11 Ağustos 2009

Sessizlik Zamanı-Luis Martin-Santos




İspanyol iç savaş sonrası döneminin belli başlı yazarlarından Luis Martin-Santos, 1924 'te babasının askeri doktor olarak bulunduğu Fas'ın El-Araiş kentinde doğdu. Madrid'de tıp öğrenimi yaptı, psikiyatri dalında uzman olduktan sonra Ciudad Real Akıl Hastanesi'nde çalışmaya başladı. Bu sırada yazın alanında da adı duyulur oldu. Politik olaylara karıştığı savı ile ve düşünce suçu yüzünden dört kez tutuklandı; hatta her yıl verilmekte olan Pio Baroja Yazın Ödülü 1963'te iptal edildi, çünkü finale kalanlar arasında Luis Martin-Santos'da vardı . Yazar, 24 Ocak 1964 'te daha kırk yaşındayken, o yıllarda yasadışı sayılan İspanyol Sosyalist İşçi Partisi'nin bir gece toplantısından dönerken kuşkulu bir araba kazasında yaşamını yitirdi.


Tanınmış İspanyol eleştirmen ve yazın tarihçilerinden Ricardo Domanech'in "bugün için eşsiz, belki de bir daha benzeri yazılamayacak bir yapıt" olarak nitelendirdiği Sessizlik Zamanı, İspanyol içsavaş sonrası romanının bir dönüm noktasını oluşturur. İlk kez 1961 yılında yayınlanmış olmasına rağmen romandaki olaylar 1949 İspanya'sında geçmektedir; bu dönem İspanyol yazarlarının üstü kapalı da olsa- ya da sürgüne gittikleri ülkelerden-yansıtmaya çabaladıkları yoksulluk, acımasızlık, sevgisizlik, kardeşin kardeşe düşmanlığı, ahlak kurallarının yok olduğu ve bilimin küçümsendiği gerçeği, Luis Martin-Santos'un romanında da ele alınmaktadır, fakat yazar yepyeni bir biçemle ve farklı bir perspektifle işliyor bu konuları, daha önce geçerli olan nesnelci kuralları önemsemiyor.


Roman 63 bölümden oluşmaktadır, bölüm başlarında ne ad vardır ne de sayı, bir kaç satırlık aralıklarla ayrılırlar birbirlerinden.

İç konuşmayla başlayıp iç konuşmayla biten romanda anlatıcının sesi egemen, ses oyunlarının kişilerin düşüncelerine göre değiştiği bir biçimsel anlatı İspanyol romanı için bir yeniliktir. Baş kahraman Pedro'yu hem kendi içkonuşmalarından hem de öteki kahramanların değerlendirmeleri ile tanıyoruz.

Luis Martin-Santos'un İspanyol romanına getirdiği en önemli yeniliklerden birisi de kullandığı dildir. Bilimsel dil, halk dili, sloganlar, argo sözcükler, yüksek tabaka ile gecekondu insanının kullandıkları dil içiçedir, dille gerçek arasında bir uyum da söz konusu değildir, okuması yazması olmayan bir insanı bilimsel sözcüklerle konuşturduğu gibi, bir bilim adamını da cahil bir insanın diliyle konuşturmaktan hiç çekinmiyor, kimi zamanda küçümsemek istediği kahramanlarını özellikle tumturaklı ve yapmacıklı bir dille konuşturuyor. Noktalama işaretlerinde de belli bir kurala uymamış, kısa tümcelerin ardından bir-birbuçuk sayfalık uzun tümceler geliyor, eğretilemeler, karşılaştırmalar, söylevler, tekrarlar , içkonuşmalar sık sık görülüyor.

Luis Martin-Santos için yazın, toplumsal eleştiri yapabilmek, duyumsadığı derin acıyı açıklamak için bir araçtır, bu yüzden daha önceki yazarların yaptığı gibi eleştirilerini üstü kapalı yapmaya gereksinme duymuyor gerçeği ironiyle yansıtmaya önem veriyor.

Roman kahramanı Pedro, henüz laboratuvarda fareler üzerinde kanser araştırması yaparken, bulacağı yeni bir ilaçla Nobel Tıp Ödülün'nü alacağı düşüne kapılır, fakat İspanya'nın bilim ve teknikteki geri kalmışlığını hatırlayınca korkunç bir düş kırıklığına uğrar. İspanyol eleştirmen Gloria Doblado'ya göre; "İspanyol evreni, Santos'un klinik bakışıyla, Miguel de Unamuno'nun aforoz ettikleri bando ve operetler İspanya'sına indirgenmiştir."
Pedro'nun çalıştığı fareler, İspanya'yı simgeler, kanser ise ülkenin tedavisi olanaksız hastalığı ile özdeşleşir. Bir tanı koyabilmek için yazar İspanya'nın bir otopsisini yapar.


kitaptan alıntılar


"-İnanılmayacak ölçüde dar bölgelerdeki gel-gitin en canlı anına vücutlarını uydururak herkesin başkalarının yaşam alanını kapmaya çalıştığı karışık ve nefis bir kıyı dilinde gibi biraz rahatsız fakat memnun,ortamın darlığına karşın, işgal edilen alandan en büyük payı kapmak isteyen her birey nefes almaya ve vermeye gözü doymayarak, ısıtılmış ve yeniden yanmış etiyle olmazsa, en azından kurallarla, şiirlerle ya da ustalıklı eleştirilerle çıplaklığını herkesin paylaştığı bir utanmazlıkla gösteriyordu, bu kültürlü kalabalık daracık plaja yayılıyordu, bir tanecik ve uzaktaki güneşten olabildiğince yararlanan banyo yapanlardan daha mutluydular, bunların herbiri morötesi ışın, provitaminleri, kılcal damarları ve uyuyan melanoforları canlandırarak bedenin dörtyüz mikron derinliklerine kadar nüfuz ettiğinde, kendisi ve sürekli kendi kendisine hayran kalan çevresindekiler için birer güneş oluyordu."


"-Birinci kuşak ciddi, güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan cinsinden, ve eğer bu sıfat krallık yanlısı ve töreci yaşlı bir kadına yakıştırılabilirse oldukça kıpır kıpırdı. İlk kuşak görkemli davranışını koruyordu ve yaşına karşın dediğim dedikti. İnsan sarrafı olmuş, keskin bir zekası vardı. Ama hala tek bir gülümsemeye tav olabilirdi. Göğüslerini tam saran bir sütyen, bedenine güzel bir biçim veren korse kullanırdı hep. Dimdik dururdu ve kızından farklı olarak, onun kadar güçlü olmasına karşın, dudağının üstünde bıyığı yoktu.

İkinci kuşak, anne sultanın etkisiyle ve daha önceki öyküsünün bilinciyle oldukça asık suratlıydı. Yine iriyarı görünüşüne karşın boyun eğen ya da yenik düşen ikinci kuşağın sevecen ve yapmacıklı bir hayvan olan kedi gibi bir karakteri vardı.Bütün yaşamını nazlı küçük kız, zayıf ve aldatılmış küçük kız,neyi yapacağını neyi yapmayacağını annesine soran küçük kız komedisini oynayarak geçirmişti. Bu rol doğrudan doğruya ne onun erkeksi karakterine uyuyordu ne de sağlam kemik yapısına, ama kendisinden daha güçlü olan annesi, onu zorla böyle yapmıştı. Ve kaçınılmaz bir değişiklik için çaba göstermesi gerektiğinde hep suratını ekşitiyordu, böyle bir değişmeye gerek te görmüyordu, bunun yararına da inanmıyordu, böyle şeyler onun için çok uzaklarda kalmıştı. Üstündeki on yıl önce moda olan giysisiyle on yaş daha genç görünmek hevesindeydi.

Üçüncü kuşak, on dokuz yıl boyunca birlikte yaşamanın ister istemez sağladığı dil, deyimler, sözcükler benzerliği dışında kendisinden öncekilere hiç mi hiç benzemiyordu. Üçüncü kuşak, annesinin yaşamı boyunca yapmacıklı bir biçimde özendiği herşeye doğal olarak sahipti. Bu denli dişi bir ortamda büyümek (büyüklerin enerji değişikliği ya da ticari pandomimlerine karşın), sevgi, düşkırıklığı ve sürprizden oluşmuş,her an taşmaya hazır, kabına sığmaz bir ruhla doldurmuştu onu. Çok güzeldi. Annesinin gösterdiği özel sevgi nedeniyle, etli butlu, her bir yeri olgunlaşmış on dokuz yaşında bir kız olduğu halde, her haliyle , o canım on dört yaşlarındaymış gibi yerinde duramıyor, konuşuyor ve öyle hareket ediyordu.

Bu yüzdendir ki -örneğin- evin koridorlarında koşturabiliyor ya da göğüslerinin varlığından habersizmiş gibi,oturan bir erkeğin başının çevresinde dolanıp durabiliyordu. Ya da kalçaları kapının pervazına çarpacak olsa bedeninin ne diye bu yararsız fazlalıkla donatılmış olduğuna şaşırmış gibi kalakalıyordu. Her üçü için de Don Pedro'nun öylesine erdemleri vardı ki onun sayesinde ailenin tüm yazgısı- onun büyülü ilişkisiyle-başka bir yöne doğru ve başka bir anlam kazanarak değişebilirdi. Küçük kız, onda ışıl ışıl parlayan mızrağıyla bir haberci meleği görebiliyordu, kızsa aynı biçimde, karnının meyvası önünde biraz gecikmiş bir altı ocak yortusunu görebilirdi, ak saçlı anne ise, onun yardımıyla bir tepenin doruğunda, yeniden vücut bulmayı umut ediyor olabilirdi. Her üç kadın da niyetleri ve sinizm dereceleri farklı olarak ona kurban olmaya hazırdılar."


"-Düşünmemeli. Olup bitmiş bir şeyi niçin dert etmeli. Bir insanın yaptığı yanlışları başka bir zaman gözden geçirmeye çalışmasının bir yararı yok. Her insan yanlış yapar. Her insan aldanır. Her insan ya karışık ya da doğru yoldan kendi felaketine gider."


"-İnsanlar yaptıkları eylemlerin sonucuna katlanmalıdırlar. Ceza, suçun en iyi tesellisi, olası tek çaresi ve doğal sonucudur. Yalan dolan dumanları ile dolu kafayla bir kukla gibi takla attığı bu pek anlaşılmaz dünyada denge ancak bu ceza sayesinde kurulabilirdi."

Sessizlik Zamanı-Luis Martin-Santos
Çeviren: Yıldız Ersoy Canpolat
Yapı Kredi Yayınları
Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi
236 sayfa , 1994 (1.Baskı)


3 yorum:

  1. Öyle edebiyatçılar vardır ki edebiyat tarihinde,bizim için önemi olmakla birlikte bir başkası için yazdıklarının ve doğal olarak kendisinin çok fazlaca önemi olmayabilir. Onu okumak yada okumamak çok büyük bir kayıp değildir insanlık tarihi için.

    Ama yine öyle edebiyatçılar vardır ki, adını sanını hiç duymamış olsakta varlığıyla insanlık tarihi için yaptığı katkı küçümsenmeyecek olduğundan tanıtılması, sevdirilmesi zorunludur.Çünkü o bir şanstır.

    Luis Martin Santos bu şanslarımızdan bir tanesidir.

    Özellikle "Sessizlik Zamanı" edebiyat tarihindeki tüm kitapları okuyabilme olasılığımız olmayacağı için okunması zorunlu olanlardandır.

    Zamansız ve şüpheli ölümü sebebiyle başka kitaplarını okuyabilme şansımız olmayacağı için bu en büyük şansımızı kullanmamız gerekir diye düşünenlerdenim.

    Bilim adamlarını sevmeme rağmen bazen onlar için basit, bizler için oldukça karmaşık yazılarında bunaldığımı çok hissetmişimdir.

    Sadece iki insan bilim adamı olmalarına rağmen yazdıklarıyla da beni bambaşka ufuklara götürürler.

    Bunlardan biri Gündüz Vassaf tır diğeri de Luis Martin Santos.

    Bilimi ve doğal olarak bilim sayesinde öğrendiklerini kimseyi sıkıntıya sokmadan bir dönemin panoromasını, insanların duygusal ve düşünsel çözümlemelerinin bu denli güzel yapıldığı bir başka kitap yok açıkcası.

    Sessizlik Zamanının hiç yaşanmamasını isterdim. Ama sessizlik zamanları hep olacak....

    YanıtlaSil
  2. Doğru seçilmiş bir yazar ve kitap, ardından son derece güzel bir yorumun arkasından bir şeyler yazmak çok kolay değil.

    Her satırının içinde olağanüstü duygu ve düşünce barındıran benim için klasikleşmiş eserlerden bir tanesidir.

    Haklısınız, zamansız ve şüpheli ölümüyle kaybettiğimiz yazar bu kitapta da ölüm gerçeğine farklı bakışları ve duyguları öylesine güzel yerleştirmiş ki, sanki öldürüleceğini biliyormuş gibi.

    "Sanki uyuyor gibi, öyle kalakalmış.." cümlesi vardı kitabın bir yerinde yıllarca aklımdan çıkmayan bir cümle oldu ve ilk ölüm gerçeğimle karşılaştığım da aklıma gelen yine bu yazar geldi.

    İşte edebiyatçıları belki de büyük yapan en saçma hallerimizde dahi onların cümlelerini hatırlamak mıdır bilemiyorum ama burada gördüğümde heyecanlandığımı söylemeden geçemeyeceğim.

    YanıtlaSil

Related Posts with thumbnails