29 Ekim 2009
Andrei Tarkovsky
“Sinema, genellikle anlaşılması zor, yüksek bir yaratıcılık gerilimi içeren bir özgün sanat biçimidir. Bu, ben anlaşılmak istemiyorum demek değil, ama Spielberg gibi, örneğin genel kitle için bir film yapamam. Eğer yapabileceğimi keşfetseydim acı duyardım. Eğer genel bir izleyici kitlesine ulaşmak istiyorsanız, Star Wars ve Superman gibi, sanatla hiç ilgisi olmayan filmler yapmalısınız. Bununla halkın aptal olduğunu söylemek istemiyorum, ama onları memnun etmek için de kesinlikle böyle bir ıstıraba katlanamam. Sinema, insanlığa hiçbir şey öğretemez, çünkü insanlık, hiçbir şey öğrenemeyeceğini, son dört bin yılda yeteri kadar ispatlamıştır.”
Andrey Arsenyeviç Tarkovski : Rus film yönetmeni, yazar ve aktör. Sinema tarihinin önemli yönetmenlerinden biridir. Sergei Paradzhanov'la birlikte Glasnost öncesi kuşağın en iyi yönetmeni olarak kabul edilir.
4 Nisan 1932 tarihinde, şu anda Beyaz Rusya sınırları içindeki Ivanono'nun Zavraje bölgesinde doğdu. Sergei Eisenstein' den sonra ismi en çok duyulan Rus sinemacılardan biri olan Andrei Tarkovsky - Ünlü şair Arseniy Tarkovsky'nin oğlu - , VGIK Sovyet Film Okulu'na girmeden önce müzik ve Arapça eğitimi aldı. VGIK'te saygın yönetmen Mikhail Romm'un öğrencisi oldu. Romm öğrencilerini bireysel yeneteklerini geliştirmek yolunda teşvik eden bir entelektüeldi.
Tarkovsky sinema eğitimini Moskova'da Devlet Sinema Okulunda aldı. "Yol Silindiri ve Keman", 1960 yılında Sinema Okulu için yaptığı diploma filmi aynı zamanda ilk filmi ve tamamen Sovyet topraklarında geçen tek filmidir.
Tarkovsky uluslararası sinema arenasında, ilk uzun metrajlı yapımı olan Ivanovo Detstvo (İvan'ın Çocukluğu - 1962) ile dikkatleri üzerine çekti ve Venedik Film Festivali`nde büyük ödül kazandı.
Her ne kadar Tarkovsky'nin kendi mektuplarında, ya da yakın çevresinin tanıklığında Tarkovsky, Sovyet ideolojisinin bir "kurbanı" olarak görülse de, bu durumun Glasnost'un yarattığı politik atmosferle ilgisi olduğu da düşünülebilir.Sistem tarafından kendisine ayrıcalık verilmemişse de, Alexander Askodlov ya da Kira Muratova gibi filmleri yasaklanan yönetmenler gibi baskı görmemiş, ya da Sergei Parazdhanov gibi yargılanıp, hapsedilmemiştir. 1970'lerdeki işsizlik zamanında bile filmler planlamaya, senaryo yazmaya ve hatta 1977'de Hamlet'i sahneye koymaya fırsat bulmuştur.
Son filmi Offret (Kurban - 1986)'in çekimlerini İsveç'te, Ingmar Bergman'ın ekibi ile tamamladı. Aynı sene Cannes Film Festivali'nde tam dört ödül alarak festivale damgasını vurdu. 28 Aralık 1986 tarihinde, Paris'te akciğer kanseri sebebiyle hayata veda etti.1990 yılında "sinema sanatına olağanüstü katkısı, evrensel insani değerleri ve hümanist düşünceleri olumlayan yenilikçi filmleri" nedeniyle Tarkovsky'ye Lenin Ödülü verildi.
Filmleri
1. 1986-Sacrificatio
2. 1983-Tempo di Viaggio
3. 1983-Nostalji-Nostalghia
4. 1979-Stalker
5. 1975-Zerkalo
6. 1972-Solyaris
7. 1969-Andrei Rublyov
8. 1962-Ivanovo Detstvo
9. 1960-Katok i Skripka
10. 1959-Segodnya Uvolneniya Ne Budet
11. 1958-Kontsentrat
12. 1958-Ubijtsi
Kitapları
1. Mühürlenmiş Zaman
2. Zaman Zaman İçinde
Söyledikleri:
-İlkelerine bir kez olsun ihanet eden insan, hayat ile olan saf ilişkisini yitirir. Bir insanın kendine karşı hile yapması, onun, filminden, hayatından, her şeyinden vazgeçmesi demektir.
-Savaş kurban kahramanlar üretir. Savaşın kazananı olmaz. Bir savaşı kazandığımız anda onu aynı zamanda kaybederiz.
-İnsan sanat aracılığı ile umudunu dile getirir. Bu umudu dile getirmeyen, manevi temeli olmayan hiçbir şeyin sanatla ilgisi yoktur, bunlar ancak parlak birer entellektüel analiz olabilirler. Picasso’nun tüm eserleri bu entellektüel analiz üzerine kurulmuştur. Picasso dünyayı kendi analizi, kendi entellektüel yeniden yapılanması adına boyar. Adının tüm prestijine rağmen itiraf etmeliyim ki sanata hiçbir zaman ulaşamadığını düşünüyorum.
-Eğer Batı toplumu benim fimlerimde Rus halkına yönelik mesajlar buluyorsa, bu iki halk arasında halledilecek bir problemdir. Benim problemim değil. Benim bir tek kaygım var; Çalışmak, sadece çalışmak…
-Eğer aşka sınır koyarsak insan tamamen şekilsiz bir hale gelir; aynı şekilde eğer manevi yaşama sınır koyarsak insan büyük bir sarsıntı geçirir. Bazıları bunu diğerlerinden daha güçlü hisseder; dünyayı aşk eksikliğinden kurtarmak için kendilerini tamamen bir başkasına adarlar. Bir kurban gibi. Bu aşka, içinde yaşadığımız dünya tarafından sınırlar konulduğunu gördüğü zaman insan acı çekmeye başlar…
-Nostalji bütün bir duygudur. Diğer bir değişle, kendi ülkemizde, yakınlarımızın yanında, mutlu bir aileye rağmen nostalji duyabiliriz. Çünkü ruhumuzun kısıtlandığını hisseder, onu istediğimiz gibi geliştiremeyeceğimizi anlarız. Nostalji, dünya önündeki bu güçsüzlüktür. Maneviyatını başkalarına iletememenin acısıdır..
-Eğer Tanrı düşüncesi aşılırsa, insan hayvana döner. İnsanı hayvandan ayıran özellik, bağımlılık duygusu, kendini bağımlı hissetme özgürlüğüdür. Bu duygu maneviyat yoludur. İnsanın talihi, maneviyata giden bu yolu durmaksızın geliştirmesindedir. Bağımlılık insanın tek şansıdır. Zira yaratandaki bu niyet, bu mütevazi bilinç, bir üstün yaratığın yaratıcısı olmaktan başka bir şey değildir. Bu inanç, dünyayı kurtarabilme gücüne sahiptir
…
-Sanat, yaradana benzediğimiz belirli bir andır. Bu yüzden yaradandan bağımsız bir sanata asla inanmadım. Tanrı'sız bir sanata inanmıyorum. Sanatın anlamı yakarmadır. Bu benim yakarışım. Eğer bu dua, bu yakarış, benim filmlerim insanları Tanrı'ya yöneltebilirse ne mutlu bana. Yaşamım esas anlamını bulacak: Hizmet etmek. Ama bunu asla başkalarına empoze etmeye kalkışmayacağım. Hizmet etmek fethetmek demek değildir. Sanat yalnızca bir hediye olduğu zaman "hizmet edebilir". Benim için ideal, bu "hediye" yi sürekli vermek olacak. Bu anlamda Bach, Tanrı'ya gerçekten sunulabilecek tek hediye…
-İç etki anlamında babamın üzerimde hayli tesirli olduğunu düşünmüyorum. Esas olarak her şeyi anneme borçluyum. Kendimi bulmamda bana yardım eden kişi annemdir. Benim için bütün dünya ile kurduğum ilişkinin ortasında annem var. Yazık ki hayattayken bunu akıl edemedim…
-Sovyet sinemacılar doğayı hiç hissedemediler, onu anlayamadılar. Tabiat onlarda yansımadı, onlar için bir anlam taşımadı. Dovzhenko sinematografik imgeleri çevreden, yeryüzünden, hayattan vs. ayırmayan tek yönetmendir…
-“Romantizm” lafını duyduğum vakit korku alır beni. Romantizm bir bakış açısını ifade etmenin yolu. Olaylarda, dünyada olan gerçeğin hakikatte olduğundan daha büyük bir hal içinde algılanma biçimi. Bana "Romantizm hayatın sanatçılar tarafından daha itibarlı kılınması, büyütülmesi, güzelleştirilmesi, daha soylu kılınmasına ilişkin bir formdur" derler. Ben de derim ki, hayat yeterince güzeldir, O'nda yeterince derinlik ve spiritüalite vardır, bir şey değiştirmeye gerek yok. Gerçeği daha çok güzelleştirmek yerine, Dikkat etmemiz gereken şey spritüel anlamda kendi varlığımızın gelişimidir. Ayrıca bu romantik giysinin insana karşı bir inanç beslemediğini de eklemeliyim…
-Sanatçı kendi benliğini sanat eserinde bir biçimde erittiğinde, bir iz bırakmadan ortadan kaybolduğunda, işte bu başlı başına inanılmaz bir şiir olur…
-Ortaçağ Japonya’sında shogun' ların veya feodal lordların saraylarında birçok ressam yaşardı. O zamanlar Japonya birçok bölgeye ayrılmıştı. Onlar şöhretlerinin doruklarına ulaşmış, mükemmel sanatçılardı. Onların çoğu bu zirveye erişir erişmez anîden uzaklaşıp ortadan kaybolurlardı. Sonra başka bir shogun’un sarayında farklı adlarla ve bütünüyle bilinmeyen kişiler olarak yeniden ortaya çıkarlardı. Bunlar bir saray ressamı olarak kariyerlerinin başından başlayarak tamamen başka bir üslûpta sanat eserleri yaratırlardı. Böyle bir inanma biçimi ile onların bir kısmı beş veya altı hayat yaşardı…
-İnsan hayatının öyle yönleri vardır ki, bunlar ancak şiirsel araçların yardımıyla oldukları gibi yansıtılabilir. Buna rağmen film yönetmenleri sık sık şiirsel mantığın yerine kaba bir tutuculukla teknik yöntemleri kullanmakta ısrar ediyorlar. Bu filmlerde rüyalar somut bir yaşam fenomeninden modası geçmiş film hileleri karmaşasına dönüşüyor…
-Yaşam, varolmak için kendine koyduğu hedeflere uygun bir ruh geliştirmesi için insana tanınmış bir süreden başka bir şey değildir ve insan gelişimi gerçekleştirmek zorundadır…
-Sanıldığının aksine, sanatın işlevsel amacı, düşünmeyi teşvik etmek, bir düşünce iletmek ya da bir örnek oluşturmak değildir. Hayır, sanatın amacı, daha çok, insanı ölüme hazırlamak, onu iç dünyasının en gizli kösesinden vurmaktır…
-Önsezilere inanmam.
Batıl inançlara hiç güvencim yoktur.
İftiradan veya kinden kaçmam.
Dünyada ölüm yoktur.
Hepsi ölümsüz,
Her şey ölümsüzdür.
On yedide ölümden korkmam,
Yetmişimde de...
Sadece gerçek ve ışık var.
Bu dünyada ne ölüm ne de karanlık var.
En azından hepimiz kıyıya vardık,
Ve oltayı atan benim.
Ölümsüzlük balık sürüsüne geldiğinde.
("Ayna" filminden alınmıştır.)
Çiziktirdikleri:
Son söz:
Başının etrafında dolaşan...
Ve sen güldükçe berraklaşan...
O hafif şey havaymış…
Filmlerini indirin
Fotoğraf ve Film Afişlerini indirin
190 Fotograf / 48 MB / 116 Afiş / 9 MB
Tarkovsky ile ilgili çok güzel bir web sayfası:
Tarkovsky ile ilgili çok güzel bir web sayfası2:
Tarkovsky ile ilgili ilginç bir albüm
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
bi güzel ki bilemedim..
YanıtlaSil