üstlendiği adı geçen eser, haziran 1996'da satışa sunulduğunda, genel anlamda içeriğiyle Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü'nün Ankara'da düzenlediği V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi'nin 25 Haziran 1996'da gürültülü bir şekilde açılmasına neden oldu.

Boratav'ın Fransa'da tamamladığı yaşamının en büyük eserinden söz eden, onun bulgularıyla görüşlerinden de yola çıkarak "Nasreddin Hoca Fıkralarının Tarih İçindeki Değişimi" başlıklı bir bildiri sunan, eski öğrencisi ve asistanı, o gün için Amerika Birleşik Devletleri Indiana Üniversitesi profesörlerinden İlhan Başgöz de Nasreddin Hoca'yı aşağıladığı, onu hırsız, müstehcen gösterdiği ve böylece Türkleri karaladığı, Türklüğü aşağıladığı, Türk kültürüne ihanet ettiği ileri sürülerek, onu idealize edenler ve tabulaştıranlar tarafından, art niyetli olduğu gerekçesiyle, bildirisi yarıda kesilip, kürsüden indirildi –ve böylece Nasreddin Hoca'nın namusu, ahlâkı korundu


Boratav'ın 42 yıllık çalışması sonucu 1996 yılında ortaya çıkan Nasreddin Hoca adlı 292 sayfalık eseri, iki kısımdan oluşuyor.

Eserin ilk kısmı Boratav'ın, 9 adet irili ufaklı Nasreddin Hoca üzerine 1950'li yıllardan beri değişik uluslararası sempozyum ve kongrelerde sunduğu, Türkçeye çevrilen bildirilerinin ve verdiği konferanslarının metinleriyle, kimi Türkçe yazdığı makalelerin biraraya getirildiği ve yeniden gözden geçirilerek eklemeler yapıldığı, bilimsel analizlerini içeriyor.

Eserin ikinci kısmı, 1480'de Ebu'l Hayr-i Rumî tarafından yazılan Saltuk-nâme'den başlayarak günümüze gelen değişik yazmalardan seçilen 594 Nasreddin Hoca fıkrasından ibaret.
Boratav'ın Nasreddin Hoca'ya 19. yüzyıldan önceki gerçek kişiliğini geri verdiği eser, sadece Anadolu kültür çevresinde değil, Osmanlı kültür çevresindeki Nasreddin Hoca geleneğinin oluşum, yayılma ve yaşatma, değişme süreçlerini kapsıyor. Ancak, eser herşeyden önce, Nasreddin Hoca'nın Anadolu Alevî-Bektaşî geleneği içerisindeki yerini saptaması açısından, son derece önemli.
Saltuk-nâme'den yola çıkarak, Hoca'nın tarihi kişiliğini, 1268/1269'da Akşehir'de öldüğü söylenilen Seyyid Mahmud Hayrânî'nin bir dervişi olarak belirleyen ve Anadolu Aleviliğinin Balkanlara yayılmasında etken olan Sarı-Saltuk'un da ayni şeyhin mürîdi olduğuna (S. 9-10) dikkat çeken Boratav, Nasreddin Hoca'nın kişiliğini, fıkralarındaki mistik yorumlarla açıklıyor.

Boratav'a göre, büyük gürültü koparan Hoca'nın cinsellik içeren fıkraları, Nasreddin Hoca'nın kişiliğinin bir türlü mistik yorumudur. Bu tür mistik yorumda îmân, amel ve ihlâs vardır. Gelenek, onun ölümünden çok sonra, ona doğa üstü güçlere sahip olma, karşısındakinin düşüncelerini keşfetme yeteneği gibi, "kişiliğinden tamamıyla farklı nitelikler yakıştırmıştır".
Boratav, eserinde değişik yörelerden çıkan ve zamanla anonimleşen fıkraların, yine zamanla Nasreddin Hoca'ya maledildiğini ve böylece birden fazla Nasreddin'in, Nasreddinlerin bulunduğunu da ortaya koyuyor.

Boratav'ın adı geçen eserle, o güne kadar konu üzerine yapılan çalışmalar dikkate alındığında, bilim dünyasına yaptığı en önemli katkılarından birisinin, Nasreddin Hoca'yı dogmatik bir Sünnî anlayışın dışına çıkararak onun "Bektaşî" tipi ile ortak paydalarını vurgulaması olduğu söylenebilir (S. 24-26).
Diğer bir anlatımla Boratav, Nasreddin Hoca'yı "molla" tipinin dışında, sofiliğin ve Bektaşîliğin genel özellikleriyle özdeşleştiriyor. Bu anlamda Nasreddin Hoca, yaygın geleneğin dışında Allah'a kafa tutan, onu sorgulayan, ona gerektiğinde yaptırımlar uygulayan bir "deli"dir. İşte, büyük ölçüde Boratav'ın ortaya koyduğu Nasreddin Hoca'nın bu özellikleri ve onları destekleyen saptamalarıyla bulguları, Türkiye'de gelenekselleşmiş bilim çevrelerini özellikle de Türk-İslâm Sentezi doğrultusundaki kimi ideologları tedirgin etmiş gözüküyor.

