14 Ekim 1956'da Eskişehir’de doğdu. İlk ile ortaokulu Eskişehir'de, liseyi Ankara'da okudu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümünü bitirdi. Anadolu Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştı. İstanbul'da reklam yazarlığı yaptı. Anadolu Üniversitesi'nde yayımcılık, reklamcılık ve Türk Şiiri dersleri verdi.
İlk şiiri 1972'de Eskişehir'de Deneme dergisinde "Umur Elkan", ilk yazısı da aynı yıl Yeni Ortam gazetesinde "Mehmet Can" adıyla yayımlandı. İstanbul'da Üç Çiçek (1983) ile Şiir Atı (1986) dergilerini yayıma hazırlayanlar arasında yer aldı. 1979'dan başlayarak Somut, Felsefe Dergisi, Türk Dili, Yusufçuk, Yarın, Gösteri, ile Varlık dergilerinde şiirler yayımladı.
Yapıtları
Şiir
1981-Karşılığını Bulamamış Sorular
1990-Sokak Prensesi
1991-Sırat Şiirleri
1995-Eskiden Terzi
1996-Kabareden Emekli Bir Kızkardeş
1997-Kırk Şiir ve Bir
1999-Karton Valiz
1999-Hafıza ("Hafız" Adı Altında)
2000-Ölüm Bir Skandal
2000-Toplu Şiirleri: Nar
2002-Toplu Şiirleri: Hafız ve Semender
2005-Keder Gibi Ödünç
2007-Üzgün Kediler Gazeli
2010-Zarf
2011-Aşk Şiirleri Antolojisi
1990-Sokak Prensesi
1991-Sırat Şiirleri
1995-Eskiden Terzi
1996-Kabareden Emekli Bir Kızkardeş
1997-Kırk Şiir ve Bir
1999-Karton Valiz
1999-Hafıza ("Hafız" Adı Altında)
2000-Ölüm Bir Skandal
2000-Toplu Şiirleri: Nar
2002-Toplu Şiirleri: Hafız ve Semender
2005-Keder Gibi Ödünç
2007-Üzgün Kediler Gazeli
2010-Zarf
2011-Aşk Şiirleri Antolojisi
Deneme
2000-Haziran,Tekrar2005-Üvey Sokak
2006-Düz yazı: 100 Yazı
2008-Eski Yazı
2009-Azıcık Cihangir
2010-Şimdi O Güzel Bahçede.
2011-Trenler de Ahşaptır
2012-Sonradan Görme
2012-Şiir Gibi Yalnız
2012-Derdini Anlatamayanlar için Ansiklopedi: Paradosk Diyalektika
2012-Nar Alfabesi (çocuk kitabı)
Ödülleri
-Gösteri Dergisi İkincilik Ödülü
-Halil Kocagöz Şiir Ödülü
-Behçet Necatigil Şiir Ödülü
-Cahit Külebi Özel Ödülü
-Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü
-Dionisos Şiir Ödülü
-Cemal Süreya Şiir Ödülü
-Metin Altıok Ödülü
-Halil Kocagöz Şiir Ödülü
-Behçet Necatigil Şiir Ödülü
-Cahit Külebi Özel Ödülü
-Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü
-Dionisos Şiir Ödülü
-Cemal Süreya Şiir Ödülü
-Metin Altıok Ödülü
Şiir Çevirileri
-Mevsim-Wole Soyinka
-Yağdığını Düşünüyorum-Wole Soyinka
-Yağdığını Düşünüyorum-Wole Soyinka
Niçin aşk? demişler Ergülen'e,
Baştan söyleyeyim: bu bir aşk mektubu değildir. Memleketin yine her bakımdan bir ateştopuna döndüğü şu yakıcı ve boğucu ortamda aşk mevzuuna girip harareti artırmak da istemem. Merdiven şiir dergisinin 4. sayısında bir soruşturma var: 'Niçin şiir yazıyorlar?' Büyük, orta, genç, her boydan şairler bu sorunun hakkını veren yanıtlar hazırlamışlar. Herkes meşrebince niçin şiir yazdığını açıklıyor.
Arada Baki Ayhan T. gibi 'niçin yazdığımı bilmiyorum' diyenler de çıkıyor, Sina Akyol gibi 'şairin bir poetikası varsa, niçin yazdığını mutlaka bilir' diyenler de. Ben bu hususta kendimi Baki Ayhan T.'ye daha yakın buluyorum, çünkü vaktiyle ben de 'niye şiir yazdığımı bilmiyorum' demiştim ve bir hayli de zılgıt yemiştim!
Şair arkadaşların yanıtlarını okuyunca, sorunun 'Niçin şiir yazıyorsunuz?' değil de, sanki 'Niçin âşık oluyorsunuz?' biçiminde sorulduğunu düşündüm. Evet, itiraf ediyorum, hayli indirgemeci bir tutumla, düzlem kaydırarak, soru öyle sorulmuş da olsa, yanıtların pek fazla değişmeyeceğini hissettim. Bence, aşkın ne kadar dile getirilebilir sebebi varsa, şiirin de o kadar sebebi vardır.
Şairler niye şiir yazdıklarına dair pek çok sebep sıralamışlar sıralamasına da, sebepler sıralandıkça zemin de kaybolmuş. Sonunda elde bir sürü sebep kalıyor, ama hiçbiri soruya bir cevap oluşturmuyor. Bu belirsizlik ya da boşluk hissi söz konusu şairlerden kaynaklanmıyor elbette, soruşturmayı yanıtlayan 17 şairin yerine başka 17 şair seçilseydi de belirsizlik ortadan kalkmayacaktı sanırım.
Gerçekten ilginç, güzel ve doğru cevaplar vermiş şairler. Ahmet Oktay 'Büyülemek ve büyülenmek için' şiir yazıyor, Kemal Özer "Elimden gelenin bu olduğuna inandığım için" diyor, Güven Turan "Dünyamı dile getirmek ve onu paylaşmak için" diye yanıtlamış, Sina Akyol 'Bir başka dili kullanabilmek' biçiminde özetliyor, Ali Günvar 'Aslında şiir filan yazma derdinde olmadığını' ve 'Sürekli kendisiyle hesaplaştığını' beyan ederken, Ali Ural "Şiir beni neden seçti?" diye soruyor. Akif Kurtuluş samimi olarak ‘Bilmediğini ’ söylerken, Mehmet Can Doğan, Yunus'un dizesiyle yanıtlıyor: "Ya ben öleyim mi söylemeyince?"
Hüseyin Atlansoy "Kalem ve buğdayın hakkını teslim için" derken, Şaban Abak 'Seçilmiş 10 sebep' sıralıyor, bunlardan ikisi: "Sezai Karakoç da şiir yazmış olduğu için" ve "Atımızı Kaybettiğimiz için". Baki Ayhan T., 'Sözcüklerin de yalnız sözcük olmadıklarını anladığını' ve 'Onların arasında olmak için' yazdığını belirtiyor. Celal Fedai delikanlılık süslerinden uzaklaşırken şiire yaklaştığını, Bülent Ata 'Ayağa kalkmak için', Murat Menteş 'Nakavt olmamak için' yazdıklarını söylüyorlar. Nilay Özer "Kendimi şiir yazarken buldum" diyor, Mehmet Erte, ‘İnsanı hak etmediği yerden indirmek, alçaltmak için’ yazdığını itiraf ediyor, Ayşe Sevim de "Bana verilen maske şiirdi" diyor.
Hemen hepsi de zekice, samimiyetle verilmiş cevaplar, ben de aynı samimiyetle eskiden 'Hakikat nar’dadır' demiş ve şiir yazmama bir sebep olarak nar'ı göstermiştim, elbette benimki de bu sorunun cevabı değil. Belki de tıpkı aşk gibi sebepsiz olan şiire bir sebep bulmak, aramak için yaklaşmamalı, 'İhtiyacım vardı, yazdım' demeli: Bir 'Tüketim maddesi' değil, bir 'İhtiyaç maddesi' olarak bakılmalı şiire belki de. Tıpkı aşk gibi.
Şairlerin yanıtlarında gizli duran 'Aşk' bana bunları hatırlattı. Hem şiire ihtiyacı olanlar herkesten önce şairler değil midir? Şiirin de, aşkın da bir 'İhtiyaç' olduğunu söylemek pek 'Şairane' sayılmaz, hoşa da gitmez ama, şiirle şair arasındaki ilişkiyi doğallaştırıp, daha sahici ve daha hakiki bir yakınlıktan söz etmemize yol açabilir.
