1817 yılında Massachusetts eyaletine bağlı Concord'da doğdu. Harvard Üniversitesi'nden 1837 yılında mezun oldu, bir süre babasının dükkânında çalıştı, daha sonra bir okulda öğretmenlik yaptı.1841'den1843 arasında sık aralıklarla, düşüncesel anlamda fazlasıyla etkisinde kaldığı ve ömür boyu dostu olacak Emerson'la kaldı. Emerson'ının asistanı gibiydi, " The Dial " isimli transendentalist dergiye şiir ve nesirleri ile katkıda bulundu.
Sağlığında yayımlayabildiği sadece iki kitabı vardır. ("Walden" ve "A Week on the Concord and the Merrimack Rivers") Diğer eserleri ve günlükleri ölümünden sonra yayınlanmıştır. "Sivil İtaatsizlik "(Civil Disobedience,1849) isimli makalesi ile siyasi tarihe bıraktığı iz çok önemlidir. Daha sonraları Gandhi'nin en büyük ilham kaynağı olacak bu makale Thoreau'nun belki de en ünlü eseridir.
Gandhi'nin dışında Tolstoy ve Martin Luther King gibi önemli isimler de Thoreau'nun düşüncelerinden ve eserlerinden ilham almışlardır. Thoreau, 1862'de, birkaç küçük gezi ve Harvard'daki öğrencilik dönemi dışında hiç ayrılmadığı Concord şehrinde, geçirdiği tüberküloz yüzünden vefat etmiştir. Bütün eserleri 20 cilt halinde 1906'da basılmıştır.
Thoreau: Tek Bir davulcunun Sesinin Arkasından Gitmek..
"Ben bu sayfaları yazdığım zaman Walden Gölü'nün kıyılarındaki bir korulukta kendi elimle inşa ettiğim bir kulübede, en yakın komşumdan bir buçuk kilometre uzakta, yalnız başıma, yaşamımı kendi emeğimin gücüyle sağlayarak yaşıyordum. Orada iki yıl yaşadım, şimdi uygarlığa tekrar dönmüş durumdayım"
Milli Kütüphane'de sadece Civil Disobedience ( Sivil İtaatsizlik) kitabının tercümesi olan Thoreau, ülkemizde pek bilinen bir yazar değildir. Eserleri Japonca ve Sanskritçe dahil bir çok dile çevrilen Thoreau'nun sayısız hayranları arasında Mahatma Gandi ve Tolstoy' da vardır. Thoreau bugün batılı çevrecilerin baştacı ettikleri bir yazardır. Norveçli bilim filozofu Arne Naess'in başlattığı derin ekoloji akımının temel taşlarından birini Thoreau'nun yaşam felsefesi oluşturur. Edebiyat çevrelerinde, Thoreau, İngilizce'yi en güzel kullanan yazarlardan biri olarak kabul edilir. Bugün eleştirmenlerin hakkında en çok kitap ve makale yazdıkları yazarlardan biri olan Thoreau'nun en ünlü kitabı Walden 150 defa basılmıştır.
Thoreau'nun yıldızının kendi ülkesinde bile ölümünden çok daha sonra parlaması, düşüncelerinin yaşadığı zamana göre çok ileri bir düzeyde olması ile açıklanabilirse de, ki bu durum başka dahiler için de geçerlidir, asıl neden Thoreau'nun belirli hiçbir kalıba oturtulabilecek bir düşünür
olmamasıdır. Anarşistler onu kendilerinden biri sayarlar, ama pasif direnmeyi bir ilke haline getiren Thoreau, bazı anarşistlerin başvurduğu kaba kuvvete karşı çıkmıştır. Yazılarının bazı bölümleri sanki genç bir Karl Marx'ın kaleminden çıkmış gibidir, ama Thoreau için önemli olan bireydir ve asıl kurtuluş bireyin kendi kendini ıslah etmesi ile elde edilir.
Doğayla başbaşa olduğu zaman tam bir Panteist havasına bürünen ve İncil' den ' o eski kitap' diye bahseden Thoreau, Hristiyan olduğunu hiçbir zaman reddetmemiştir. Yazıları toplum reformunun nasıl gerçekleşeceği konusunda çeşitli öneriler ile doludur, ama reformculardan hiç hoşlanmaz ve hiçbir reform hareketine aktif olarak katılmaz. Kısacası Thoreau'yu tümüyle kabul etmek imkansız olduğu gibi tümüyle reddetmek de imkansızdır.
1817 yılında Boston'un hemen yakınında kurulmuş olan Concord kasabasında doğan Thoreau'nun babası, etliye sütlüye pek karışmayan, herkesle iyi geçinmeye çalışan, pasif bir dükkan sahibidir. Annesi ise otoriter, çocuklarını okumaya teşvik eden ve doğaya çok ilgi duyan bir kadındır. Bugün bile eski güzelliğinden birşey kaybetmeyen Concord, etrafı göl ve nehirlerle çevrili ufak bir kasabadır. Thoreau, çocukluğunu balık tutarak, kanoyla dolaşarak geçirir. Bir çocuk arkadaşının " Acayip bir çocuk, pek çalışkan biri değil " demesinden Thoreau'nun lisedeyken parlak bir öğrenci olmadığını anlıyoruz.
Buna rağmen 16 yaşında Harvard üniversitesine girmeyi başarır. O zamanlar Harvard öğrencileri siyah üniforma giymektedirler, Thoreau ise yeşil bir ceket giymeyi tercih eder.
Yıllar sonra hamisi ve arkadaşı Emerson'ın Harvard'ın bütün bilim dallarında eğitim sağladığını söylemesi üzerine, Thoreau, " Evet bütün dallar var, fakat kökleri yok." yanıtını verir. Dört yıl sonra aldığı diplomanın koyun derisi üzerine basıldığını fark eden Thoreau, " Keşke her koyun, kendi derisine sahip çıksa! " diyerek böyle bir diplomanın kendisi için ne kadar az değeri olduğunu belirtir.
Bütün bu olayların cereyan ettiği ve Thoreau'nun 'Bu vıcır vıcır kaynayan yüzyıl ' diye bahsettiği 19.yüzyıl aynı zamanda genç Amerikan ulusunun batıya doğru gün geçtikçe yayılıp Kızılderililerin yerlerinden yurtlarından edilmeye başlandığı ve sudan nedenlerle Meksika'nın işgal edildiği zamanlara rastlar. Bir yandan Thomas Jefferson'un büyük bir bölümünü hazırladığı anayasaya koyduğu " Meclis, basın ve vicdan özgürlüğünü engelleyemez." maddesinden faydalanan basın, tam bir özgürlük içinde görevini sürdürürken, diğer yandan Güney eyaletlerinde kölelik hala devam etmektedir. 19 yüzyıl aynı zamanda Edgar Allen Poe, Nathianel Hawthorne, Herman Melville ve Walt Whitman gibi yazarların en ünlü yapıtlarını verdikleri bir çağdır.
O günkü düzene kalıcı bir alternatif arayan Thoreau'nun Emerson'la arkadaş olması ve transandentalist doktrinlerini kolayca kabullenmesi zor olmaz. Üniversiteden mezun olduktan sonra Concord'a dönen Thoreau, babasının dükkanında çalışmaya başlar. Bir yıl sonra özel bir okul açar fakat üç yıl sonra kapatmaya mecbur kalır. Thoreau bütün yaşamı boyunca kendisine iyi gelir sağlayacak, sürekli bir iş tutmaktan kaçınır ve genellikle tamircilik, çiftçilik gibi el emeğine dayanan işler yapar.
Thoreau'nun kendisinden 14 yaş daha büyük olan Ralph Waldo Emerson'la tanışıp arkadaş olması ve transandentalist felsefesini genel hatlarıyla benimsemesi, onun yaşamını etkileyen belki de en önemli olaydır. Fakat onu gruptan ayıran en önemli husus, gerçek Ütopya'yı ancak bireyin kendisinin yaratacağına ve gerçek mutluluğun bireyin kendi kendisini islah etmesi ile sağlanabileceğine inanmasıdır. Bütün yaşamı boyunca inançlarını harfi harfine uygulayan ve ana prensiplerinden hiç taviz vermeyen bu insan böyle bir Ütopya'nın nasıl mümkün olabileceğin kanıtlamak için Walden Gölü'nün kenarında kendi eliyle bir kulübe inşa eder ve orada mümkün olduğu kadar kendi ihtiyaçlarını karşılayarak iki yıl geçirir.
Eline bir dürbün ve not defteri alarak her gün 4 saat süren gezilere çıkar. Hayvanları, bitkileri inceler, komşu çiftçilerle havadan sudan konuşur. Sadece birbuçuk kilometre uzakta olan Corcord kasabasına da uğramayı ihmal etmez. En ünlü yapıtı olan Walden, bu kulübede tuttuğu günlüklerden derlenmiştir. Bu kulübede yaşarken bir buçuk dolar tutan seçim vergisini o zamanki hükümetin tutumunu beğenmediği için ödemeyi reddetmesi onun hapse atılmasına neden olur. (Kendisini hapishanede ziyarete gelen Emerson "neden içeridesin? " diye sorduğunda Thoreau'nun " sen neden dışarıdasın? " diye verdiği yanıt, iki yakın arkadaşın toplum sorunlarına değişik yaklaşımlarını göstermesi bakımından hayli önemlidir). Kendisine haber vermeden kız kardeşinin vergiyi ödemesi üzerine bir gün sonra serbest bırakılan Thoreau'nun, Walden'dan sonra en ünlü yapıtı olan Civil Disobedience ( Sivil İtaatsizlik) adlı makalesini kaleme alır.
Thoreau bu makalesinde, Meksika'ya açılan savaştan ve kölelikten nasıl utanç duyduğunu uzun uzun anlatır ve zaten pek sempati duymadığı hükümete hapse girdikten sonra bütün saygısını yitirdiğini söyler: " Bana ulaşamadıkları için vücudumu cezalandırmaya karar verdiler, aynen, büyüklerine kızıp da bir şey yapamayan bir çocuğun hıncını köpeğinden alması gibi. Hükümetin nasıl yarı-akıllı olduğunu gördüm, ve dostundan düşmanını ayıramayan bu hükümete karşı bütün saygımı kaybettim."
Walden 1849 yılında tamamlanmış fakat Thoreau'nun ilk kitabı “A Week on the Concord and Merrimack Rivers”ın (Concord ve Merrimack Nehirlerinde Bir Hafta ) mali açıdan bir fiyasko olduğunu bilen kitapevleri bu yeni kitabı basmaya yanaşmamışlardır. 1000 tane basılan bu kitap, dört yılda sadece 218 tane satabilmiş ve basım evinin arta kalanları geri yollaması üzerine Thoreau günlüğüne şu satırları yazmıştır: " Kitaplığımda şimdi 900 kitap var, bunların 700 den fazlasını kendim yazdım." Walden'ı bir türlü bastıramayan Thoreau ümidini hiçbir zaman yitirmemiş ve 5 yıl boyunca kitabın üzerinde çalışmış, kısaltmalar , eklemeler yapmış ve zaten çağlayan bir ırmağı andıran üslubuna cila üzerine cila vurarak kitabı daha da güzelleştirmiştir.