Boratav, Nasreddin Hoca fıkralarının içeriklerinde türlü etkenlerle "oynamalar" olduğunu ve onda "ideal bir tip arandığını" saptayarak, değişik zamanlarda ona yakışmadığı düşünülen unsurların değiştirildiğini, "din, ahlak ve töre" kurallarının "ideal tiplerine oturtulduğunu" ve böylece "ideal kültürde benimsenen her unsuru içeren bir şekilde" ortaya konulduğunu; ama aslında böyle olmadığını (S. 29-36), ileri sürüyor.

Boratav'a göre, halk geleneğindeki önyargıdan güç alan kimi araştırmacılar tarafından Nasreddin Hoca'nın saygın kişi sayılması, ona "soylu", ve "aydın" bir kimlik verilmesi ve bunların kanıtlanma çabaları; bu araştırıcılar tarafından ona yakışmayanların "sansür" edilmesi, ayıklanma çabaları boşuna (S. 35-36, 52).

Nasreddin Hoca'yı bir "halk bilgesi" ve "halk filozofu" (S. 10, 17, 26) olarak gören Boratav, bununla birlikte, onun "kusursuz bir halk bilgesi" olmadığının altını çiziyor. Bu bağlamda, Nasreddin Hoca'nın da herkes gibi budalalıkları, saçmalıkları vardır ve bunlardan arındırarak onu "temize çıkarmak istemek ve onda ‘ideal ve bir ilk-tip' aramak boş bir emek" (S. 52).
Boratav için, Nasreddin Hoca fıkraları büyük bir bölümüyle, "dil ve kültürleri farklı ulusların ortak malıdır" ve yalnız "Türk" ya da "Müslüman" topluluğuna mal edilebilecek tipten olanların dışında "universal bir nitelik kabul etmek gerekir. Bunlarda salt yerli ya da ulusal nitelikler aramak boşuna zahmettir; hangi memlekette, hangi dilde anlatılmış olurlarsa olsunlar, bunlar bütün insanlığın malı olmak niteliğindedir" (S. 86-88).

Türk-İslâm Sentezi ideologları'nın idealize edip tabulaştırdığı (ya da tabulaştırmaya çalıştığı) ve manipule ettiği Nasreddin Hoca kimliğini ve imgesini, allak bullak etmesi; ona gerçek kimliğini geri vermesi ya da Nasreddin Hoca'nın kimliğini ve imajını bilimsel bir zemine oturtması açısından, Türk-İslâm Sentezcileri tarafından art niyetli olması gerekçesiyle (!?) büyük bir hedef haline getirilmesine karşın, Boratav'ın eseri, Albert Wesselski'nin "Der Hodscha Nasreddin. Türkische, berberische, maltesische, kalabrische, kroatische, serbische und grechische Maerlein und Schwaenke" adını taşıyan Weimar'da Alexsander Dunker Verlag'ın 1911'de bastığı 2 ciltlik eserini, büyük ölçüde tamamlayan bir "opus magnum".

Pertev Naili Boratav: Nasreddin Hoca. Edebiyatçılar Derneği Yayınları: 8, Ankara 1996, 292 S., ISBN 975 7872-07-5

Nasrettin Hoca-15

594 Nasreddin Hoca fıkrası


1 yorum:

  1. Doğan Hızlan'ın 22 Aralık 1997 yazısından:

    Pertev Naili Boratav, uzun yıllar Fransa'da yaşadı, çünkü biz onun buradaki halk bilim kürsüsünü kapattık. Böylece kendi kültürümüze sahip çıkma iddialarını da bizzat kendimiz yalanladık. Meclis'te 1948 bütçesi tartışılırken, CHP ve DP'li milletvekilleri kültürel seviyelerini simgeleyen bir konuda tam uyum içindedirler. 'Kocakarı masallarıyla uğraşmak için para harcanmasına' karşı direndiler. Üstelik bu tür siyasal görüşleri olan üniversite öğretim üyelerinin de üniversitede barındırılmasını istemediler. Dedikleri oldu, Pertev Naili Boratav'ın, Behice Boran'ın ve Niyazi Berkes'in kadroları lağvedildi ve böylece halkbilim kürsüsü de kapanmış oldu.

    Boratav, 1952'de Türkiye'den ayrıldı ama hep Türk kültürü için çalıştı. Halk edebiyatını, folklorumuzu sadece o alanın uzmanlarına değil bütün aydın çevresine tanıttı, sevdirdi, önemini anlattı. Bizi dünyaya tanıttı. İktidar ona bir ayıp daha yaptı. 1975 yılında Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi'nce düzenlenen Uluslararası Folklor Kongresi'nde adı ve bildirisi bakanlığın emriyle programdan çıkarıldı.

    Halk edebiyatına, folklora hiç ilgi duymayanlar bile onun 100 Soruda Halk Edebiyatı, 100 Soruda Türk Folkloru'nu okurlarsa bu alanın önemini anlarlar.

    YanıtlaSil

Related Posts with thumbnails