07 Ekim 2016

Taylan Kara





















Tüyap fuarında görene kadar kitaplarının hepsini okuduğum Taylan Kara'nın-kitaplarında kendisiyle ilgili bir şey koymadığı için-kimliği hakkında benim de hiçbir fikrim yoktu. İnternet'te araştırma yaptığınızda ise kendisiyle ilgili çizilen bir sürü senaryo çıkıyordu karşınıza..İsminin takma olduğundan tutun, aslında falancanın / filancanın Taylan Kara ismiyle yazdığına kadar,  inzivada yaşayan 60 yaşlarında bir Felsefe profosöründen, aksakallı bir psikiyatrise kadar, türlü türlü versiyonlar.. Yazdığı şeylerle tanınmayı isteyecek kadar mütevazi bir tıp doktoruyla tanıştım oysa fuarda..3 saatlik bir sohbet ve sonrasında Yalçın Küçük'le birlikte Sadık Albayrak yönlendiriciliğinde yapılan  "Bir mücadele aracı olarak edebiyat" söyleşisini izledim..

Kara'nın bende bıraktığı etkiler ise şunlar oldu:

-Nurullaç Ataç'tan bu yana gördüğüm en sivri dilli (ama dersine iyi çalışmış ve çürütülmesi çok zor dayanaklarla hareket eden ve kesinlikle olayı kişiselleştirmeyen) mizahi yanı da güçlü bir eleştirmen kimliği..

-Edebiyat alanının çürümüşlüklerini-eserin önüne geçen dost-ahbap ilişkilerinin ipliğini pazara çıkarırken ki (bir tür Don Kişotluk yaparken) tek bırakılmışlığı ama bu konudaki azmi..

-Eleştirmen olarak değil de tamamen edebiyata yönelmiş bir Taylan Kara'nın ortaya koyacağı eserlerin ne kadar heyecan verici olacağına dair önsezim...

Kitapları

2019-Edebiyatla Ahmaklaştırma, Felsefeyle Çökertme-I, II, III
2018-Var Olma Notları
2015-Vasat Edebiyatı 101
2013-Vasatlığa Giriş Dersleri
2010-Böyle de Buyurabilirdi Zerdüşt
2008-Poe'nun Kuzgunu-Roman
2008-Cölanj-Roman

Birlikte

2018-Kir Teorisi (Yalçın Küçük , B.Sadık Albayrak)

web




2019-Edebiyatla Ahmaklaştırma, Felsefeyle Çökertme-I
Hayal Yayınları-2013 / 208 sayfa


Bu ülkede ahmaklaşma, kitlelerin en büyük “özgürlüğü”dür.” “Yeni Orta Çağ” düzeninde ahmaklaşmanın anahtarı “okumak”tır. Sadece çok satan kitaplarla değil, aynı zamanda “ağır” ilan edilen kitaplarla… Gözleri kör eden sosyolojiyle, Hipnotize eden ve mistisizm saçan romanlarla, Anlatan değil anlatmayan felsefeyle…

Bir iletme ve anlatma aracı olarak değil “iletmeme”, “saklama”, gösterdiği şeyle arasına “duvar örme” aracı olarak kullanılan dille... “Yeni Orta Çağ”da topluma enjekte edilen edebiyat ve felsefe akıl değil akılsızlık üretmektedir. Sanat, edebiyat ve felsefe, tarihin hiçbir döneminde bu kadar ideolojik olmamış ve bugünkü kadar silah olarak kullanılmamıştır. “Yeni Orta Çağ”da edebiyat ve felsefe namluya sürülmüştür ve namlular topluma çevrilmiştir.  (Tanıtım Bülteninden)

Kitaptan bir Alıntı:

     Bu yazıda Piyasa Edebiyatı-Edebiyat Piyasası’na karşı kullanışlı olabilecek ön yargılardan söz etmek istiyorum. Ön yargılar kötü olarak bilinse de, aslında hayatta kalmak için zorunlu ve bir o kadar da yararlıdır. Burada oldukça pratik ve kullanışlı bir ön yargı listesi yapılmıştır. Bu listenin duyarlılığı yüzde 90’dır. Ancak okurken her yargı gibi birçok istisnası olabileceğini unutmamak gerekir.

“Bok 10” listesi

     -Bir kitap sizi “naif ve duygulu bir anlatımla içsel bir yolculuğa” çıkartıyorsa, o kitap yüzde 90 boktan bir kitaptır. Siz siz olun o yolculuklara çıkmayın, eksik olsun!
     -Bir kitabın tanıtım yazısının kapladığı yer, yazarının fotoğrafından küçükse o kitap muhtemelen boktan bir kitaptır.
     -Yıl olmuş 2019 ve yeni çıkan bir kitabın tanıtım yazısında hâlâ “yazarın çağına tanıklığı”, “kendi içine yaptığı yolculuk”, “katmanlı anlatı”, “duru dil” gibi tanımlamaların en az ikisi kullanılıyorsa o kitap büyük olasılıkla boktan bir kitaptır.
     -Bir önceki maddedeki “muhtemelen” boktan olduğunu düşündüğümüz malum kitap hakkında o yazıyı yazan eleştirmen ise “muhtemelen” değil KESİNLİKLE ve KESİNLİKLE boktan bir eleştirmendir.
     -Bir kitabın kapağı, erkekler için gri, kadınlar için pembe olarak tasarlanmış ve piyasaya sürülmüş ise o kitap yüzde 100 boktan bir kitaptır.
     -Bir kitap daha çıkmadan, o kitabı bilboardlarda, afişlerde ve gazetelerde görüyorsanız; kitabın kendisinden önce reklamı görünüyorsa o kitap muhtemelen boktan bir kitaptır.
     -Bir kitabı Hasan Bülent Kahraman tanıtıyorsa o kitap boktan bir kitaptır.
     -Bir kitabın reklamını para çekerken bankamatikte “havale, EFT, para yatırma, para çekme” menüsünden hemen sonra görüyorsanız o kitap boktan bir kitaptır.
     -Bir kitabın yazarının söyleşisinde verdiği pozlar, iç çamaşır defilesindeki mankenlerin verdiği pozlardan ayırt edilemiyorsa, o kitap muhtemelen boktan bir kitaptır.
     -Bir kitap Migros’ta Prima Maxi çocuk bezinin yanındaki sepette ya da Carrefour kasalarında “Okey ekstra hisset” prezervatiflerine bitişik olarak satılıyorsa o kitap boktan bir kitaptır.
     -Bir kitap hakkında yazan bir eleştirmenin yazısı, kitabın arka kapak yazısı, yazar hakkında ansiklopedik bilgi ve kitabın konusundan oluşuyorsa o “eleştirmen” boktan bir eleştirmen, sıradan bir “tanıtman” ve başarılı bir “yüceltmen”dir.
     -Boktan eleştirmenler, sıradan tanıtmanlar, başarılı yüceltmenler neredeyse bir kural olarak boktan kitapları tanıtırlar. Aksini kanıtlayıncaya kadar şüphe etmek gerekir.
     -Bir yazar kitabını tanıtırken, kitabın içeriğinden çok, kendi politik duruşundan, ne kadar aydın ya da muhalif oluşundan vs söz ediyorsa boktan kitabına parfüm sıkıyordur.
     -Bir kitap, yazarının çalıştığı kurumdan, arkadaşı olduğu jüriden, atölye açtığı belediyeden ödül alıyorsa o kitap muhtemelen boktan bir kitaptır.
     -Bir kitap “yer altı edebiyatı” veya “marjinallik” diye 50 yıllık uyuşturucu, seks, bohemlik, içki vs klişelerini hala yutturabiliyorsa o kitap boktan bir kitap, o yazar boktan bir yazardır.

Kitabına benzeyen okur

     Ve bütün bunlar olurken her seferinde aynı zokayı yutan, her seferinde yine ve gene aldanan okur…Kendine şu soruyu sorma zamanı gelmedi mi hâlâ:

"Bu kadar boktan kitap okuyan ben nasıl bir okurum?"




2018-Var Olma Notları
Hayal Yayınları-2013 / 192 sayfa


Sokrates, kendisini bir at sineğine benzetmişti.

Bu bir “at sineği olma teşebbüsü”dür.
Bu, insanı var saymaktır.
Bu, insana olan umuttur.

99 alçağın ardından, henüz görmesen de görme olasılığın olan 100. insana duyulan umut; 99 alçağa tahammül ettiren budur.

Bu, 99 alçağın içindeki mikroskobik insan parçacıklarının kazısıdır.

Düşünce; kütlesini kazanamamış bir potansiyel… Varlığında cisimleşeceği toplumsal maddesini arıyor. (Tanıtım Bülteninden)




2015-Vasat Edebiyatı 101
Hayal Yayınları-2015 /112 sayfa 

Vasat Edebiyatı, bir çürüme ve çürütme düzeneğidir. Vasat Edebiyatı, bir sürüleştirme ve ahmaklaştırma aracıdır. Ahmaklaştırdıkça ahmaklaşmakta, ahmaklaştıkça ahmaklaştırmaktadırlar. Nice şanlı isyanı tutuşturan, küçük bir tiksinme duygusunun kıvılcımı olmuştur. Bu kitap bir iğrenme çağrısıdır. (Tanıtım Bülteninden)

  

2013-Vasatlığa Giriş Dersleri
Hayal Yayınları-2013  / 120 sayfa

Bu kitap bir tahakküm aracıdır.
Bu kitap senin bilincine hitap etmektedir.
Bu kitap imgelerle değil olgularla, sanrılarla değil gerçeklerle ilgilenmektedir.
Gördüğün gibi bu kitap açıkça tepeden inmecidir.
Bu kitap, doğru yüzlere doğru fırlatılmış bol balgamlı bir tükürüktür.
Bu kitap ahlakına yönelik bir sabotaj denemesidir

Bu kitap "halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmekte"dir.
Bu kitap insan türünün kültürel genetiğine zorla girmeye çalışan bir mutasyondur.
Bu kitap bir çeşit asetondur; mantarlı tırnaklara sürülmüş ojeleri siler. (Tanıtım Bülteninden)


 

2008-Poe'nun Kuzgunu
Hayal Yayınları-2008 / 126 sayfa

Kâbil’in yediği halttan beri dünya üzerindeki her cinayeti bir karga izler; tarih ötesi bir gözlemcidir, bir tür cinayet nöbetçisi... Sana cinayetle ilgili tüyo vermez; “bıçağı şuraya sapla”, “kafasının şurasını parçala” demez; Kâbile’e yol gösterdiğinden beri her cinayetin bir nevi onur konuğudur.

Geçmişinin arkanda kalmış olması onun bittiği anlamına gelmez.



2008-Cölanj
Hayal Yayınları-2008 / 160 sayfa

"Taylan'la ilk kez 2003 yılında, ders verdiğim seminerde karşılaştık. Göze çarpan bir katılımcıydı: Keskin bir alaycılığın ardına gizlendiği, içine sığdıramadığı, neredeyse saldırgan bir enerjisi vardı.

(Bana kendiminkini planlama konusunda fikir vermesi için on ünlü yazarın mezarlarının fotoğraflarını gönderdiğini söylesem, belki durum daha iyi anlaşılır)

Bu durumun zekâsının habercisi olduğunu umarak neler yazacağını merakla beklemeye koyuldum.

Beni şaşırtmadı. Karşımda "tam bir ruhsal bir anarşist" vardı Çevresindeki, yaşamındaki gözlemlerden yola çıkarak ne kadar toplumsal, kişisel değer varsa hepsine saldırıyor, burjuva ahlakını ve küçük burjuvaları yeren gözlemler, sarsıcı cümleler, söz oyunları art arda sökün ediyordu.

Yer yer Celine, zaman zaman Kafka! Tabii buna Henry Miller'i de eklemek gerekiyor. Taylan Kara, edebiyatımızdaki mevcut eğilimlerden çok farklı bir yazar; sözcüğün tam anlamıyla yeni bir ses. Ancak Taylan'ı okumak; dikkat ve sabır gerektiriyor ve bence o, bunu hak eden bir yazar. Anlattıklarını daha büyük yapıya oturttuğuna romanlarının ses getireceğine eminim." Mehmet Eroğlu



 


2010-Böyle de Buyurabilirdi Zerdüşt
Hayal Yayınları-2010 / 88 sayfa

Bu kitap "aşırı iletisi" olan bir kitaptır. Bu işi, iletisini zaman zaman gözlere sokarcasına yapmaktadır. Bu kitap gevezeliğin bütün olanaklarını zorlayarak okuyanı söz ile eylem arasındaki pasaport kontrol noktasına götürmeyi amaçlamakta; bulunduğu söz dünyasının sislerinin arasından okuyucuya asıl olan hayatı işaret etmektedir. Bu kitap bir yığın süslü sözle, sıkıcı cümlelerle, onlarca sayfayla kısaca şunu söylemektedir:

"Ey okuyucu, bütün cüretini yalnız bilmeye harcama; bu iki yüzyıl önceki meseleydi."  Bu yüzyılda hâlâ cüret edecek bir enerjin kaldıysa biraz da "yapmaya cüret et".

















Bendeki Taylan Kara (altını çizdiğim satırlar)
Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabından...

Kitap 4 kısımdan oluşmaktadır :

-Devlet ve İhtilak 
-Böyle de Buyurabilirdi Zerdüşt 
-Dinle Küçük Adam 
-Burjuvazinin Gizemsiz lticiliği 

***Devlet ve İhtilak'tan..***

-Devlet, birçok şeyin aslının bilinmesini istemez, ancak bütün belgelerin aslını ister..

-Ortalama bir insanın beyni bir temizleme leğenidir, devlet orada elini yüzünü yıkar..


***Böyle de Buyurabilirdi Zerdüşt'ten..***

-Her insanın "öteki" ile ilişkisi, bir birliktelik değil en fazla bir tahammüldür. Ancak bu cümlenin yanlışı cehennemin sınırı hakkındaki saptamadan kaynaklanır. Cehennemin sınırı öyle uzaklardan, "öteki" nin başladığı yerden değil çok daha içeriden, kendi içinizden başlar...

-Öğrendiğinde unutmak isteyeceğin şeyleri bilmeye çalışma! Dünyanın en zor işi, öğrenmek değil unutmaktır...

...
Unutmanın hemen öncesindeki duraktır alışmak..
...

- Ölü israfı...
        Bir mezarlıkta gömülü olan her bir ölü için bir tören yapıldı, her bir ölü birileri tarafından gömüldü, her biri için en az birkaç kişi ağladı. Yapayalnız duran her bir mezar, onlarca insanın gözyaşının ya da dualarının izini de taşımakta..
       Dünyada toprağa yerleştirilmiş her bir mezar için toprağın üstüne terk edilmiş ne çok canlı var; bir ölüden değişik düzeylerde etkilenen onlarca insan..
      Bu ölülerin her biri, tek tek birer kadın tarafından aylarca karında taşındı, birçoğu için heyecan duyuldu, çoğu birer kadın tarafından haftalarca emzirildi, her biri giydirildi, büyütüldü. Şimdi toprakla kucaklamış kemikler tek tek büyüyüp uyadılar. artık hep aynı kalacak olan şu nihai tabloya ulaşabilmek için bu milyonlarca iskelet dünyada neler yaşadı. 
    Ne israf...Ne israf...


-Eylemsizlik ilkesi
        İnsan kulağı, kendisiyle aynı seviyede duranların seslerine tıkalıdır. Onun duyacağı sesler yukarıdan gelmelidir. Kazara duyduğu seslerin sahiplerini de mutlaka ya yukarı taşır yahut kendisi aşağıya iner, ona bir şey duyurmanın başka bir yolu yoktur...

        İnsan dünyayı yürüyerek bitiremez, yüzeyindeki insan için dünya sınırsızdır, kenarı yoktur. Neyse ki küre şeklinin sınırlılığı insan sağ duyusunun envanterine henüz işlenmemiştir; çıplak algı ve sağduyu için dünya, hala sınırsız ve çok büyüktür; insanın mutluluk çadırının kazıkları tam bu algının üzerine çakılmıştır...


-İnsan kazılarından elde edilen arkeolojik bulgular 
         İnsan olduğunuza bakmayın, milyonlarca yıl öncesinde tek hücreliyken kazanılan reflekslerle sürüyor hala yaşam; hemen hemen her şeyiniz şu iki ilkeyle açıklanabilir: 
- Acıdan kaç. 
- Yaşa. 


-Sözün ağız öncesi tarihi 
            Söz, insandan çıkar çıkmaz daha hedefine varamadan çarpıtılır, kısalır, hedefe ulaşsa bile yanlış anlaşılır. Bir insandan diğerine doğru gerçekleşen iletim, her aşamasında tuzaklarla doludur; bütün tehditleri aşıp iletimi tamamlasa bile tamamlandığı hedefte iletilmek istenenle iletilmiş olan çoğu kez örtüşmez. Söylenenler, sözün hep sahibinden çıktıktan sonraki patikasında olan tehlikelerdir; oysa ağızdan çıkanın bile beyindekilerIe aynı olduğunun garantisi yoktur. Sözün bir de ağızdan önceki tarihi vardır ki diğerleriyle karşılaştırıldığında belki de en büyük tahribat burada olur. Sözün miladı ağızdır; korsanlık, ağızdan sonrasını ilgilendirdiği kadar ağızdan öncesini de ilgilendirir...


      Sanat, insanoğlunun tehdidi altındadır. Her büyük sanat eseri, belli bir zaman sonra sıradanlaşır; şiirse kartpostallara iner, müzikse asansörlerde çalınır, resimse masaüstü öğesi olarak bilgisayarların fonunu oluşturur. İnsanoğlu deha ürünlerini gülünçleştirmede özel bir yetenek sahibidir...




















***Dinle Küçük Adam'dan...***

-Cici teyzenin ve güleryüzlü amcanın bilgisayarlı tomografi bulguları 

Sabahleyin yüzüne tebessümle "günaydın" diyen babacan amcaların, asansörde kenara geçip seni buyur eden cici teyzelerin, "günaydın" demeden ya da seni buyur etmeden önce ne büyük pisliklere bulaştığını, ne aşağılık işler yaptıklarını bilseydin herhalde ilk işin onların babacan ve sevimli yüzlerine kusmak olurdu.

İnsandaki babacanlığı ve ciciliği biraz kazımak ister misin? Babacan amca hiç tetik çekmediği için cinayet işlemediğini zanneder. Cici teyze muhtemelen kan görmeye hiç dayanamıyordur. Tam da bu nedenlerle cici teyze işkence için kan görmeye fazlasıyla dayanabilen işkenceciler tutar, onların maaşını ödemeyi bir vatandaşlık görevi sayar. Bir cinayet şebekesinin yönetim kurulunu seçen genel kurul üyeleridir onlar; işledikleri suç onlara sıçramaz, çünkü onlar hep taşeron kullanırlar. Cinayeti, onların yerine başkaları işler; iyi vatandaş ise kiralık katillerinin sigortalarını yatırır.

Cici teyze ve babacan amca her seçimde sabah erken kalkarak oylarını kullanmayı asla ihmal etmezler; oy verdiklerinin neden oldukları katliam, tecavüz ve her türlü suç, taşeronluğun doğası gereği babacan amcanın gülen yüzüne ya da cici teyzenin temiz ellerine sıçramaz. Onlar neden oldukları şeylerden asla haberdar olmazlar; ama bütün bu olanlara neden olanlar da tam olarak onlardır... Cinayetlerin en büyükleri babacan amcaların güleryüzlü, cici teyzelerin kibar kalabilmesi için işlenir. Tavuk kesilirken bakamayan amca, en kanlı katliamları coşkuyla alkışlar; işkencelerde kullanılan elektriğin faturasını cici teyze rahmetliden kalma emekli maaşından öder.

Yalanlar, en çok bu amca ve teyzeler içindir; otorite ile olan ilişkilerinde en çok yaptıkları da zaten "inanmak"tır. Bu "iyi vatandaş" huzuru, kan ve eskimiş cesetlerin üzerinde inşa edilmiştir; bedeli kan ve kemiktir. Bu sakin, bu huzurlu, bu cici yaşamın altında, milyonlarca kemik, etlerinden sıyrılmış kanları içinde yüzer. 

Cici teyze ve kibar amcanın her gün yumuşatıcı krem sürdükleri kutsal elleri, sırtlarında yükselen iktidarlardan aşağıya damlayan kanla kirlenmiştir, oysa onlar asansörde kibarlık yaptıkları ya da "günaydın" dedikleri için kendilerini iyi zannederler.

İsa'nın muhatapları için söylediği "içinizden en günahsız olan ilk taşı atsın" cümlesi artık anlamsızdır; cümle aşağı yukarı şöyle olmalıdır: "içinizden l00'den daha az insanın ölümüne neden olan, ilk taşı
atsın."

Bir lokantadaki garsonun kibar davranışı ile bir hastanede başı ağrıyan bir hastanın tedavi edilmesi, sokaktan geçen birinin nazikçe "günaydın" demesi ile bir mahkûma elektrik verilerek işkence yapılması aynı toplumun birbiriyle asla çelişmeyen görüntüleridir. Otorite, kendisine boyun eğenin günlük yaşam koşullarını ne kadar genişletiyorsa kendisine tehdit olarak kabul ettiklerine de o kadar insanlık dışı davranır "İyi vatandaş"ın başını okşayan el ile düşman saydıklarının makatına cop sokan el aynı eldir.

İnsanların çoğu çok "cici" ve oldukça "kibar"dır…


-Şen aile kerhanesi
         Çoğu evlilik, ayrılık halinde yaşanacaklardan sakınıldığı için sürer. Boşanma halinde olabilecek terördür, çoğu evliliğin "huzur"unun garantisi...


-Ayrı bir tür olarak ölüler
        Acı çeken insanın ilk yapmaya çalıştığı şey, acısını geçirmek değil ona başkalarını ortak etmektir. Acının kendisinden çok yalnızlık insanı rahatsız eder: hissettiği şeyi başkalarında da görmek insanda güven uyandırır. Sosyallik nedeniyle ya da bir paylaşım duygusuyla değil düpedüz bencil dürtülerle, acı yükünü ancak başkalarını acıtarak hafifletebilir...


-Nenni Gözlükçü
          Dünya, en güçlü olanın, tasarladığı gözlüğü müşterisine taktığı bir gözlükçü dükkanıdır. Belli başlı güçlülerin temsil edildiği beş on çeşit gözlükten, kendine uyanıyla dünyaya bakmaktır iyi vatandaşlık ... İnsanoğlu taktığı gözlüğünün derecesinden ve hatta varlığından habersizdir. Gözlükçülerin en büyük başarısı, milyonlarca insanı, aslında gözlük takmadıklarına inandırmalarıdır...


 ***Burjuvazinin Gizemsiz lticiliği'nden...***

-Alternatif küçük burjuva tekerlemeleri: Adagio 
      Küçük burjuva küçük burjuva ruhun nerede 
      Ruhum yok ruhum yok bunalırım gene de...


-Varoluşçunun cinsel hayatı
        Yıllardır hep seni gözleyen gözlerin varlığını bilerek davranmaya alışkın olan sen, şimdi bunu kırmaya çalışıyor, hiç kimsenin sana bakmadığı, bakanların umursamadığı, umursayanların ise umursamaktan hemen vazgeçtiklerini kavramaya çabalıyorsun. Yaptıklarının kimseyi ilgilendirmiyor oluşu, davranışlarına evrensel gerekçeler bulmayı zorunlu kılıyor. Dinlediğin müziğe rastlayıp "Aaaa" diye şaşıracak, okuduğun kitaplara bakıp "Vay be" diyecek hiç kimse yok çevrende; hiç ama hiç kimse...

          Dinlediğin müziğin niteliği, birçok konudaki detaylı bilgin, edebiyat zevkin vs, senin şu birçok insana göre oldukça basit sorununu çözmeye yetmiyor. Hiçbir kadın "Sartre'ı biliyor olmandan" dolayı seninle yatmıyor; ateşli bir seks için gereken en son şey Sartre... Hiç görmediysen bir bak bakalım Sartre'ın resmine, kalın gözlüklerinin ardındaki her biri başka bir tarafa bakan gözlerine... Yapabilsen, o Sartre'ı hiç duymamış Serdar Ortaç hayranı kadını becermek için ne yapmak gerekiyorsa yapar, Sartre'ı falan siktir ederdin ama bunu başaramadığın için odanda yalnızsın. "Sartresevmez-Serdarsever" kadın seni sallamadığı için sana kala kala Sartre okumak kalıyor. Hem artık 21.yüzyılda hiçbir kadın kendini Sartre biliyor diye birilerine becertmiyor. Bunlar geçmişe ait seksüel uyaranlar; bu zamanda hele hele yaşadığın yerde Sartre bilenlerin kaderidir otuz bir çekmek... 

dolandagel portfolio

Son olarak bu güzel kartları hazırlayan ve beni Taylan Kara'yla tanıştıran Sanem Uçar'ın sitesindeki Kara'yla ilgili olan kartları buraya alıyorum. Yaptığı diğer kartların tümüne de buradan bakabilirsiniz..



Taylan Kara'nın yazılarına aşağıdaki sitelerden erişebilirsiniz



1 yorum:

Related Posts with thumbnails