Doğa tarihi eserleri arasında kendisine özgü bir yeri olan Walden, bir bakıma çok şaşırtıcı bir kitaptır. Daha ilk sayfalarında Thoreau bu kitabı kendisinin, o kulübede nasıl yaşadığını, ne yiyip içtiğini merak eden komşularını aydınlatmak için yazdığını söyler. Kulübeyi nasıl inşa ettiğini, nereye ne kadar para harcadığını en ince ayrıntılarına kadar anlatır. Hazırladığı bir tablodan, tahtaların 8 dolar 3.5 sente, iki varil kirecin 2 dolar 40 sente ( bu biraz pahalı oldu), sacın 31 sente ( gereğinden fazla bile) ve çivilerin 3 dolar 40 sente mal olduğunu öğreniriz.
İşte bu ayrıntılı bilgilere ne gerek olduğunu düşünen okuyucu aniden şöyle bir inciyle karşılaşır: " Ben koruluklara gittim..yaşamın yalnız zaruri ihtiyaçları ile karşı karşıya kalabilmek için; bu yaşamın bana öğretebileceği bir şeyin olup olmadığını anlamak için; ki ölürken yaşamadığımın farkına varmayayım." Ve hemen sonra: "Yaşamın bütün iliğini emmek istedim.." Thoreau'ya göre herkes kendi ütopyasını kendi yaratabilir ve bunun gerçekleşmesi için de basit bir formül önerir: " Basitleştir, basitleştir. Günde üç öğün yemek yerine gerekirse bir tane ye, 100 tabak yerine 5 tane kullan, diğer ihtiyaçlarını da aynı oranda azalt."
Walden'a çok sayıda konuk gelir ve pek çoğunun ayakta kalması Thoreau'yu hiç rahatsız etmez. " Evimde üç tane iskemle var; bir tanesi yalnızlık, ikincisi arkadaş, üçüncüsü de toplum için." Su isteyen konukların ellerine bir maşrapa tutuşturup gölü gösterir. Eğer yemeğe kalanların sayısı birden fazlaysa o akşam Thoreau dahil hiç kimse yemek yemez. Gelenler arasında çiftçiler olduğu gibi, zamanın ünlü yazarları ve düşünürleri de vardır ve Thoreau'yu en çok rahatsız edenler de bu entellektüellerdir: " Evimin küçük olmasının bir fena yönü varsa, o da büyük düşünceleri büyük sözlerle ifade eden konuklarla arama, yeteri kadar mesafe koymaya elverişli olmamasıdır."
Ama Thoreau insanlarla ilişkilerini hiçbir zaman koparmaz. Ayaküstü de olsa komşularını sık sık ziyaret edip o yılın mahsülünden, havadan sudan konuşmayı sever ve hemen hemen bütün ihtiyaçlarını kendi ekip biçtiği tarladan sağladığı halde Concord kasabasını sık sık ziyaret eder. Komşularını tarif ederken kullandığı dil ve ifadeler bir kısım eleştirmenler tarafından küçük görmek , aşağılamak olarak değerlendirilmişse de, bu metinleri dikkatle incelediğimiz zaman, Thoreau'nın bu insanlara sadece acıdığını görürüz. Onlar " Yaşamın en güzel meyvelerini" koparamazlar, çünkü cahildirler, anadan babadan öyle görmüşlerdir. O zaman Thoreau'nun görevi " Kümesin üstünde öten bir horoz gibi" komşularını uyandırmaktır.
Thoreau'nun Walden'da geliştirdiği yaşam felsefesi dört ana noktadan oluşur:
1-) İnsanlar doğuştan hür yaratılmıştır, fakat kısa zamanda hükümetleri onları esir eder. Fakat asıl esaret insanların maddiyata önem vererek kendi kendilerini esir etmesidir. "Ben derim ki, bu ülkede şiire, felsefeye, yaşantının tümüne en zıt düşen, hatta cinayetten daha zararlı olan, bu para hırsıdır."
2-) Gerçek özgürlük, bir insanın kendi ihtiyaçlarını mümkün olduğu kadar kendisinin karşılaması ile elde edilir.
3-) Sıhhat ve mutluluk, en iyi şekilde, yaşamı basitleştirerek, doğaya yakın ve uyumlu ilişkiler kurarak gerçekleşebilir.
4-) Gerçekler, herşeyden, aşk, para ve şöhretten çok daha önemlidir. Ama önümüze konulan gerçekler ne kadar ünlü otoritelerden gelirse gelsin, ispatsız kabul edilemez.
Thoreau'nun her alanda olduğu gibi doğaya bakış açısı da diğer romantiklerden oldukça farklıdır. Rousseau'ya doğayı cazip kılan, medeniyetin iflas etmesidir. Thoreau için doğa bir alternatif değil yaşamın ta kendisidir. Onun için, yolun üstünde güneşlenen yılan, kulübesini ziyarete gelen örümcek ve Walden Gölü'nün çevresini saran yabani çiçekler, bunların hepsi var oldukları için değerlidir. Rousseau'yu kalbi bir tarafa, beyni öbür tarafa çeker ve bu iki uç arasında bocalayıp durur. Thoreau'da ise mantık ile sezgi tam bir uyum içindedir.
Linnaeus, Darwin ve Humboldt, kelimenin tam anlamıyla profesyonel, Rousseau ise amatör bir doğa tarihçisiydi. Thoreau ise bu iki kategorinin tam ortasına düşer. Kendi kendine botanik ve taksonomi öğrenen Thoreau kısa zamanda yörede yaşayan balık türlerini tek tek inceleyip sınıflamıştır.
Çevresindeki bütün canlılara büyük bir ilgi duyan Thoreau'nun kalbinde kuşların özel bir yeri vardır. Daha 13 yaşındayken ağabeyi ve kız kardeşiyle birlikte kuş gözlemciliğine başlamış ve kısa zamanda topladığı kuş yumurtaları ve yuvaları ile oldukça geniş bir koleksiyona sahip olmuştur.
Bu gözlemlerin bir kısmına Walden'da rastlarız; fakat bize kalırsa gerçek Thoreau'yu, bir kısmını Dial dergisinde bastırdığı Yürümek, Yaban Elmaları, Orman Ağaçlarının Süreli Değişimi, Sonbahar Renkleri, Böğürtlenler ve Bir Kış Gezisi adlı makalelerinde buluruz. Edebiyat ile bilimin doruk noktalarda birleştiği bu yazılarda, daha az öfkeli, daha uyumlu bir Thoreau çıkar karşımıza.
Bu makalelerin bugün bile zevkle okunmalarının anahtarını yine Thoreau'nun kendisi verir. Ona göre gerçek bir bilimadamı yalnız bilimsel kurgulara dayanan gözlemler yapmakla yetinmeyip doğayı herkesten daha fazla "koklayan, tadan , duyan, hisseden... bir Kızılderilinin irfanına sahip" bir olmalıdır. Hergün 4 saat kadar koruluklarda yürüyen Thoreau, bireyciliğini çok uzaklarda çalan bir davulcunun sesini duyup arkasından gitmeye benzetir. İnsanlarının çoğunun yaşamlarını " sessiz bir çaresizlik içinde" geçirdiğini vurgulayan Thoreau, bu insanların kendilerini mutlu edecek, yanı başlarındaki yabandan haberleri olmadığını söyler. Thoreau para hırsının nasıl gerçek değerleri alt üst ettiğini şu örnekle okuyucuya yansıtır: " Eğer bir insan günün yarısını çok sevdiği koruluklarda geçirirse, kendisinin bir serseri yerine konması tehlikesi ile karşı karşıyadır; ama aynı adam bütün gününü spekülasyon yaparak geçirir ve ağaçları kökünden kazıyıp doğayı bir kele benzetirse, o zaman çalışkan ve müteşebbüs bir iş adamı olarak takdim edilir."
Kendini de bir yaban elması gibi, evcilleşmiş hem cinslerini terkedip doğaya dönen biri olarak gören Thoreau, zamanın en ünlü bilginlerinden olan Prof. Agassiz'in büyük rakibi Prof. Asa Grey ile uzun süre bilgi alışverişinde bulunmuştur. Linnaeus'un sınıflandırma tekniğini çok beğenen Thoreau, 1830 yılında Boston Doğa Tarihi Topluluğu’na seçilecek kadar bilgili bir insandır. Özellikle ekolojide "süreli değişim" diye bilinen, terk edilmiş tarlaların nasıl tekrar kendiliğinden ağaçlanıp bir süre sonra orman haline geldiğini inceleyen çalışması bugün için bile geçerlidir. Thoreau Milli Park kavramını da ilk ortaya atan insandır. İşte Thoreau'nun ilk yazılarından biri olan “Massachusett'in Doğa Tarihi ” nden kısa bir bölüm:
"Ne zaman bir tilkinin, sanki dünyada hiçbir derdi yokmuş gibi, tam bir özgürlük içinde buz tutmuş gölün üstünden geçişini veya güneşli bir havada tepelerde koştuğunu görsem, güneşin ve dünyanın gerçek sahibinin o olduğunu düşünürüm. O güneşe gitmez, fakat sanki güneş onu izler gibidir ve ikisinin arasında gözle görülür bir sempati vardır..."
ve biraz sonra gerekli bilgiler:
" Bu raporda 75 cinsten 107 balık tür hakkında bilgi verilmiştir. Balıkçılar göllerde ve nehirlerde sadece bir düzine kadar balık türü olduğunu öğrenince şaşıracaklardır ve bu balıkların nasıl yaşadıkları hakkında bir şey bilinmemektedir. İnsanlar balıkları adlarından ve yaşadıkları yerlerden dolayı sever. Ben onların kaç yüzgeci ve gövdelerinin iki yanında kaç tane pul olduğunu bilirim..."
Ve günümüzün doğa edebiyatı antolojilerinin sık sık ödünç aldıkları Walking (Yürümek) adlı makalesinde yabanın önemini anlatan satırlar:
"Yabanda dünyanın kurtuluşu yatar. Her ağaç, dallarını Yaban'ı araması için uzatır... İnsanlar onun üzerinde düven sürerler veya sefere çıkarlar. Ormandan ve vahşi doğadan insanlığı kucaklayan sular, ağaç kabukları, yabandan gelir... Ben ormana inanırım, dereye ve mısırın büyüdüğü geceye de... Yaşam yabandan ibarettir. En canlı olan en yaban olandır... Ümit ve gelecek benim için çimenlerde ve ekilmiş tarlalarda, kasaba ve kentlerde değil, geçit vermeyen bataklıklardadır. "
Zamanın ünlü eleştirmeni James Russell Lowell, bir makalesinde Thoreau'yu Emerson'un etrafındaki "delilerden biri" olarak tanımlamış ve İngiliz yazarı Robert Luis Stevenson, onu bir "Skulker" (korkudan yan çizen, gizlenen biri ) olarak eleştirmiştir. Stevenson'un sonradan fikrini değiştirmesi sarkacın yavaş yavaş öbür yöne dönmesini sağlamış ve Thoreau hak ettiği üne 50 yıl sonra kavuşmaya başlamıştır.
Thoreau'nun bugün bu kadar popüler olmasında onun içten gelen samimiyeti ve başkalarına önerdiği koşulları kendisinin aynen uygulaması gelir. Kendi cebindeki Marlboro'yu unutup hastasına sigarayı yasaklayan doktorları, insan haklarına ancak kendi ideolojisine dokunulduğu zaman sahip çıkan "demokrasi kahramanlarını" bir yandan doğacılık taslarken öbür yandan ava çıkan çevrecileri hepimiz tanırız. İçimizden hangimiz onun "Ben hayatımda yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım " cümlesini kendimize mal edebiliriz.
Thoreau'nun vermeye çalıştığı şeyler ; karşı çıktığımız her ne olursa olsun, hiçbir zaman kaba kuvvete başvurmamak, demokratik koşullara daima saygı duymak, kendi "bireyciliğimizi" uygularken diğer bireylerin de hakkını unutmamak, her toplum için , her zaman geçerlidir. Thoreau doğal kaynakların bir gün tükenebileceğini kendisi dahil, kimsenin aklına getirmediği bir zamanda önerdiği "yaşamı basitleştir" formülünü uygulamazsak, gelecek kuşaklara güzel bir doğa
bırakacağımız şüphelidir.
Vereme yakalanan Thoreau öldüğünde 45 yaşında idi. Thoreau, ölüm döşeğinde yatarken bile tuttuğu rotayı hiç değiştirmemiş ve bizde "Tövbe ettin mi" karşılığına gelen "Tanrı'yla barıştın mı" diye soran bir arkadaşına, " Kavgalı olduğumuzun farkında değildim" yanıtını vermiştir. Son nefesini verirken bile aklı hala yabandadır. Etrafını saranların Thoreau'dan duydukları son cümleden anlayabildikleri sadece şu iki kelimeden oluşmuştur:
"Geyik..Kızılderililer.."
Walden’da çizdiği Planlar (165 Adet)
Walden kitabını sesli dinlemek için (ingilizce)
yazıların büyük bir kısmı Tubitak Yayınlardan çıkan : "Sulak Bir Gezegenden Öyküler" kitabından alınmıştır.
Henry David Thoreau günümüzde çevrecilerin bir ilahı olmuş ve kapitalist düzende hemen bu işten para kazanmanın yolunu bulmuştur: Nasıl mı: "Thoreau'nun resminin bulunduğu tişörtler, şapkalar, ayakkabılar üretmiş hızını alamayıp anahtarlıklar, bardaklar, takvim, sırt çantası vb. gibi objeleri raflara dizmişlerdir." Thoreau kendi sırtından nasıl para kazanıldığını görseydi efendiliğini bozup okkalı bir küfür ederdi sanırım:)
YanıtlaSil...
(koruluklardaki öfkeli peygamber) linkinde bu obje fotolarını görebilirsiniz..
Walden deneyimini yaşamak isterdim.Ama şehirde bile müstakil bir evde yaşamayı göze alamazken nasıl olurdu bu? Yİne de doğaya bu kadar yakın yaşama deneyimi çekici geliyor.Özellikle insanların bu kadar kıyıcı olduğu bu çağda.
YanıtlaSilThoreau'nun ikinci defa Walden eserini okuyup bu defa yorumlayabildim. Walden deneyimini İskandinav ülkelerinde yaşamak isterdim.
YanıtlaSilhttps://forestofnoreturn.blogspot.com/2018/09/kitap-yorumu-walden-henry-david-thoreau.html
Merhabalar,
YanıtlaSilKitap hakkındaki yorumunuz için teşekkürler.
Daha önce Henry David Thoreau’nun Nerede ve Ne için Yaşadım adlı kitabını da okumuştum. Yazarın bu eseriyle kalemine hayran kalmıştım. Doğa-insan ilişkisini, sade ve yalın bir dille anlatıyor. Yürümek adlı eserini de keyif alarak okuduğumu söyleyebilirim. İzninizle, ben de bu kitapla ilgili yorumlarımı paylaştığım yazımın linkini buraya eklemek isterim: https://www.ebrubektasoglu.com/yazi/kitap-yorumu-yurumek-dusunce-ve-tartisma-ozgurlugu-uzerine/
Edebiyatla ve sağlıcakla kalın,
sevgilerimle.
yorum için sağolun..sayfanıza baktım..okuru bol olsun diyorum
Sil