08 Mart 2010
Kumların Kadını
Suna No Onna-1964-Hiroshi Teshigahara
Directed by: Hiroshi Teshigahara
Genre: Drama,Thriller
Country: Japan
Language: Japanese
Runtime: 123 min | 147 min
Awards: Nominated for 2 Oscars.
Cast (first 10): Eiji Okada, Kyôko Kishida, Hiroko Ito, Koji Mitsui, Sen Yano, Kinzo Sekiguchi, Kiyohiko Ichiha, Hideo Kanze, Hiroyuki Nishimoto, Tamutsu Tamura
IMDB
Kobo Abe’nin 1962 tarihli kitabını sinemaya uyarlayan Hiroshi Teshigahara’nın Suna No Onna’sı, sürreallikle gerçeklik arasında gidip gelen bir film. Junpei Niki (Eiji Okada) adlı entomolojist kum tepelerinin olduğu bir bölgede bir böcek türünü bulmaya çalışmaktadır.
Şehre dönen son otobüsü kaçırdığında, oradaki köylüler, geceyi köyde geçirmesini, ertesi sabah otobüse binebileceğini söylerler. Şaşkınlık içinde bu misafirperverliği kabul eden Junpei, ipten yapılan bir merdivenle bir kum çukurunun dibinde yaşayan dul kadının (Kyoko Kishida) yanına indirilir. Ertesi sabah uyandığında ip merdiven yerinde yoktur. Köylüler, Junpei’yi kocasını bir kum fırtınasında kaybeden dul kadına yardım etmeye mahkum etmiştir.
Köylüler şehirdeki inşaat firmalarına masa altından tuzlu yani çimento yapımında kullanılmaması gereken kum satmaktadır. Kurdukları sistemde, kum çukurlarının dibinde yaşayanlar evlerinin etrafındaki kumları kovalara doldurarak her gece çalışırlar ve karşılığında, diğer köylülerden su ve benzeri hayati ihtiyaçlarını sağlarlar. Zamanla köyden şehre göçle çalışan köylü sayısı azalınca, köylüler köylerine gelenleri ‘kaçırmaya’ başlarlar. Junpei, bu sisteme karşı koymaya çalışsa da birkaç gün susuz kaldığında çaresizlikten kendini kum küreklerken bulur.
1964'te Cannes’da Jüri Özel Ödülü’nü kazanan, ismi çoğu yerde Woman in the Dunes olarak geçen Suna No Onna, izleyiciyi derinden etkileyen bir film. Kumun adeta bir ana karakter haline geldiği filmin sinematografisi göz kamaştırıcı. Kum hareketleniyor, duruyor, savruluyor ve köydeki herkesin hayatını şekillendiriyor. Özellikle Junpei’nin yaşadığı fiziksel ve duygusal çaresizliği, izleyici an be an hissediyor. Bir alegori olarak da görülebilecek film, dul kadınla Junpei’nin arasında hızla tırmanan tutku ile karmaşıklaşıyor.
Takemitsu'nun "atmosferik" müziği eşliğindeki kum görüntüleri ve akan kum alegorisi inanılmaz. Film, Tarkovsky'nin en büyük ilhamlarından biriymiş, filmin yapısına bakınca şaşırmamak lazım. Zira Teshigahara’da Tarkovsky gibi günlük objelere ve imgelere soyut olarak başka anlamlar yüklemeye çalışmış.
Kobo Abe
Gerçeküstü bir olayı anlatıyormuş gibi görünen Abe, aslında Kumların Kadını'nda kadınların o bitip tükenmek bilmeyen kıstırılmışlıklarını, zorla içine itilmeye çalışıldıkları çaresizliklerini ve bunca baskıya rağmen hiç geri çekilmeden dişe diş savundukları kişiliklerini, var oluşlarını anlatır.
Abe, romanda durmadan hareket eden, yön değiştiren ama tüm bunları adı konulmamış bir kurallar dizisine uygun olarak yapan kum yığınlarıyla, aslında hünümüz kapitalist güçlerini perde arkasından yöneten 'görülmez' güçleri yazıyordu. Abe, düpedüz bu acımasız, vurdum duymaz, insan ilişkilerinden yoksun, sevginin çoktan unutulduğu, tüm bunlara düşman bir 'kum' un kuşattığı ve neredeyse boğacağı kabus gibi bir dünyayı sadece kadınların kurtarabileceğini yazıyordu.
Abe romanında kurguyu olağanüstü bir biçimde kullanmıştı ama gerçek kişileri yazmıştı aslında, romanın başkişisi olan Niki Jumpei'de kendini (çünkü kendisi de hatırı sayılır bir böcek koleksiyoncusuydu), kumla hesaplaşmak uğruna kendini 'kuma veren' kadınları anlatırken de aslında kendi eşini anlatmıştı.
Eleştirmenler Abe'nin kitabını, düşsel bir yapıt, Kafkaesk bir karabasan, insan ruhunun sıkışmasını anlatan en iyi roman diye tanımladılar. Kobo Abe 1993' te öldü, geriye kumlarla kuşatılmış kadınlar kaldı, ünlü romanıyla ilgili olarak yaptığı bir söyleşi sırasında, Japonya'da çöl ve kum tepeleri olmadığını hatırlatan bir gazeteciye;
"anlattığım kum, bizim kendi kafamızda"
diye cevap vermişti..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Çok etkileyici bir film açıkcası.
YanıtlaSilKesinlikle izlenmesi gereken filmlerden biri diyorum.
İçerik olarak konu hiç yabancısı olmadığımız bir eksen etrafında dönüyor olsa da kuşatılmışlığımızı böylesine ustalıkla ve imgelerle, sinema diliyle anlatabilmek çok kolay olmasa gerek.
Özellikle çevrildiği yıl göz önüne alınacak olursa muhteşem bir şey yaratılmış diyebilirim.
Biz insanlar için zaman zaman önemsiz gibi gelen bir çok kavramın önemini kavratacak ender filmlerden bir tanesi.
Merhaba.. kitabı birkaç saat önce bitirdim muhtemelen filmi de akşam seyretmiş olacağım.. Epeyce etkileyici.. Sizin yazınızı direk bloguma sitenin adresini de belirterek koydum, lütfen yanlış anlamayın, blogum benim hafıza kaydım gibi biraz.. yazı hikayenin derli toplu bir kaydı olduğu için ilerde yazılı hafızamda olsun istedim.. Rahatsızlık verirse söylemeniz yeter, kaldırabilirim.. sevgiler..
YanıtlaSil