Margaret Eleanor Atwood 18 Kasım 1939 doğumlu Kanadalı yazar, şair, eleştirmen, denemeci. Yakın tarihin en saygı duyulan kurmaca yazarları arasında gösterilir. Arthur C.Clarke ve Prince of Asturias Edebiyat ödüllerini kazanmıştır. Aynı zamanda beş kez Booker Ödülleri listesinde yer almış, birini kazanmış (2000 yılı Booker Ödülü-Kör Suikastçi-The Blind Assassin) ve yedi kez The Governor General’in finalisti olmuş ve iki kez kazanmıştır. Daha çok roman yazarı olarak tanınmıştır. Aynı zamanda günümüze kadar 15 tane şiir kitabı yayınlanmıştır ve bu alanda da ödül sahibidir. Şiirlerini gençken ilgi duyduğu efsane ve peri masallarından esinlenerek yazmıştır. Atwood aynı zamanda Tamarack Review, Harper’s, CBC Anthology, Ms. Saturday Night, Playboy ve bunun gibi birçok dergide hikâyeler yazmıştır.
Ottawa, Ontario, Kanada’ da Margaret Dorothy ve Carl Edmund Atwood’un ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Annesi Margaret Dorothy diyetisyen ve beslenme uzmanı babası Carl Edmund ise entomologdur. Babasının orman entolojisi araştımaları nedeniyle çocukluğunun büyük bir kısmı Northern Quebec bolgesinin ağaçlık arazilerinde geçmiştir. 11 yaşına kadar tam zamanlı olarak okula gitmemiştir. Doymak nedir bilmeyen bir edebiyat okuyucusu olmuştur. En çok ilgi duydukları gizemli öykülerden oluşan Dell cep kitapları, Grimm’s Peri Masalı kitapları , Kanadalı hayvan hikâyelerini anlatan kitaplar ve komedi kitaplarıdır. Leaside’da Leaside High School’da okumuştur ve 1957'de mezun olmuştur.
Atwood yazmaya altı yaşında başlamıştır ve 16 yaşına geldiğinde profesyonel olarak yazmak istediğinin farkına varmıştır. 1957 yılında Toronto Üniversite’ne bağlı olan Victoria Üniversitesi’ne başlamıştır. Jay Macpherson ve Northrop Frye profesörleri arasındadır. 1961 yılında onur derecesiyle Sanat Bölümünden ve ikinci branş olarak da Psikoloji ve Fransızca bölümlerinden mezun olmuştur. 1961’in sonlarında özel basımı yapılan Double Persephone adlı şiir kitabına verilen E.J Pratt Madalyesi’ni kazandıktan hemen sonra Woodrow Wilson bursuyla Harvard’s Redcliffe College’ta öğrenimine devam etti. 1962 yılında Radcliffe’de master derecesi elde etti ve ilerleyen çalışmalarını Harvard Üniversitesi'nde iki yıl boyunca sürdürdü fakat eğitimi ‘The English Metaphysical Romance’ konulu tezinin tamamlamadığı için yarım kaldı. British Columbia Üniversitesi (1965), Sir George Williams Üniversitesi Montreal (1967-68), Alberta Üniversitesi (1969-79), York Üniversitesi Toronto (1971-72) ve NewYork Üniversitesi gibi tanınmış üniversiteler de ders vermiştir.
Başka Dünyalar-Margaret Atwood
Çeviren: Selin Siral
Kolektif Kitap 2014, 264 sayfa
Margaret Atwood’un Başka Dünyalar’ı, yazarın bunca yıl yazdıklarının bir kısmının arkasında yatan nedenleri, düşünceleri, okumaları, deneyimleri aktaran bir kitap. Kendi deyişiyle, “Bir edebi tür veya türler ya da alt türlerle hem okur hem de yazar olarak hayatım boyunca sürdürdüğüm ilişkiyi keşfe çıktığım bir yolculuk”.
Kitapla aynı adı taşıyan ilk bölüm, yazarın bir çocuk olarak bilimkurgu ve süper kahramanlarla kurduğu ilişkiyi, bilimkurgunun öncülü kabul ettiği antik çağ mitolojisine duyduğu ilgiyi, farklı türlerdeki bu hikayelerin ortak paydalarını, Damızlık Kızın Öyküsü, Antilop ve Flurya ile Tufan Zamanı romanlarını ona yazdıran fikirlerin tohumlarının nasıl atıldığını anlatıyor. Özellikle kendisini üstopyaya (ütopya ve distopyanın bileşimi, yazarın kendi uydurduğu bir terim) çıkaran yolları anlattığı sayfalar, bu türün hem okuyucuları hem de yazarları için nasıl da değerli!
Kitabın, Başka Tasarılar başlıklı ikinci bölümü, Atwood’un yıllar içinde Huxley’den Orwell’a, Wells’ten Ishiguro’ya birçok yazarın bilimkurgu eserlerine dair yazdıklarını biraraya getiriyor.
Görünmez Adam, Harry Potter ve Neuromancer’ın, Batman’le Operadaki Hayalet’in, Binbir Gece Masalları ile Yüzüklerin Efendisi’nin ortak paydaları olduğu bilgisi bile insanı hem yeni hem tekrar okumalar konusunda heveslendiriyor. Çünkü bu defa Atwood’un gözlüğünü de takmış olarak yapılacak bu okumalar, biliyorsunuz. Hatta belki yeniden okunacak ilk yazar Atwood’un kendisi olacak.
Kitabın üçüncü bölümü Beş Hediye ise gerçekten de Atwood okurları için şahane bir hediye: yazarın beş, kısa bilimkurgu hikayesi! Soğukkanlı ne müthiş feminist bir öykü anlatamam! Dev böcek şeklindeki uzaylıların dünyayı ziyaret ettiği Soğukkanlı’dan sonra, uzaylılara etrafı gezdiren biz’lerin hikayelendiği Eve Dönüş’ü okumak Atwood’un her şeyi çözdüğüne dair tuhaf ve mutluluk verici bir hisle baş başa bırakıyor insanı.
Kitabın üçüncü bölümü Beş Hediye'den bir bölüm:
Kriyojenik: Bir Sempozyum
A. Altmış beş yaşıma geldiğimde kafamı kestirip dondurtacağım. Teknolojiyi geliştirdiler, şirketleri kurdular bile... Tek bir hücreden bedenimin geri kalanını klonlayabilir hale gelene kadar dondurulmuş vaziyette tutacaklar ve sonra kafamı çözdürüp o vücuda geri takacaklar. O zamana kadar çevre ve o tarz şeylerle ilgili sıkıntıların geride kalmış ve işlerin yoluna girmiş olacağını düşünüyorum.
D. Biraz daha Pinot Grigio almaz mısın? Zeytin?
A. Teşekkürler. Tüm bedenini dondurtanlar da var ama benim maddi durumum şimdilik sadece kafaya yetiyor.
C. Arz ve talep meselesi var işin içinde tabii.
B. Sanırım bu işlemden zihninin sağ çıkacağını düşünüyorsun. Hafızan yerinde duracak mı?
A. Öyle olması gerekiyor. Bilgiler depolanıp daha sonra geri yüklenecek.
B. Zihin mi, beyin mi? İkisinin birbirinden bağımsız olduğunu düşünenler var. Mesela beynin gri renkli bir dondurma gibi olabilir ama zihnin...
C. Peki ya don yanığı meselesi ne olacak? Hiç donmuş göz gördün mü? Renkleri şey gibi oluyor...
D. Yeni bedeninin yaşı da altmış beş mi olacak?
E. Bu Şili Levreği pek lezizmiş.
B. Yemememiz gerek aslında. Soyları tükeniyor. Okyanus zemininde bildiğin kazı çalışması yapılıyor. Deniz tabanına koskoca bir golf sahası yapacaklarmış.