Haydar Ergülen, şiirimizin usta isimlerinden biri. Yaklaşık 30 yıldır çok sevdiği şairlerin yanında yer almak için ‘heves’le yazıyor. Şiir, hayatında çok önemli bir yer kaplasa da onun için vefa, dostluk, kardeşlik her şeyin üstünde. Yedi aylık kızı ‘Nar’ın babası’ olarak anılmak ise en büyük mutluluğu… Ergülen,Türk şiirindeki önemli birçok ödülün de sahibi. ‘Üzgün Kediler Gazeli’ adlı kitabıyla Metin Altınok Şiir Ödülü’nün ilk sahibi oldu. Cumartesi akşamı düzenlenen ödül töreninde Yaşar Kemal’den, Selim İleri’ye, Can Dündar’dan Pınar Kür’e dostları onu yalnız bırakmadı. Haydar Ergülen’le şiir ve ödül üzerine konuştuk.-Türkiye’deki önemli birçok şiir ödülünün sahibisiniz. En son Metin Altıok şiir ödülünü aldınız. Bu ödülün diğerlerinden farkı ne?
-Evet, hayli ödül aldım. İnsan aramaya görsün pek çok sebep ve gerekçe bulur ya yaptığı işlere, sanırım benim için de ödüller öyle. Diğer ödüllerime dair gerekçelerimi, sebeplerimi muhtelif söyleşilerde belirtmiştim. Kuşkusuz Metin Altıok Şiir Ödülü de benim için diğer ödüllerim kadar önemli ve değerli. Önemli çünkü, yarım kalmış, yarıda bıraktırılmış bir şiir birikimi ve arayışıyla bile Türkçenin en has şairlerinden biri Metin Altıok. Özellikle 80 kuşağı üzerinde, benimle birlikte bazı şair arkadaşlarımı da çok etkileyen bir şiiri var.
Özel bir şair, bireysel bir şair, kıyıda bir şair, ama çok etkileyici bir şair. “Gezgin”, “Yerleşik Yabancı”, “Kendinin Avcısı” ve “Küçük Tragedyalar” gibi kitapları benim de genç bir şiir okuru olarak sadece başvuru kitaplarım değil, şehirde ya da bir şehirden ötekine hep cebimde gezdirdiğim kitaplardı. Yakın arkadaşlarımla yeniden yeniden açar okur, bazı dizeleri yüksek sesle birlikte tekrarlardık. Haleti ruhiyemize de çok seslenen ’sessiz’ ve dokunaklı bir şiirdi. Onun da çok sevdiği kedilerden esinlenmiş “Üzgün Kediler Gazeli” kitabımın ödüle değer görülmesi de kuşkusuz sevindirici. Ve onun şiir yangınıyla uğraşırken Sivas yangınına kurban gitmesi de içimi hâlâ yakıyor.
-‘Ödül genç kuşaktan bir şaire verilseydi teşvik edici olurdu’ diye aklınızdan geçti mi hiç? Necatigil Ödülü Enis Batur’a verildiğinde, ‘Ödüle ihtiyacı var mı?’ gibi eleştiriler getirilmişti?
-Zaten ödül genç bir şaire verildi! Ben onun ilk kitaplarını okuduğumda ve hayran olduğumda gencecik bir öğrenciydim, sonra onun ve başka bir-iki şairin etkisiyle şiir yazmaya başladım, yani o yüzden benim de gençliğime verilmiş bir ödül sayabilirsiniz bunu. Bir de şunu fark ettim, Metin Altıok, Sivas’ta yakıldığı zaman 52 yaşında genç bir şairdi, ben de onun adına verilen ilk ödülü 52 yaşımda alıyorum. Bu tesadüf ya da denk düşme de çok ilginç geldi bana. Ödül ve ihtiyaç ilişkisine gelince, belki şöyle söylenmeli: Ödüle yalnızca gençlerin, hiç kitap çıkarmayanların, buna imkan bulamayanların, hatta yaşı 25'i geçmemiş olanların ihtiyacı vardır diye düşünerek, yalnızca bu özellikleri haiz şairler ödüllere katılabilir, denmeli.
Hiç karşı değilim, hatta desteklerim bile, bütün ödüller için geçerli olsun bu. Şaka yapmıyorum, çok ciddiyim. Evet şiir bir ihtiyaçtır; ama ödül ihtiyaç değildir. Bazen sevgiden kaynaklanır, bazen dostluktan, bazen aynı çizgide olmaktan, bazen ödülün katacağı onurdan… Bunlarsa bildiğimiz anlamda ‘ihtiyaç’ değildir.
-Toplu şiirlerinizin ilk cildi ‘Nar’ yeniden yayımlandı. Geçen yıl içinde de birçok şair (Özellikle 1980 kuşağı şairleri) toplu şiirleriyle gözüktü. Toplu şiirlerin yayımlanmasındaki artış bize ne söyler?
-Gülten Akın’ın dediği gibi “Sonra İşte Yaşlandık”, toplu şiirlere toplandık! Demek ki bazılarımız, ben de dahilim buna, şiir yolculuğumuzun sonuna geldiğimizi, yavaş yavaş toplanmak gerektiğini hissetmiş olmalıyız ki böyle bir artış yaşanıyor toplu şiirlerde. “Nar”ın bu üçüncü baskısı, ilki 2000'de Adam Yayınları’ndan çıkmıştı, o zaman 44 yaşımdaydım, eski kitaplarımın baskıları yoktu, yayınevi yeniden tek tek basmıyordu ve iki cilt halinde çıktı toplu şiirlerim.
İkinci cilt “Hafız ile Semender”in yeni baskısı da bugünlerde Turkuvaz’dan (eski adıyla Merkez Kitaplar) çıkacak. Ben, toplu şiirlerin yayımlanmasında ahlaki, etik, vicdani, ticari, vb. bir yanlışlık ya da olumsuzluk görmüyorum. Ayrıca bir dönemin ruhunu, şiirini anlamak için de iyi bir külliyat sayılır.
-Size bir itirafta bulunayım, toplu şiirlerin şair için kötü bir yanı var: Niye bu kadar çok şiir yazmışım, şu berbat şiirleri, dökülen, sarkan, sırıtan dizeleri hangi akla uymuş da yazmışım diye düşünüyorsunuz. Bazı şiirlerinizi, hatta kitaplarınızı okumaya katlanamıyorsunuz! O yüzden şairler toplu şiirlerini baştan sona okumaya kalkışmamalı, yoksa şiiri bırakmaları işten bile sayılmaz!
-Şiirlere bir müdahaleniz oldu mu?
-Hiçbir müdahalede bulunmadım, ekleme, çıkarma da yapmadım.
-Haydar Ergülen, 20 yıl sonra nasıl anılmak ister?
-‘Türk şiiri gerçekten çok kalender ve hoşgörülü bir şiirmiş, ki zamanında böyle bir adam bile şiir yazmış, hatta yayımlayabilmiş’ diyeceklerine hiç kuşkum yok! ‘İyi’ bir ‘şair’den çok, ‘iyi’ bir ‘adam’dı, vefalıydı, arkadaşlığı, dostluğu, kardeşliği, her şeyin, şiirin de üstünde tutardı desinler yeter. Nasılsa “Kırk şair birden olsam yazamam bir hevesi” diyerek yetersizliğimi 40 yaşımda beyan etmiştim.
-Yazı masasının başına oturduğunuzda ya da kâğıdı kalemi alıp bir şiire durduğunuzda ilk şiirlerinizi yazarken duyduğunuz heyecanı yine duyar mısınız?
-Başladığım ama nasıl devam edeceğini bilmediğim birkaç şiir taslağı var, onları çalışıyorum… İlk şiirlerimi yazarken duyduğum heyecandan daha fazlasını duyuyorum; çünkü gençken şiir yazmak kolaymış, ister ‘cahil cesareti’ deyin, ister ‘genç şair cesareti’… Ama şimdi zor, o yüzden şimdilerde duyduğum daha çok ‘acaba bu şiiri yazabilecek miyim?’, ‘bir şiir daha yazabilecek miyim?’ duygusu ve heyecanı, ki gerçekten ben de merak ediyorum bunu!
Bendeki Haydar Ergülen:
-ey aklım, "elma" desem de çıkma...
-iki şehri var gecenin, biri gözümde
tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur
gibi çöken siste, bana bu uykusuz
şehri niye bıraktın, göze alamadığım
bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,
gece değil istediğin hayli karanlık
bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak
hevesindesin! gözlerini anlıyorum henüz
bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,
ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,
öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,
sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak
şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim :
biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz,
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,
bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde
tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur
gibi çöken siste, bana bu uykusuz
şehri niye bıraktın, göze alamadığım
bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,
gece değil istediğin hayli karanlık
bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak
hevesindesin! gözlerini anlıyorum henüz
bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,
ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,
öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,
sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak
şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim :
biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz,
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,
bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde
kimsenin kimseye gözü değmiyorsa, şiir niye ?
-ben doğulu olsam sisli batıda
iyice çekilirdim kendi doğuma
kendi kendime doğururdum
benden istenen yazı
rüyalar çoğalsın diye doğuda...
iyice çekilirdim kendi doğuma
kendi kendime doğururdum
benden istenen yazı
rüyalar çoğalsın diye doğuda...
-hayatımda hiçkimse yok
ben de olmasam...
ben de olmasam...
-keşke sen de bu kadar benzemeseydin
benim yokluğuna bile inanmadığım şeye...
benim yokluğuna bile inanmadığım şeye...
-iki kayık çarpıştı iki heves
döküldü biri suya biri toprağa...
döküldü biri suya biri toprağa...
-sen içimden geçen yolculuksun
ben içimden geçemem
ben..
- sus. kendi bahçene alış...
ben içimden geçemem
ben..
- sus. kendi bahçene alış...
-şehir, dansa davet edilen iki şairdi
henüz yazmadıkları tek dize için...
henüz yazmadıkları tek dize için...
-kaybolmayı kaybettin
seni herkes karşıladı...
seni herkes karşıladı...
-seni içime attım
sana az kaldı...
sana az kaldı...
-yokluğun bıraktığı iki kişiden
biri derinliğine insan
biri boğulur ondan...
biri derinliğine insan
biri boğulur ondan...
-inanırım, eski orman tadı sinmiştir
açılmayan mektuba
gönderilse de...
açılmayan mektuba
gönderilse de...
-yalnız sen tarif etseydin yolu
söz yoldan çıkmadan önce...
söz yoldan çıkmadan önce...
-aramızdan son geçen sen olacaksın
ben aramıza girmeden önce...
ben aramıza girmeden önce...
-kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir
kadın gider ve bir şair doğar bundan
(ben hangi kadından şair olduğumu bilirim)
"yazın bittiği her yerde söylenir"se
kadının gittiği de her yerde söylenir
kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir:
kadın gider ve bir şair doğar bundan
(ben hangi kadından şair olduğumu bilirim)
"yazın bittiği her yerde söylenir"se
kadının gittiği de her yerde söylenir
kadın gittiği her yerde şiir diye söylenir:
kadının gittiği yazın bittiğidir, her yerde
yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,
yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu...
şehir her semtiyle yazın peşine düşse
yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,
yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir
eylülün semtine kadar böyle gidilir
bir gecede gittimdi hazirandan eylüle
eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda
kadın tarafından terkedildi o söylenceye:
bütün oğullar anneyi bir şiire terkeder!
o kadın beni terkederse şair olurum
oğul olduğum kadın sakın beni terketme,
şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider
yaz biter kadın giderse, bunun sonu şiirdir,
yazın sonu şiirdir, şiirdir aşkın sonu...
şehir her semtiyle yazın peşine düşse
yaz uzar bundan ve aşklar da nasiplenir,
yazın peşinde şehir, kadının peşinde şiir
eylülün semtine kadar böyle gidilir
bir gecede gittimdi hazirandan eylüle
eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda
kadın tarafından terkedildi o söylenceye:
bütün oğullar anneyi bir şiire terkeder!
o kadın beni terkederse şair olurum
oğul olduğum kadın sakın beni terketme,
şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider
bütün kadınlar şiiri bir kadına terkeder!
-pazartesi: haydar ergülen
salı: aydar rgülen
çarşamba: ydar gülen
perşembe: dar ülen
cuma: ar len
cumartesi: r en
pazar: n
salı: aydar rgülen
çarşamba: ydar gülen
perşembe: dar ülen
cuma: ar len
cumartesi: r en
pazar: n
-iniyorum gün günden
adımdan, şiirimden
'n'eyim ben
'n'edir haydar ergülen
adımdan, şiirimden
'n'eyim ben
'n'edir haydar ergülen
-gözlerimizi uzaklıklar değil yalnız,
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır
-siz bu kadar çok muydunuz,
kimseniz yok mu
-ara sıra benzemek ister ya insan birine-
nasıl böyle kendinize benziyorsunuz
kimse artık o kadar benzemiyor kendine...
kimseniz yok mu
-ara sıra benzemek ister ya insan birine-
nasıl böyle kendinize benziyorsunuz
kimse artık o kadar benzemiyor kendine...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder