ben insanları, bana yaptıkları iyiliklerden ziyade, yapmak istediklerine bakarak severim, anlaşıp sevişmek için yaratılmış olanlar birbirlerini tanırlar...
**
ben yalnız o iyi şeyleri severim ki tatlarını duymasını bilecek ilk insandan başka kimsenin malı değildirler...
**
para kendiliğinden hiçbir şeydir, ondan yararlanmak için onu başka şekillere sokmak gerekir, bir şey satın almak, pazarlık etmek, çok kere aldatılmak, iyi ödeyip fena mal almak gerekir...
**
çalmaktan kendimi men etmek için çaldığım şeyleri yeter derecede hırsla istemiyor, içimde yenmeye çalışılacak hiçbir şey duymuyordum; bir tek güzel resim kağıdı, beni bir top kağıt alacak paradan daha fazla iştahlandırıyordu...
**
dalkavukluk veya daha iyisi kafa sallayıcılık daima bir kötülük değildir, o, hele gençlerde çok kere bir erdemdir; bir kimsenin bize ettiği iyi ilgi, güzel davranış kalbimizi ona bağlar; sözlerine baş eğişimiz, onu aldatmak için değil, yaptığı iyiliği kötülükle karşılamamak, mahzun etmemek içindir...
**
kalbim akmasını severdi: yeter ki bir başkasınınkine döküldüğünü hissetsin...
**
o zamandan beri dikkat ettim ki insanları tanımak için böyle kupkuru bir şekilde sorguya çekmek zeka iddiasında bulunan kişilerin oldukça genel bir hastalığıdır, onlar duygularını göstermemekle sizinkilere daha iyi gireceklerini düşünürler ve böylelikle sizin de kendi duygularınızı açığa vurma cesaretini büsbütün yok ettiklerini asla fark etmezler
**
her insan başkalarının kalbini okuyabilseydi, bulunduğu yerden inmeyi isteyen insanların sayısı, yukarı çıkmayı isteyenlerden daha çok olurdu...
**
nasıl olduğunu bilmiyorum fakat bende birbiriyle hemen hemen uzlaşmaz iki şey birleşmiştir, bir yanda çok ateşli bir doğa yapısı, canlı ve taşkın istekler, öte yanda ağır uyanan, bir türlü karışıklıktan kurtulamayan ve ancak iş olup bittikten sonra kendilerini gösteren fikirler...
**
bana söz söyleyenin sabrını tüketmek korkusu ile anlıyormuşum gibi görünüyorum, böylece o ileri gider, ben hiçbir şey anlamam, zihnim ancak zamanı, saati geldiği zaman yürümek ister, başkasının yürüyüşüne ayak uydurmak onun harcı değildir...
**
genel olarak iman sahipleri Tanrı'yı kendileri gibi betimlerler; iyiler onu iyi, kötüler kötü yaparlar; kinli ve öfkeli sofular herkesi cehenneme atmak istedikleri için yalnız cehennemi görürler, yumuşak ve sevgi dolu ruhlar ise bu cezaya hiç inanmak istemezler...
**
işin garibi o, cehenneme inanmamakla birlikte "Araf'a "inanmaktan kendini alamazdı, bu onun, kötülerin ruhlarını ne yapacağını bilmeyişinden, onları ne cehenneme atmaya, ne de iyi olacakları zamana kadar iyilerle bir araya getirmeye razı olmayışından ileri geliyordu, itiraf etmek gerekir ki bu dünyada da, ötekinde de kötüler gerçekten baş belası olurlar...
**
yemek yerken candan bir kimse ile baş başa bulunmadığım zaman, kitap okumak benim için daima bir keyif olmuştur; yalnız yemek yediğim zaman kitap benim için sofrada eksik olan cemaatin yerini tutar; sıra ile bir sayfa kitap okur, bir lokma yemek yerim ve bana kitabın benimle beraber yemek yiyor gibi gelir...
eğer cinsel isteklerden bir şey esirgenecekse, onlara hiç bir şey tattırmamalıdır..
**
her kişi özgürlüğü başkasının evinde sever..
**
belleğim, ona güvendiğim oranda bana yardımı dokunur, düşüncelerimi kağıda döktüğüm anda beni bırakır, bu durum müzikte de böyledir; müzikten anlamazken bir sürü şarkıyı ezbere okurken; notadan okumaya başladığım günden beri tek bir şarkıyı hatırımda tutamıyorum...
Jean-Jacques Rousseau
Aydınlanma çağında yetişmiş olmakla birlikte, uygarlık eleştirisi ve doğaya dönüş önerisiyle romantik akıma öncülük etmiş, monarşiye karşı halk iradesinin üstünlüğünü savunmasıyla da Fransız Devrimi’ni ve özellikle Jakobenleri etkilemiştir.
Annesi doğum yaparken ölmüş, saatçilik yapan babası da tutucu Cenevre’nin toplumsal hiyerarşisine ters düşen davramşlarından ötürü hapse girmemek için kentten kaçmıştı. Annesinin zengin akrabalarının yalımda ezilen Rousseau 16 yaşında Cenevre’den ayrıldı. Kalvencilikten Katolikliğe dönerek Sardinya ve Fransa’da yaşamaya başladı. Savoie’da Madame de Warens’le tanışması yaşamında bir dönüm noktası oldu. Daha önce hiç okula gitmemiş olan Rousseau Madame de Warens’in evine yerleştikten sonra tutkuyla okumaya başladı. Genç Protestan erkekleri Katolik yapmayı görev edinen koruyucusunun sevgilileri arasına katıldıktan sonra bile onun ahlak anlayışından rahatsız olmakla birlikte, bu akıllı, kültürlü, zevk sahibi kadın sayesinde yeteneklerini geliştirme fırsatını buldu.
Rousseau 30 yaşında Paris’e gittiğinde artık başkentin gittikçe liberalleşen kültür yaşamını etkileyebilecek bir düşünür, yazar ve müzikçiydi. Burada tanıştığı Denis Diderot’yla birlikte, Aydınlanmanın temel yapıtlarından olan Encyclopedie’nin çevresinde toplanmış “filozoflar” arasında sivrildi.
Diderot’nun yayın yönetmenliğini üstlendiği Encydopedie’nin müzik maddelerini yazmaya başladı ve güçlü, akıcı üslubuyla çok geçmeden grubun en göze çarpan üyesi haline geldi. Bu arada beste de yapıyordu. Le Devin du village (1752; Köy Kâhini) adlı operası sarayda çok beğenilmiş, ama Rousseau saray bestecisi olarak rahat bir yaşam sürebilecekken bunu seçmemişti. Les Confessions’da (1782; İtiraflar, 1943,1975; 1998-99, 2 cilt) yazdığına göre 37 yaşında, Vincennes’da tutuklu bulunan Diderot’yu görmeye giderken birden “korkunç bir aydınlanma” yaşamış ve çağdaş uygarlığın insanı iyileştirmek yerine yozlaştırdığını anlamıştı.
Müzikte ussal ya da düşünsel öğe yerine duyguyu ve kendiliğindenliği vurgulayarak özgürleşmenin temsilcisi oldu ve yeni bestecileri etkiledi. Ülkenin en önemli opera bestecisi olarak Rameau’nun yerini alan Gluck onun düşüncelerinden etkilendiğini belirtirken Mozart da tek perdelik operası Bastien und Bastienne’in metninde Le Devin du village’ı temel aldı.
Paris’in gösterişli yaşamından sıkılan Rousseau 1754’te cahil bir çamaşırcı olan metresi Therese Levasseur’ü de alarak Cenevre’ye döndü ve yeniden Kalvenciliği benimseyerek yurttaşlık haklarını geri aldı. Bu arada “İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı ve Temeli Üzerine Konuşma, 1986,1998) yazdı. İlk denemesindeki görüşünü geliştirdiği başyapıt niteliğindeki bu çalışmasında insanların doğuştan gelen beden ve zekâ farklılıklarını bir yana bırakarak sonradan edinilmiş eşitsizlikleri tartışmaya açtı.
Rousseau yurttaşlık haklarını kazandıktan sonra Cenevre’den ayrılarak Paris’e dönmüş, ama özellikle din konusundaki görüş ayrılıkları ve d’Alembert’in yazdığı “Cenevre” maddesi yüzünden Encyclopedie çevresinden uzaklaşmıştı. 1756’da Paris’ten ayrılarak Montmorency’de bir kır evine yerleşmişti. Toplum Sözleşmesi’ni Montmorency yıllarında yazdı.
Kilise ve yönetimin şiddetli tepkisi yüzünden artık ne Fransa’da, ne de İsviçre’de barınabilen Rousseau, İngiltere’ye giderek David Hume’un yanına sığındıysa da orada kendisiyle eğlenildiğini düşünerek bir yıl sonra gizlice Fransa’ya döndü (1767). Son 10 yılında daha çok otobiyografik ürünler verdi. Özellikle son yapıtında önceki tutkulu üslubunun yerini huzurlu, lirik bir anlatım aldı. Büyük bir içtenlikle, kendi ruhuyla başbaşa, doğruyu dile getiren Rousseau’nun İtiraflar’ı edebiyatta Stendhal’den Baudelaire, Gide ve Jean Genet’ye kadar uzanan bir çizginin başlangıcını oluşturdu.
Rousseau’nun toplu yapıtlarının basımına 1959’da başlanmış, yazışmalarının da 43 cildi yayımlanmıştır.
Kitapları
Deneme:
Bilimler ve Sanatlar Üzerine Söylev (1750)
İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Temeli ve Kökenleri (1755)
Politik Ekonomi Üstüne Söylev (1755)
Ahlak Prensipleri Mektupları (1758)
Etkinlikler Gösterileri Üstüne Mektup (1758)
Toplum Sözleşmesi (1762)
Emile ya da Eğitim Üzerine (1762)
Dağda Yazılmış Mektuplar (1764)
Korsika İçin Anayasa Projesi (1765)
Polonya Hükümeti Üstüne Düşünceler (1771)
Dillerin Kökeni Üstüne Deneme (1781)
Otobiyografi:
İtiraflar (1770)
Jean-Jacques’ı Yargılayan Rousseau (1777)
Yalnız Gezenin Düşleri (1778)
Roman-Şiir:
Julie ya da yeni Heloise (1761)
Leviler Kabilesinden Efraim (1762)
Tiyatro ve Müzik:
Rousseau Tarafından Bulunmuş Olan Müziksel Notasyon Sistemi (1742)
Hanımefendi Müzler (1747)
Köy Kahini opera (1752)
Narkissos veya Öz Sever Kişi (1752)
Fransız Müziği Üstüne Mektup (1753)
Pygmalion (1771)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder