03 Aralık 2024

Mario Benedetti




Mario Orlando Hardy Hamlet Brenno Benedetti Farrugia ya da bilinen ismiyle Mario Benedetti 14 Eylül 1920 yılında Uruguay'ın Paso de los Toros kentinde doğdu. Ailesi İtalya kökenliydi. 1938-1941 yılları arasında Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te yaşadı. Öyküler, romanlar, şiirler, denemeler, kronikler, film senaryoları, şarkı metinleri, "şiir biçiminde bir roman" ve tiyatro oyunları yazdı. 

Uruguay entelektüel ve yazar hareketi olan 1945 Kuşağı arasında yer alan Benedetti, şiirlerinden oluşan ilk kitabı 'La vispera indeleble'i  1945 yılında yayımladı. Yazar 1945'den 1974'e kadar haftalık Uruguay dergisi Marcha için gazetecilik yaptı ve özellikle 1971 'den 1973'e kadar somut politik etkinliklerde görev aldı. Benedetti'yi en çok etkileyen olay 1959 Küba Devrimi oldu. 1973-1985 yıllarını sürgünde yaşadı. Önce Arjantin, sonra Peru'da..Daha sonra birkaç yıl Casa de las Americas'ın "Edebiyat Araştırmaları Merkezi"ni yönettiği Küba ve son olarak da Madrid'de.

İlk romanı 'Quien de nosotros' 1953 yılında yayımlandı. Şiir, roman, öykü, oyun ve deneme alanında çok sayıda ürün veren Benedetti, Uruguay'da askeri diktatörlüğün iktidarı devraldığı 1973 yılında ülkesinden ayrılarak önce Arjantin'e, oradan Peru'ya, bir sene sonra Küba'ya ve nihayet İspanya'ya gitti. Demokrasinin yeniden kurulması üzerine 1983 yılında ülkesine döndü.

2009 yılında hayata veda eden Benedetti, yayımlanmış 80' den fazla kitabına, yirmiden fazla dünya diline çevrilmesine, kazandığı ödüllere, eserlerinden yapılan sinema uyarlamalarına rağmen İngilizce konuşulan ülkelerde yeterince tanınmadı. Buna karşılık İspanyolca konuşulan ülkelerde Latin Amerika'nın en önemli yazarlarından birisi olarak gösteriliyor.



Benedetti'nin Türkçedeki kitapları:

-Mola (Roman, 1960)
-Son Mühlet (Roman, 1984),
-Yıldızlar ve Sen (Öyküler, 1984)
-Sevincin Savunması (Şiirler, 1985)
-Edebiyat ve Devrim (Denemeler, 1995)
-Aşk, Kadınlar ve Hayat (Şiirler, 1995)
-Kırık Köşeli İlkbahar (Roman, 2014)

Edebiyat ve Devrim

Aydınlar ve sanatçılar seçkince bir tavır takınmak zorunda mıdırlar? Politik taban çalışmasının beraberinde getireceği güçlükler karşısında geri çekilerek yazı masalarına sarılmaları, kuramsal çalışmalarının ardına gizlenmeleri ya da bir düş dünyasına sığınmaları mı gerekir? Ya da tam tersine yazar -kendi dengesini yitirme pahasına bile olsa- yoğun siyasal etkinlik göstermeli ve bu sırada kendini sudan çıkmış balık gibi hissetmeyi göze almalı mıdır? Politik yönelimli yazar için kendisini artık yalnızca politik edebiyat ve yergiyle dile getirmek kaçınılmaz bir şey midir?

Bunlar Mario Benedetti'nin denemelerle deştiği sorunlardan birkaçıdır. Formüle ettiği yanıtlar, konuyla iki yönden ilişkili bir kişinin yanıtlarıdır: Yazarın ve politik savaşımcının.


Kırık Köşeli İlkbahar

Bir siyasi tutuklunun başrolde olduğu hikâye kimi zaman bir babanın, 
kimi zaman bir çocuğun, bazen olay kahramanının, bazen de eşinin iç dünyasından anlatılıyor.
 
Soğuk olmadığında yaz olduğunu düşünüyorum ve sıcak olmadığında da kış olduğunu. Bir de bakıyorum ki, sonbaharmış. Kış için giyeceğim var, yaz ve ilkbahar için de ama sanırım bunlar sonbaharda işime yaramıyor. Babamın olduğu yere daha yeni sonbahar gelmiş ve babam bana mutlu olduğunu çünkü demir parmaklıklar arasından kuru yaprakların geldiğini ve bu yaprakların benim mektupçuklarım olduğunu hayal ettiğini yazmış.

Santiago darbeden sonra tutuklanmış, beş yıldır sevdiklerinden uzak, bazen bir hücrede yapayalnız kalan bir adamdır. Santiago’nun genç karısı Graciela, yaşlı babası Don Rafael ve küçük kızı Beatriz bir yandan hapisteki Santiago için endişelenirken bir yandan da hayata tutunmaya çalışırlar. Yoğun bir aşk, cinsellik, özlem, öfke ve acı duygusuyla harmanlanan Kırık Köşeli İlkbahar’da 70’li yıllarda Uruguay’da gerçekleştirilen askeri darbenin ardından yaşananlar anlatılıyor. Ancak usta yazar Benedetti burada siyaseti, hapishaneyi, işkenceyi ya da direnişi öne çıkarmıyor. Bunlar var elbette ama bu hikâyede yazar, askeri darbeye maruz kalan sıradan insanların bireysel dramları üzerinden yaklaşıyor ülkenin trajedisine.

Latin Amerika edebiyatının en büyük yazarları arasında sayılan Uruguaylı Mario Benedetti, aşkın, sürgünlüğün ve hayata tutunma azminin en güzel metinlerini yazmıştır. Yaşadığı dönemin zorlu koşullarında kalemiyle, politik mücadelenin içinde tüm benliğiyle var olmuştur. Benedetti, Kırık Köşeli İlkbahar’da da, vatanından koparılan ama yaşamaktan vazgeçmeyenlerin insanlık durumlarını kimi zaman bir çocuk aklının aydınlığı ve yalınlığıyla anlatıyor.  (arka kapak)

Kitaptan bir bölüm

((((...Kocaman bir kelime...))))

Özgürlük kocaman bir kelimedir. Örneğin dersler bittiğinde artık özgür olduğumuz söyleniyor. Özgürlük süresince birisi gezer, diğeri oyun oynar ve ders çalışmak yoktur. Derler ki, herhangi bir kadın ya da herhangi bir erkek inandığını yaptığı gün, ülke özgür olacaktır. Ama özgür ülke olana kadar çok fazla yasaklı şeyler var. Mesela öldürmek. Evet, böcekler ve karafatmalar öldürülebilir; tabi inekler de et yapmak için. Mesela çalmak yasak. Graciela'nın, yani annemin, beni alışverişe gönderdiğinde yaptığım, çok büyük olmayan bir aşırma olsa bile yasak. Ya da okula geç gelmek yasak. Bu durumda belge hazırlamak gerekiyor, daha doğrusu Graciela neden olduğunu açıklayarak bunu yazmak zorunda kalıyor. Öğretmenim böyle söylüyor: "Açıklayarak!"

Özgürlük için pek çok şey söylemek istiyorum. Mesela birisi tutuklu değilse onun özgür olduğu söylenir. Yani benim babam özgür değil ama aynı zamanda özgür de çünkü uzun zamandır kaldığı hapishanenin adı Özgürlük. Rolando amca bunun acı bir alay olduğunu söylüyor. Bir gün arkadaşım Angelica'ya babamın bulunduğu hapishanenin adının özgürlük olduğunu ve Rolando amcanın bunun acı bir alay olduğunu söylediğini anlattım. Bu arkadaşım Angelica'nın çok hoşuna gitti ve vaftiz babası ona köpek hediye ettiğinde adını "acılı alay (sarcasmo)" koydu. Benim babam tutuklu ama birisini öldürdüğünden ya da çaldığından veya okula geç kaldığından değil. Graciela, babamın düşüncelerinden dolayı Özgürlük'te tutuklu olduğunu söylüyor. Sanırım babam düşüncelerinden dolayı ünlüydü. Benim de bazen düşüncelerim oluyor ama henüz ünlü değilim. Bu yüzden Özgürlük'te değilim ya da tutuklanmadım.

Tutuklu olsaydım, oyuncaklarımdan Toti ve Monica'nın da siyasi tutuklu olmalarını isterdim. Çünkü en azından Toti'ye sarılıp uyumayı çok seviyorum. Monica’ya sarılıp uyumayı o kadar da çok sevmiyorum çünkü çok homurdanıyor. Ben asla ona vurmuyorum, özellikle bu güzel örneği Graciela'ya vermek isterim.

O bana birkaç kez vurdu ama bunu çok fazla özgürlük istediğimde yaptı. Bana vurduğunda ya da homurdandığında ona "O" diyorum çünkü onu "O" diye çağırmam hiç hoşuna gitmiyor. Tabii ki onu "O" diye çağırmak için çok kaçık olmam lazım. Örneğin büyükbabam geldiğinde ve bana "Annen nerede" diye sorduğunda, artık herkes benim bir kaçık olduğumu biliyor, çünkü kaçık olmasam sadece "Graciela mutfakta'' derim. Büyükbabam her zaman ailenin en büyük kaçığının ben olduğumu söyler ve bu da beni mutlu ediyor. Graciela, onu Graciela olarak çağırmamı da çok sevmiyor. Ama ben ona böyle sesleniyorum çünkü çok hoş bir ismi var. Sadece onu çok çok sevdiğimde, ona taptığım zamanlarda ve onu öptüğümde bana, "Canım kızım bana ismimle seslenme" diyor ben de 'Anne, anneciğim" diyorum ve Graciela kımıldanıyor, çok yumuşacık oluyor ve saçlarımı okşuyor. Ama bu da çok iyi bir şey değil, ona anne ya da anneciğim ya da herhangi aptalca bir kelimeyle seslenmem.

Öyle işte, özgürlük kocaman bir kelime. Graciela babam gibi siyasi tutuklu olmanın utanılacak bir şey olmadığını söylüyor. Neredeyse gurur duyulacak bir şey. Neden neredeyse? Gurur mu, utanç mı? Neredeyse utanç duyulacak bir şeydir, desem hoşuna gider miydi? Ben babamdan gurur duyuyorum, neredeyse gurur duyuyorum değil. Çünkü bir sürü düşüncesi vardı, o kadar fazla o kadar fazlaydı ki, düşüncelerinden dolayı tutukladılar. 

Sanırım babam şimdi düşünmeye devam ediyordur. Muazzam düşünceler fakat sanırım bunları kimseye söylemiyordur çünkü söylerse özgürce yaşamak için Özgürlük'ten çıktığında onu tekrar Özgürlük'e koyabilirler. Görüyor musunuz, ne kadar kocaman bir kelime özgürlük?



Aşk Kadınlar ve Hayat

                                           Aşk ölümün telafisidir; onun hakiki karşılığıdır
                                                                                        (Arthur Schopenhauer)


Aşk Kadınlar ve Hayat, Mario Benedetti’nin kendi seçtiği şiirlerden oluşan ve ilk kez 1995 yılında yayınlanan bir aşk şiirleri seçkisidir. Seçki kendi içinde Benedetti’nin şiirsel yolculuğuna ve hayatına dair pek çok bilgiyi sunar.

"Son çıkan ışığı söndürsün!" dediği söylenir acı bir alayla 1973 yılında Montevideo Carrasco Havaalanı'ndaki bir duvar yazısının. Askeri darbeden sonra beraber ülkedeki üç milyonluk nüfusun bir milyonu ülkeyi terk etmiştir. Ülke boşalır, nüfusun üçte biri sürgüne gider. Darbe gerçekleştiğinde 53 yaşında olan Benedetti'de ülkeyi terk edenler arasındadır. Ama bu kitaptaki şiirlerinin büyük çoğunluğunu yazdığı karısı Luz Lopez Alegre Montevideo'da kalır. İkisinin de yaşlı anneleri vardır ve birinin onlarla ilgilenmesi gerekmektedir.

Benedetti 12 yıl boyunca yalnızca ülkesinden değil, bunca şiir yazdığı eşinden de uzak kalır. Bu sürgün döneminin dört yılını (1976-1980) geçirdiği Küba yılların da telefonla bile görüşemezler. Benedetti karısına yazdığı mektupları Küba’dan çıkan dostlarına verir ve onlar da gittikleri ülkelerden başka isimlerle Luz'a gönderirler.

Okurun şiirlerde karşılaşacağı sürgün, hasret, sevdiği kadının hayali ya da onun yüzünü görebilme, ona dokunabilme yahut yakınında olduğunu bilme mutluluğu gibi temalar bu bilgiler ışığında değerlendirilmelidir.

Siz ve Biz

Siz âşık olunca konfor istersiniz
sedir ağacından yatak üzerine özel döşek
biz aşık olunca daha kolaydır bu işler
çarşaf olursa ne ala çarşafsız da olur ama

siz aşık olunca karı zararı hesaplarsınız
aşkınız bitince bir kez daha hesaplarsınız
biz aşık olunca yeniden doğmak gibidir her an
aşkımız bitince ama bir türlü geçmez zaman

siz aşık olunca bir başka büyüktür aşkınız
dedikodu fotoğrafları gazetelerde
aşk bir bomba gibi düşer her yere
biz aşık olunca bildik bir aşktır bu
çok basit çok keyifli sıhhati yerinde olmak gibi

siz aşık olunca sürekli saate bakarsınız
çünkü kaybettiğiniz zaman eder en az yarım milyon
biz aşık olunca acelesiz ama ateşli
zevk alırız sadece ve öyle tuzluya da çıkmaz bu eylem

siz aşık olunca terapiste gidersiniz
çünkü ondan öğrenirsiniz iyi mi ettiniz kötü mü acaba
biz aşık olunca çok da kafaya takmayız
yine de uyanık bilinçaltımız keyfini çıkarmaya bakar aşkın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with thumbnails