D. Biliyorum, biliyorum ama bir an çıkmış aklımdan ve pişirmiş bulundum işte; o yüzden yesek daha iyi olacak.
B. Beden yirmi üç yaşında olsa daha iyi diyordum.
C. Ne yani, filinta gibi bir vücut üstünde kırış kırış bir surat mı olacak? Hiç sevimli değil.
D. Öyle bir şeyle yatağa girmek istemezdim şahsen.
A. Sen ortalarda olmayacaksın ki canımcım. Zaten estetik ameliyat yapacaklar. Harika görüneceğim. Ama o zamana kadar edindiğim erdemlere de sahip olacağım.
E. Fazla hayalperestsin! Her açıdan acayip bir şey bu!
A. Halk, yeni bilimsel fikirleri hep acayip bulmuştur.
E. Ben halk değilim! Hem paranı alıp kafanı birkaç yıl dondurucuda beklettikten sonra iflas ettik deyip fişi çekmeyecekleri ve kafanı çöpe atmayacakları ne malum? Aynen böyle yapacaklar!
A. Niye kabalaşıyorsun? Sürece inancım sonsuz benim.
C. Benim daha beter bir fikrim var! Kafanı çözdürüp bir monitöre bağlayacaklar ve en acı hatıralarını sırf ucuz eğlence olsun diye oynatacaklar. Tüm hayatını ikinci sınıf bir sirk ucubesi gibi geçireceksin!
E. Ya da doğal bir felaket olacak -deprem ya da korkunç bir fırtına-, elektrikler kesilecek ve kafan çürüyüp gidecek... Şu köle işçilerin zehir sıktığı yapay olarak olgunlaştırılmış üzümleri uzatır mısın lütfen? Ve evet biliyorum bunlardan almamalıydım ama yıkadım, merak etmeyin...
A. Bu aklıma gelmedi değil. Kabloları yerin altındaki sarsıntıya karşı korunaklı bir mağaraya uzanan güneş enerjisi panelleri olacak...
B. Bakın, şunu kabul edelim bir kere. Çevre kirliliği, yok olan ozon tabakası, genetiği değiştirilmiş organizmaların saldırıya geçmesi, buzulların erimesi, deniz seviyesindeki yükselme yüzünden tüm sahil düzlüklerini sel basması, medeniyeti silip süpüren vebalar... Yalnızca bir avuç insan hayatta kalacak, onlar da göçebe gruplar halinde dolaşan vahşi leş yiyicilere dönüşecek. Ölümcül güneş ışınlarından korunmak için gece yolculuk yapacaklar ve memeli hayvanların çoğu ortadan kalkmış olacağı için fare, hamamböceği ve birbirlerini yiyerek beslenecekler.
A. O süre zarfında ben uyuyor olacağım, unuttun mu?
B. Dur... Yeraltı mağarasına gelecekler. Artık muhafız da yok ve kapının menteşeleri paslanıp düşmüş. Göçebeler içeri girecek, dondurucuyu kırıp açacak ve ne görecekler?
D. Bir tekerlek peynir, yarım kereviz başı, son kullanma tarihi çoktan geçmiş yoğurdumsu bir şey... Kahve içelim mi? Bu gölgede yetiştiriliş kahve, o yüzden öyle ters ters bakmayın bana. Ah, evet bir de geçen yaz yakaladığın şu turna balığını bulacaklar hayatım. Tüm buzluğu kokuttu meret. Kendisiyle ilgili bir planın var mı?
B. Dalgayı bırak. Konumuz kafası. Dondurucuyu açıyorlar ve karşılarında...
C. Muhabbetin gittiği yeri anladım sanırım.
B. Karşılarında protein duruyor! Tencereyi getirin diyorlar. Ziyafet vakti!
A. Zavallı, hasta ve sakat bir insan müsveddesisin.
B. Sadece gerçekçiyim.
C. İkisi aynı şey.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder