26 Ocak 2010

Taxidermia-Pálfi György



Yönetmen: György Pálfi
Senaryo: Ruttkay Zsófia, Pálfi György
Yapımcı: Vánadi Gábor, Miskoczi Péter, Alexandre Mallet-guy
Görüntü Yönetmeni: Pohárnok Gergely
Müzik: Amon Tobin
Tür: Comedy,Drama,Horror
Yapım: 2007 Avusturya, Fransa, Macaristan
Dil: Hungarian,English,Russian
User Rating: 7.0/10
Süre : 91 min
Ödüller: 7 wins & 2 nominations

Oyuncular (ilk-10): Csaba Czene, Gergely Trócsányi, Piroska Molnár, Adél Stanczel, Marc Bischoff, Gábor Máté, Zoltán Koppány, Géza Hegedüs D., Erwin Leder, Krunoslav Agatic

IMDB:

Mide bulandırıcı, tiksindirici fakat her anında gilliam-vari, büyüleyici ve sıradışı bir görsel estetik yakalayan Taxidermia’da bir aileden üç kuşak erkeğin hikâyesine tanık oluyoruz: Büyükbaba, Baba ve Oğul..

Üç kuşak boyunca anlatılan öykü, medeniyetin ilerlediği her noktada doğal olanı anormalleştirmesi ve sınıra dek zorlamasıyla ilgili. Birinci öyküde cinsellik, ikincide yemek, üçüncüde sanat. Üçü de aşırılıkların, uç noktaların dışa vurumu. Görsel olarak çok etkileyici, çok güçlü bir sinema, sistemlerin doğalı bozması ve yok etmesiyle ilgili bir tür medeniyet ve ilerleme eleştirisi...



2. Dünya Savaşı sırasında görevli olan büyükbaba, garip fanteziler diyarında yaşar; en büyük arzusu, aşktır.



Dev bir cüsseye sahip olan baba, savaş sonrası Sovyet döneminin atletidir; hedefi başarı kazanmak, yarıştığı dal ise hızlı yemek yemektir.



Torun, ufak tefek, edilgen bir tahnitçidir; ancak arzusu babasından da büyükbabasında da daha büyüktür: Ölümsüzlük. Kendi bedenini tıpkı bir hayvan postu gibi doldurarak ölümsüz bir sanat eseri yaratma peşindedir.

Filmde tarihi gerçekler sürreal bir anlatımla birleşerek bir tür büyülü gerçekçilikte harmanlanıyor; Pálfi, baş döndürücü bir tarzla bizi Macar tarihinin son yüzyılında tura çıkarıyor. İnsan hayatının uç sınırlarını mercek altına alan Taxidermia’nın üç hikâyesinin de ana ekseninde tüm doğallığıyla insan bedeni yer alıyor; fakat gerçek-dışı arzularla donanmış olarak. Yakın dönem Macaristan’ın Komünist, post-Komünist ve tüketim toplumu dönemlerine dair ironik bir bakış açısını olağanüstü bir hayal gücüyle birleştiren Pálfi, aklınızdan günlerce çıkmayacak bir görsel ziyafete imzasını atıyor.




web sayfası


4 yorum:

  1. Bencede izlenmesi gereken filmlerden bir tanesi diye düşünüyorum.

    Trajikomik bir öykü

    Görüntüler inanılmaz güzel ve etkileyici

    Son derece güzel bir kurguyla insana ait bir sürü özellikler geçmişten günümüze doğru bir seyir izleyip son derece naif eleştirilerle bezenirken usta bir elden çıkmış filmin tadını hissediyorsunuz hemen hemen her sahnede.

    YanıtlaSil
  2. Bu filmi izleyenler için önereceğim bir sanatçı var, gerçi sanatçı olup olmadığı hala tartışılmakta.

    1945 Polonya doğumlu Gunther Von Hages.

    Asıl mesleği doktorluk olan sanatçı 19 yaşındayken bir yaralanma sonucu hemofili olduğu ortaya çıkınca 6 ay gibi uzun bir süre hastanede tedavi görür ve sonradan doktor olmaya karar verir.

    Ne mi yapar bu doktor sanatçımız?

    1978 yılında bulduğu ve 1982 yılında patentini aldığı plastinasyon adlı bir teknikle cesetlere formlar verir. Cesetler cürümekten kurtulurken aynı zamanda bir heykele dönüşür.

    Şu anda eserlerinin Paris ve Polonyada sergilenmesinin yasak olduğunu söyleyeyim ancak eserleri bu ülkelerin dışında özellikle İsviçre, Almanya ve Amerika da sergileniyor ve büyük bir başarı sağlıyor.

    Kendi cesedinin de plastikleşmesini isteyenlerden.

    Gerçekten ilgi çekici bir sanatçı ve eserleri de küçümsenmeyecek kadar etkileyici diyeceğim:)

    YanıtlaSil
  3. insan soyunun ölümsüz olma isteğinin yansıması-ben insansoyunun uzunca bir zaman sonra ölümsüzlüğe çare bulacağına inanıyorum ama tam bunu bulmuşken yaşayacakları bir dünya kalmayacak sanki..kendimi bir plastik olarak görmek istemeyeceğim sanırım toprak olmak bana daha çok yakışıyor:)

    YanıtlaSil
  4. Kesinlikle son derece doğru bir yaklaşım, insanların büyük bir çoğunluğu ölümsüzlüğün peşinde.

    Bu sebeple bu film de bir çok yönüyle izlenmesi gereken filmlerdendir diyorum.

    Üç bölüm halinde; Büyükbaba, oğul ve torun şeklinde ayrılmış bölümlerde torunla birlikte son noktaya varmış ölümsüzlük isteğinin sinema diliyle aktarımı şiirsel geliyor insana.

    Bir şekilde "iz " şeklinde bile olsa kalıcı olmanın dışında sonsuza kadar adımızın var olması isteğinin güzel bir eleştirisi bu film.

    Ve Gunther Von Hagens sanki filmin bir karesinden fırlayıp normal hayatımızın içindeki biri olarak bunu gerçek haline getiriyor.

    Sonu yok bazı şeylerin, hep daha isteği ister istemez insanı bu aşamaya getirmek zorundadır.

    Bu topraklardan çıkan tasavvuf felsefesinin tüm dünyayı sarması ve insanın "oldum" düşüncesiyle hareket edebilmesi belki bir kurtuluş olacaktır.

    Aksi takdir de savrulup duracağız:)

    Bende toprak olmalıyım, ve "rüzgarda" savrulmalıyım...

    YanıtlaSil

Related Posts with thumbnails